Dünyanın en kötü gecelerinden birini geçirdikten sonra Pazar günü modunda yatağımda mayışıyorum sabah 9'dan beri. Neymiş, demek ki bütün gün birşey yemedikten sonra Jack Daniels, vodka ve cider karıştırmıyormuşuz. Siz evde denemeyin.
En kötü gece deyişim tamamen midemle alakalıydı, aslında süper bir akşam geçirdim dışarda. İngiltere'ye geldiğimden beri ilk tanıştığım andan itibaren içten bir ilgiyle anlattıklarımı dinlediğini hissettiğim, ve hakkımda kötü en ufak birşey düşünmediğinden emin olduğum tek insan olan Aideen'le Micachu and the Shapes izledik. Bayan Mica Levi elinde bir elektrik süpürgesiyle -evet, "huh??" olduk biz de- sahneye adım attığında Sam Ronson'ı hatırlattı bana aşırı derecede, göz göze geldik, sonra şarkı söylemeye başladı, vücudumda bir enerji akışı oldu sanki ondan bana doğru, garipti, nasıl tanımlasam bilemiyorum. Sonra kapıda sigara içtik birlikte, saçma bir şekilde onu bir daha göreceğimi hissettim. Evet saçmalıyorum ben.
Bugün yeni dövmemi yaptırıyorum. Mutlu ve heyecanlıyım.
Tuesday, 18 November 2008
Monday, 17 November 2008
save me from my old ways

Everything I've been holding on to for the last 6 months, comes crashing down on me one by one. I've forced myself to be happy all those months, and I've been as close to happy as I can get, but now I realise true happiness was back in my room in Istanbul for me. I remember staying in bed all day, every day for the whole week sometimes, just watching TV. I was happy then. I'll never feel so safe again, I'll never be that happy, I'll never feel as at home as I felt back then. If only I could be there for just one day, turn back the time, go back to last year for a single day where everything was so peaceful and I was loved.
I'm so sorry, and I've done many things I regret. I've hurt the ones I love, and I've broken the hearts of people I didn't even know. I'm trying not to regret moving here cause I know once I let go and allow myself to cry, I won't be able to control it any more and the depression will come back even worse.
I miss you, everything we did, good or bad, I miss my home, even when I hated it back then, I miss my old uni that I used to despise so much, I'd give anything to be there right now, in a taxi to Taksim, stuck in the traffic jam on Bagdat Avenue, listening to music and thinking of you.

And sometimes you close your eyes
and see the place where you used to live
When you were young
They say the devil's water, it ain't so sweet
You don't have to drink right now
But you can dip your feet
Every once in a little while
You sit there in your heartache
Waiting on some beautiful boy to
To save you from your old ways
You play forgiveness
Watch it now here he comes
Sunday, 16 November 2008
paper dreams, honey
I've been awake since 7.30 in the morning. All summer I had this problem, I just couldn't help but fall asleep every afternoon. And now, no matter how tired or sleepless I am, I can't sleep during the day. I've been in bed all day, but my brain, it's well tired. I can't sleep, I can't stop thinking. I had some serious sleeping issues last year because of the pills I had to take, and back then I had read somewhere that the only reason people couldn't sleep was because their minds were too busy and stressed, and they could have been able to sleep without the help of any sleeping pills if they just cleared their minds. Well, I say BOLLOCKS. Don't touch my sleeping pills, I'm doing just fine with them, thank you.
I just realised my favourite pills were lost, so I had to take some other pill, which is strong enough to knock an elephant out for a whole year. I'm gonna be well fucked tomorrow morning.

And again, my only one, I do miss you very, very much.
About as subtle as an earthquake, I know
My mistakes were made for you
And in the back room of a bad dream, she came
And whisked me away, enthused
And it's solid as a rock rolling down a hill
The fact is that it probably will hit something
I just realised my favourite pills were lost, so I had to take some other pill, which is strong enough to knock an elephant out for a whole year. I'm gonna be well fucked tomorrow morning.

And again, my only one, I do miss you very, very much.
About as subtle as an earthquake, I know
My mistakes were made for you
And in the back room of a bad dream, she came
And whisked me away, enthused
And it's solid as a rock rolling down a hill
The fact is that it probably will hit something
Saturday, 15 November 2008
i'm not gonna teach your boyfriend how to dance with you
You are the girl I've been dreaming of ever since I was a little girl..
2 günlüğüne Lisa'nın evine gidip bütün haftayı orada non-stop Friends DVD'leri izleyerek geçirdikten sonra bu sabah evime döndüm. Her zaman favori Friend'im olan Joey'nin "How you doinnn'" repliğine daha da bir aşık oldum. Friends hayatta en sevdiğim dizilerden biriymiş ve 10 sezon yetmiyormuş bana, bunu farkettim.
Odam kısmen daha toplu bugün, Lisa hanfendi gelecek az sonra, ona güveniyorum toplar diye, evet. Ama gerçekten hayatta 10 dakikada bu kadar güzel oda toplayan insan görmemiştim. Tebrik ediyorum kendisini.
Hamster alıp adını Henry koyasım geliyor bu aralar, eve de pek uğradığım yok, ölür hayvancağız diye almıyorum. Lisa'ya gittiğimde yanımda götürsem vahşi kedisi Dylan yer onu zaten.
Haftasonu Londra'ya gideceğim yine, gidesim yok. Ondan sonraki haftasonu Brighton planladık Lisa'yla, bir yere bu kadar gitmek isteyip 2 saat uzaklıkta olmasına rağmen gitmemek garip oluyordu artık, gitmeliydik evet.
1 aydır Cumartesi gecesi dışarı çıkmadım, o 1 ay önceki çıkışımda da G-A-Y'de sıkıntıdan bayılıp 10'da eve dönmüştüm. Zaten sol ayağım tendon zedelenmesi nedeniyle çok felaket bir durumda 2 haftadır, su içmek için alt kata mutfağa inmek bile acı verici. Sakinlik iyi geliyor bana aslında, ama bazen "Salak mısın kızım, İngiltere'desin, kalk bir yerlere git, neden evdesin ki?" diye sormuyor değilim kendime. Ama tabii cimrilik faktörüm var bir de. Trenler aşırı pahalı.
Evimizin alt katında yine bir parti var seslerden anladığım kadarıyla, birisinin 18. doğumgününü kutluyorlar, kendimi yaşlı hissediyorum. Doğumgünleri okul zamanına denk gelenlere hep imrenmişimdir, yazın doğduğu için arkadaşları hep tatildeyken doğumgünü kutlayan biri olarak. Ve pek bir devrik cümle delisiyim bugün sanki. Oda arkadaşım Justice dinliyor şimdi, Justice'in ayağa düşmesine sinirleniyorum.
PS: Overreaction kelimesinin anlamı "karşındaki sustukça üstüne gitmek" değildir, "aşırı tepki vermek"tir. Birisinin yaptığı uyuzluklar başlı başına birer eylem olup, önceki bir eylemin sonucu olan birer tepki değildirler. Re-action=action'a verilen tepki, hence the word overreaction. Kişisel birşey değil asla, sevdiğim de bir insansın, doğrusunu bil istedim sadece.
PPS: Çarşamba omzumdaki dövme bir fairy ve "la bella vita" cümlesiyle cover up işlemine dahil oluyor.
“La bella vita” is the rich & posh lifestyle, it's a beautiful life indeed.
2 günlüğüne Lisa'nın evine gidip bütün haftayı orada non-stop Friends DVD'leri izleyerek geçirdikten sonra bu sabah evime döndüm. Her zaman favori Friend'im olan Joey'nin "How you doinnn'" repliğine daha da bir aşık oldum. Friends hayatta en sevdiğim dizilerden biriymiş ve 10 sezon yetmiyormuş bana, bunu farkettim.
Odam kısmen daha toplu bugün, Lisa hanfendi gelecek az sonra, ona güveniyorum toplar diye, evet. Ama gerçekten hayatta 10 dakikada bu kadar güzel oda toplayan insan görmemiştim. Tebrik ediyorum kendisini.
Hamster alıp adını Henry koyasım geliyor bu aralar, eve de pek uğradığım yok, ölür hayvancağız diye almıyorum. Lisa'ya gittiğimde yanımda götürsem vahşi kedisi Dylan yer onu zaten.
Haftasonu Londra'ya gideceğim yine, gidesim yok. Ondan sonraki haftasonu Brighton planladık Lisa'yla, bir yere bu kadar gitmek isteyip 2 saat uzaklıkta olmasına rağmen gitmemek garip oluyordu artık, gitmeliydik evet.
1 aydır Cumartesi gecesi dışarı çıkmadım, o 1 ay önceki çıkışımda da G-A-Y'de sıkıntıdan bayılıp 10'da eve dönmüştüm. Zaten sol ayağım tendon zedelenmesi nedeniyle çok felaket bir durumda 2 haftadır, su içmek için alt kata mutfağa inmek bile acı verici. Sakinlik iyi geliyor bana aslında, ama bazen "Salak mısın kızım, İngiltere'desin, kalk bir yerlere git, neden evdesin ki?" diye sormuyor değilim kendime. Ama tabii cimrilik faktörüm var bir de. Trenler aşırı pahalı.
Evimizin alt katında yine bir parti var seslerden anladığım kadarıyla, birisinin 18. doğumgününü kutluyorlar, kendimi yaşlı hissediyorum. Doğumgünleri okul zamanına denk gelenlere hep imrenmişimdir, yazın doğduğu için arkadaşları hep tatildeyken doğumgünü kutlayan biri olarak. Ve pek bir devrik cümle delisiyim bugün sanki. Oda arkadaşım Justice dinliyor şimdi, Justice'in ayağa düşmesine sinirleniyorum.
PS: Overreaction kelimesinin anlamı "karşındaki sustukça üstüne gitmek" değildir, "aşırı tepki vermek"tir. Birisinin yaptığı uyuzluklar başlı başına birer eylem olup, önceki bir eylemin sonucu olan birer tepki değildirler. Re-action=action'a verilen tepki, hence the word overreaction. Kişisel birşey değil asla, sevdiğim de bir insansın, doğrusunu bil istedim sadece.
PPS: Çarşamba omzumdaki dövme bir fairy ve "la bella vita" cümlesiyle cover up işlemine dahil oluyor.
“La bella vita” is the rich & posh lifestyle, it's a beautiful life indeed.
Tuesday, 11 November 2008
there's a place in the sun, for anyone...
Nedensiz şekilde sabah 8'de uyandım, 9'daki dersime gitmedim, okul açılalı 2 ay oldu ve ben o derse daha hiç gitmedim, adını bile bilmiyorum hatta tam olarak. Saat 12 oldu (blogger saatimi İngiltere saatine göre ayarlamaya üşeniyorum) ve ben hala uyanığım, temizlikçi var evde, gürültü var, uyuyamıyorum, zaten uykum da yok. Fena halde 11-12'de yatıp 9'a doğru uyanan, öğlen de güzellik uykusuna yatan, tek işi gücü saatlerce aralıksız Friends DVD'leri izlemek olan bir şeye dönüştüm ben.
Odamın hali içler acısı. Geçen hafta yediğim şeylerin tabakları tavana doğru bir kule şeklinde uzanıyor, asıl amacı ders çalışmak olan masamın üstü 10 gün önce içtiğim içkilerin şişeleriyle dolu. Yerlerde ani bir hevesle aldığım ıvır zıvırlarla dolu olan ama 1 aydır içindeki şeyleri değil giymek, poşetinden çıkarmaya üşendiğim Urban Outfitters ve Topshop torbaları. Ebay'den aldığım bir ton şeyin ambalaj ve çöpleri. Aceleyle dışarı çıkarken aman-sonra-toplarım diye bırakıp gittiğim, çook uzun zamandır yerlere saçılmış olarak duran kolye ve bilekliklerim. Duvardan düşen, sonra tekrar yapıştırılmak üzere yerde bekleyen posterler. Bugün toplanması lazım bu odanın.

Cadbury Fingers kadar süper çok az şey var dünyada. Coca Cola Light bağımlılığımın yerini aldı kendisi. Hayatı boyunca evde çikolata bulundurmayan, tatlı krizi gelenlere garip bakışlar atan ben, bir çikolata bağımlısıyım artık.
Ve günün şarkısı:
As I live and breathe
You have killed me
You have killed me
Yes I walk around somehow
But you have killed me
You have killed me
And there is no point saying this again
there is no point saying this again
But I forgive you,
I forgive you
Always I do forgive you.
Odamın hali içler acısı. Geçen hafta yediğim şeylerin tabakları tavana doğru bir kule şeklinde uzanıyor, asıl amacı ders çalışmak olan masamın üstü 10 gün önce içtiğim içkilerin şişeleriyle dolu. Yerlerde ani bir hevesle aldığım ıvır zıvırlarla dolu olan ama 1 aydır içindeki şeyleri değil giymek, poşetinden çıkarmaya üşendiğim Urban Outfitters ve Topshop torbaları. Ebay'den aldığım bir ton şeyin ambalaj ve çöpleri. Aceleyle dışarı çıkarken aman-sonra-toplarım diye bırakıp gittiğim, çook uzun zamandır yerlere saçılmış olarak duran kolye ve bilekliklerim. Duvardan düşen, sonra tekrar yapıştırılmak üzere yerde bekleyen posterler. Bugün toplanması lazım bu odanın.

Cadbury Fingers kadar süper çok az şey var dünyada. Coca Cola Light bağımlılığımın yerini aldı kendisi. Hayatı boyunca evde çikolata bulundurmayan, tatlı krizi gelenlere garip bakışlar atan ben, bir çikolata bağımlısıyım artık.
Ve günün şarkısı:
As I live and breathe
You have killed me
You have killed me
Yes I walk around somehow
But you have killed me
You have killed me
And there is no point saying this again
there is no point saying this again
But I forgive you,
I forgive you
Always I do forgive you.
Monday, 10 November 2008
love always remains
Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde ayağımdaki tendonu zedelemem sonucu 10 gündür topalımsı bir şekilde gezmekteydim ki bugün ayağımın iyileşmediğini, hatta artık üzerine basamadığımı fark ettim. Anladım ki yatakta ayaklarını uzatarak bütün bir gün geçmiyormuş, aynı pozisyon sıkıyormuş insanı -özellikle benim gibi yatarken bilinçsizce bacaklarını sallama takıntısı olanları-.
Günlerdir Lisa'da kalıyor olmam ve eve uğramayışım nedeniyle buzdolabında yalnızlığa terk ettiğim ve tarihi geçmiş olan noodle'ları bugün pişirmeliyim artık, ancak wok yıkamaya pek bir üşeniyorum.
Hava soğudu artık iyice, hep hep hep yağmurlu. Yağmurlu gri hava iyice eve kapanasımı getiriyor. Garip bir şekilde durgun ve huzurluyum tüm nostaljik havama rağmen. Bugünlerde hayatımın büyük bir parçası haline gelen trenlerin yağmur damlalarıyla kaplı camlarından dışarıdaki gri İngiliz kırsalına bakıp MGMT dinlerken -kırsal kelimesini hayatımda ilk kez kullandım-, bir gün istediğimi elde edeceğimi ve sadece sabırlı olmam gerektiğini bilmenin sakinliği içindeyim.

No one has to hear, the sound of people laughing at their fears, and the ocean and sun are always there, to make you happy if you're feeling scared of the darkness.
If I ever saw a ghost it'd change the way I think. I wouldn't gasp for air if ever I did sink. I wouldn't struggle, I'd just let it all out fast, and then start living in the past.
We'll never feel so safe again, but love always remains..
Günlerdir Lisa'da kalıyor olmam ve eve uğramayışım nedeniyle buzdolabında yalnızlığa terk ettiğim ve tarihi geçmiş olan noodle'ları bugün pişirmeliyim artık, ancak wok yıkamaya pek bir üşeniyorum.
Hava soğudu artık iyice, hep hep hep yağmurlu. Yağmurlu gri hava iyice eve kapanasımı getiriyor. Garip bir şekilde durgun ve huzurluyum tüm nostaljik havama rağmen. Bugünlerde hayatımın büyük bir parçası haline gelen trenlerin yağmur damlalarıyla kaplı camlarından dışarıdaki gri İngiliz kırsalına bakıp MGMT dinlerken -kırsal kelimesini hayatımda ilk kez kullandım-, bir gün istediğimi elde edeceğimi ve sadece sabırlı olmam gerektiğini bilmenin sakinliği içindeyim.

No one has to hear, the sound of people laughing at their fears, and the ocean and sun are always there, to make you happy if you're feeling scared of the darkness.
If I ever saw a ghost it'd change the way I think. I wouldn't gasp for air if ever I did sink. I wouldn't struggle, I'd just let it all out fast, and then start living in the past.
We'll never feel so safe again, but love always remains..
Saturday, 8 November 2008
you're not 19 forever, pull yourselves together
A little reminder for all you 19 year olds, your last year as a teenager, don't know about you but that scares me a little. I think I'll always feel 17, I'm stuck in there somewhere.
Tried to get your attention all night long
Asked you once, I asked you twice, asked you four times
If you'd like to dance to that song
Front crawled the crowd down the stairs
And I followed you out in the rain
Nowhere to be found
Never mind
You'll probably never look that pretty again
You're not nineteen forever, pull yourself together
I know it seems strange but things, they change
Older woman and an ever-so-slightly younger man
God bless the band
They're doing all they can
You're not nineteen forever
You're not nineteen forever
Bir başka 19 takıntılı grup The Long Blondes'un dağılması beni melankolik ruh hallerine itiyor birkaç haftadır.
Tried to get your attention all night long
Asked you once, I asked you twice, asked you four times
If you'd like to dance to that song
Front crawled the crowd down the stairs
And I followed you out in the rain
Nowhere to be found
Never mind
You'll probably never look that pretty again
You're not nineteen forever, pull yourself together
I know it seems strange but things, they change
Older woman and an ever-so-slightly younger man
God bless the band
They're doing all they can
You're not nineteen forever
You're not nineteen forever
Bir başka 19 takıntılı grup The Long Blondes'un dağılması beni melankolik ruh hallerine itiyor birkaç haftadır.
Monday, 3 November 2008
baby girl, shock me like an electric feel
Sıkıldım ben. Paris'in 2 saat uzağımda olmasına, salak Eurostar biletleti über pahalı olduğu için gidememeye sinir oluyorum. Ev arkadaşımın rezalet ötesi müzik zevkini 24 saat dinlemek zorunda olmak da sinir bozucu. Odamı pislik götürüyor her zamanki gibi, oysa daha 2 gün önce süper topluydu. Sırtım ağrıyor deli gibi, masaj yapabilen bir sevgilim olsaydı keşke. Ve maddi durumu en az benimki kadar iyi olan, benim gibi anlık kararlar verip saçma heyecanlara atılan, "Hadi kalk bilmemnereye gidiyoruz" ya da "Evinin önündeyim, aşağı insene aşkım" diyen bir sevgili. Ve ben sevgilim bu yazdıklarımı anlamasın diye Türkçe yazıyorum, çünkü uğraşamayacak kadar bıkkın ve kusursuzu arayamayacak kadar yorgunum. Evet işte böyle. 140 pound gözümde büyümezse haftaya Çarşamba İstanbul'a gitmeyi düşünüyorum, kalacak yerim ve ailemin Türkiye'ye gideceğimden haberi yok. Bu da böyle bir durum.
Friday, 31 October 2008
you're the closest thing to perfect but the farthest thing from me
You're the dream that hasn't ended,
And I'm still anxious for rest.
Your words they seem to hang above my head.
I'd love to be,
The shoulder that you cry on.
I'd love to be,
The friend you call when things are great.
And like I really deserve a chance to,
Sit across the table,
And tell you that I think you're wonderful.
And I think you're something special.
Ve evet, hala aklımdasın, bugünlerde yine Sen krizlerim tuttu benim. Ne zaman "Tamam, unuttum artık tamamen" diye düşünsem, anında kendini hatırlatmanın bir yolunu buluyorsun nasıl yapıyorsan. İngiltere'deki ilk ağlama krizimin nedeni olan sen, garip ve ilahi bir güce inanmamı sağlar gibi trajikomik bir şekilde bilmemkaç bin kilometre uzağımda olsan bile her an yanımdasın sanki. Kendimi alkole vurup umursamamaya çalıştığım barlarda birkaç saniyeliğine içime çektiğim parfümünün kokusu, gece uyumaya çalışırken yan evden yükselen müzik sesi ve sevdiğin şarkılar, her yerde görünmez bir şekilde sen varsın, beni takip edip gülüyorsun sanki seni aklımdan silme çabalarımın boşa oluşuna. Ben senden, İstanbul'dan kaçtım sanarken, bir bakıyorum sen hep yanımdasın.
I think of our time together,
Is it faded, or am I dreaming?
Everything you said lives on
I cherish our memory
I wanna kiss your tears away tonight
It's hard to give up the one you never thought you'd leave
Don't go,
You said you wouldn't
You said you couldn't
Don't go
Your eyes, they see through my soul.
And I'm still anxious for rest.
Your words they seem to hang above my head.
I'd love to be,
The shoulder that you cry on.
I'd love to be,
The friend you call when things are great.
And like I really deserve a chance to,
Sit across the table,
And tell you that I think you're wonderful.
And I think you're something special.
Ve evet, hala aklımdasın, bugünlerde yine Sen krizlerim tuttu benim. Ne zaman "Tamam, unuttum artık tamamen" diye düşünsem, anında kendini hatırlatmanın bir yolunu buluyorsun nasıl yapıyorsan. İngiltere'deki ilk ağlama krizimin nedeni olan sen, garip ve ilahi bir güce inanmamı sağlar gibi trajikomik bir şekilde bilmemkaç bin kilometre uzağımda olsan bile her an yanımdasın sanki. Kendimi alkole vurup umursamamaya çalıştığım barlarda birkaç saniyeliğine içime çektiğim parfümünün kokusu, gece uyumaya çalışırken yan evden yükselen müzik sesi ve sevdiğin şarkılar, her yerde görünmez bir şekilde sen varsın, beni takip edip gülüyorsun sanki seni aklımdan silme çabalarımın boşa oluşuna. Ben senden, İstanbul'dan kaçtım sanarken, bir bakıyorum sen hep yanımdasın.
I think of our time together,
Is it faded, or am I dreaming?
Everything you said lives on
I cherish our memory
I wanna kiss your tears away tonight
It's hard to give up the one you never thought you'd leave
Don't go,
You said you wouldn't
You said you couldn't
Don't go
Your eyes, they see through my soul.
Saturday, 25 October 2008
blogger is sex on legs
Blogger'ın yasaklandığını şimdi öğrenmiş bulunuyorum sevgili okuyucular. 2 gün eve gelmiyorum garip şeyler oluyor. Ve evet belki de sizler bunu okuyamıyorsunuz. Belki siz bunu okuduğunuzda ben çok uzaklarda olacağım. Uzaklardayım nitekim -hayatımda ilk kez bu kelimeyi kullandım sanırım- ve thank god, I have full access to Blogger.
Birbirinden acayip şeylerin ülkesi Türkiye'de yeni bir güne merhaba demek gibi Blogger'ın sansürlenmesi. Sözlük, youtube, ıvır ve zıvırdan sonra bir bu eksik kalmıştı. Böyle şeyleri kim akıl ediyor bilmiyorum, belli ki Türk'ün aklı gerçekten klozette otururken çalışıyor. Bence yurdum hükümeti bundan sonra Google'a el atmalı. Sex diye aratınca milyonlarca tü kaka şey çıkıyor, olmuyor böyle, kınıyorum. İyi ki buradayım ve bu salak kararlardan etkilenmiyorum, ve böylece sinir katsayım da fazla etkilenmiyor.
Ayrıca Urban Outfitters bedenlerinin normal beden ölçüleriyle alakası olmamasını ve İngiltere'de bilmemkaç tane mağazaları varken internet üzerinden yapılan alışverişleri Amerika'dan yollayıp $50 shipping istemelerini kınıyorum.
Burada taksilerin 2.50 pound'dan açılmasını ve saat 18.00'dan sonra gece tarifesine geçilmesini kınıyorum.
Young Persons Railcard'ı, Yellow Card'ı ve G-A-Y'i sonuna kadar destekliyorum.
Strongbow'la sarhoş olmanın ve ertesi sabah akşamdan kalmadan uyanmanın hastasıyım.
Lis, I love cuddling with you, I love waking up to the sight of you lying next to me, I love staring at you and then going "What??", I love how holding you still gives me butterflies in the stomach every single time I do it, I love how perfect we are together and how easy and natural everything is with you, I love cooking for you and the way you cook for me, I love telling you how I feel about you 50 times a day, I love watching DVD's and having Chinese with you, I love changing gears with you, I just love everything that has to do with you :) You're so sex on legs!!
Birbirinden acayip şeylerin ülkesi Türkiye'de yeni bir güne merhaba demek gibi Blogger'ın sansürlenmesi. Sözlük, youtube, ıvır ve zıvırdan sonra bir bu eksik kalmıştı. Böyle şeyleri kim akıl ediyor bilmiyorum, belli ki Türk'ün aklı gerçekten klozette otururken çalışıyor. Bence yurdum hükümeti bundan sonra Google'a el atmalı. Sex diye aratınca milyonlarca tü kaka şey çıkıyor, olmuyor böyle, kınıyorum. İyi ki buradayım ve bu salak kararlardan etkilenmiyorum, ve böylece sinir katsayım da fazla etkilenmiyor.
Ayrıca Urban Outfitters bedenlerinin normal beden ölçüleriyle alakası olmamasını ve İngiltere'de bilmemkaç tane mağazaları varken internet üzerinden yapılan alışverişleri Amerika'dan yollayıp $50 shipping istemelerini kınıyorum.
Burada taksilerin 2.50 pound'dan açılmasını ve saat 18.00'dan sonra gece tarifesine geçilmesini kınıyorum.
Young Persons Railcard'ı, Yellow Card'ı ve G-A-Y'i sonuna kadar destekliyorum.
Strongbow'la sarhoş olmanın ve ertesi sabah akşamdan kalmadan uyanmanın hastasıyım.
Lis, I love cuddling with you, I love waking up to the sight of you lying next to me, I love staring at you and then going "What??", I love how holding you still gives me butterflies in the stomach every single time I do it, I love how perfect we are together and how easy and natural everything is with you, I love cooking for you and the way you cook for me, I love telling you how I feel about you 50 times a day, I love watching DVD's and having Chinese with you, I love changing gears with you, I just love everything that has to do with you :) You're so sex on legs!!
Subscribe to:
Posts (Atom)