Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde ayağımdaki tendonu zedelemem sonucu 10 gündür topalımsı bir şekilde gezmekteydim ki bugün ayağımın iyileşmediğini, hatta artık üzerine basamadığımı fark ettim. Anladım ki yatakta ayaklarını uzatarak bütün bir gün geçmiyormuş, aynı pozisyon sıkıyormuş insanı -özellikle benim gibi yatarken bilinçsizce bacaklarını sallama takıntısı olanları-.
Günlerdir Lisa'da kalıyor olmam ve eve uğramayışım nedeniyle buzdolabında yalnızlığa terk ettiğim ve tarihi geçmiş olan noodle'ları bugün pişirmeliyim artık, ancak wok yıkamaya pek bir üşeniyorum.
Hava soğudu artık iyice, hep hep hep yağmurlu. Yağmurlu gri hava iyice eve kapanasımı getiriyor. Garip bir şekilde durgun ve huzurluyum tüm nostaljik havama rağmen. Bugünlerde hayatımın büyük bir parçası haline gelen trenlerin yağmur damlalarıyla kaplı camlarından dışarıdaki gri İngiliz kırsalına bakıp MGMT dinlerken -kırsal kelimesini hayatımda ilk kez kullandım-, bir gün istediğimi elde edeceğimi ve sadece sabırlı olmam gerektiğini bilmenin sakinliği içindeyim.
No one has to hear, the sound of people laughing at their fears, and the ocean and sun are always there, to make you happy if you're feeling scared of the darkness.
If I ever saw a ghost it'd change the way I think. I wouldn't gasp for air if ever I did sink. I wouldn't struggle, I'd just let it all out fast, and then start living in the past.
We'll never feel so safe again, but love always remains..
No comments:
Post a Comment