Fena, fena halde işkolik oldum. İki gün arka arkaya toplum içine çıkamayan, bir gün sosyal olunca ertesi günü evde pilini yeniden şarj ederek geçirmek zorunda hisseden ben, haftanın 6 günü sabahtan akşama zevkle çalışan bir insan haline geldim. "Ben bu huyumla nasıl her gün işe giden bir insan olacağım" diye düşünüp korkardım hep, ama insan zevk aldığı bir iş yapıyorsa gerçekten böyle şeyleri sorun etmiyormuş. Ve gerçekten insanın "Sabah olsa da işe gitsem" demesi mümkünmüş.
Bir de blog'uma gelen biri "Heather Peace eşcinsel mi" diye aratmış. E günaydın.
Friday, 21 October 2011
Sunday, 16 October 2011
tomboy
Dün bildiğim kadarıyla Filmekimi'ndeki tek LGBT'imsi temalı film olan Tomboy'a gittim. Geçen hafta gittiğim yine bir Filmekimi filmi olan Uyuyan Güzel'de ölümüne sıkıldıktan sonra, bu film konusunda pek heyecanlı değildim. Hata etmişim. Aylardır beni bu kadar etkileyen, güldüren; bana bu kadar dokunan bir film izlememiştim. Kesinlikle tavsiye ederim, bulursanız izleyin.
Bir filmi çok beğenirsem ilk fırsatta hakkında yazılanları okurum. Biraz önce Tomboy review'lerini okurken gördüm ki Tomboy, Water Lilies'in yönetmeninin ikinci filmiymiş. Water Lilies'i 2007'de !f Istanbul çerçevesinde Caddebostan'da izlemiştim. Üzerimde beyaz bir gömlek ve siyah bir kravat vardı. İyice içimi sıkan film bittikten sonra o zamanlar yeni ayrıldığım ilk kız arkadaşımın evine gitmiştim. Yatağında oturup konuşmuş, birlikte webcam'le fotoğraf falan çekmiştik. Tomboy bir insan olan eski sevgilimin o gün ilk kez tanıştığım annesi odada yalnız kalmamıza fena uyuz olmuş, sürekli bir şey ister misiniz bahanesiyle kapıyı açıp durmuştu.
Dün Tomboy'a gittiğimde yanımda birlikte ayrılma-devam etme çizgisinde zigzag çiziyor olduğum şu anki sevgilim vardı.
Yeniden İstanbul'a döndüğümden beri o eski sevgilim aklıma geliyor her akşam.
Water Lilies'i izlediğim o geceye dönebilmek için neler vermezdim, size anlatabilmem mümkün değil.
Geçmişi deli gibi özlüyorum. Yağmurlu hava ve Pazar ruh hali bana yaramıyor.
Bir filmi çok beğenirsem ilk fırsatta hakkında yazılanları okurum. Biraz önce Tomboy review'lerini okurken gördüm ki Tomboy, Water Lilies'in yönetmeninin ikinci filmiymiş. Water Lilies'i 2007'de !f Istanbul çerçevesinde Caddebostan'da izlemiştim. Üzerimde beyaz bir gömlek ve siyah bir kravat vardı. İyice içimi sıkan film bittikten sonra o zamanlar yeni ayrıldığım ilk kız arkadaşımın evine gitmiştim. Yatağında oturup konuşmuş, birlikte webcam'le fotoğraf falan çekmiştik. Tomboy bir insan olan eski sevgilimin o gün ilk kez tanıştığım annesi odada yalnız kalmamıza fena uyuz olmuş, sürekli bir şey ister misiniz bahanesiyle kapıyı açıp durmuştu.
Dün Tomboy'a gittiğimde yanımda birlikte ayrılma-devam etme çizgisinde zigzag çiziyor olduğum şu anki sevgilim vardı.
Yeniden İstanbul'a döndüğümden beri o eski sevgilim aklıma geliyor her akşam.
Water Lilies'i izlediğim o geceye dönebilmek için neler vermezdim, size anlatabilmem mümkün değil.
Geçmişi deli gibi özlüyorum. Yağmurlu hava ve Pazar ruh hali bana yaramıyor.
Subscribe to:
Posts (Atom)