Saturday 8 May 2010

slipping through my fingers, and into another's


Normalde dün gece olması gereken La Roux konseri bu akşama ertelenmişti. Sınavlarım ve genel olarak Londra'ya olan 2 saatlik tren yolculuğuna üşenmem nedeniyle biletimi satsam mı diye düşünüyordum. Sonuç olarak biraz daha fazla para verip hızlı trenle (1 saat) gitmeye karar verdim. Hem bundan sonra 1 hafta hiç boş zamanım olmayacak hem de La Roux'nun Elly'nin evine 10 dakika uzaklıkta Brixton Academy'de vereceği konserin daha bir özel olacağına dair bir inanışım var.

Setlist önceki konserlerde böyleymiş:

Tigerlily
Quicksand
I'm Not Your Toy
Growing Pains
Saviour
As If By Magic
Cover My Eyes
Colourless Colour
Under My Thumb (Rolling Stones cover)
In For The Kill
Bulletproof
Fascination

Friday 7 May 2010

as far as i'm concerned, being any gender is a drag

Barcelonalı 2 erkek futbolcunun sevgili olması haberine büyük ihtimalle denk gelmişsinizdir. Her gün internetten bir sürü İngiliz gazetesinin haberlerine göz atıyorum, burada hiç bir şekilde bahsedilmeyen bu olay Türk basınında "şok haber" şeklinde geniş yer bulmuş (Türk milletindeki cinselliğe olan aşırı merakın sebebi nedir bilmiyorum, insanlar cinselliklerini istedikleri gibi yaşayamadığı ve bastırmak zorunda kaldığı için olsa gerek).

Haberin Ekşi Sözlük'teki başlığına daha gününde 3 sayfa şey yazılması da bunun bir yansıması herhalde. Yazılanları okudum, 60'a yakın entry arasında "Adamların özel hayatı, bizi ilgilendirmez" konseptli aklı başında maksimum 3 tane entry vardı. Geri kalanı ya "vay ibneler" şeklinde, ya "Fotoğrafta kesin sevgili olduklarını belirten bir şey yok" kıvamında ya da salak eşcinsel şakalarından oluşmaktaydı. İlk ve son zihniyetteki insanlar hakkındaki düşüncelerimi zaten artık biliyor olmalısınız, o yüzden bir daha bahsetmiyorum. Ama "Bence sevgili değiller, basın uydurmuş"çular beni gerçekten Türk toplumunun sosyolojik yapısı üzerine düşüncelere yöneltti.

Basının gerçekten bazen birbirinden alakasız şeyler uydurduğunun farkındayım. Ama fotoğrafı Google'dan bulduğunuzda göreceksiniz ki gayet tartışma sonrası barışan bir çift objektife yakalanmış. "Arkadaştırlar, basın abartmış" gibi bir şey yok yani bariz. Özellikle dikkatimi çeken 2 entry vardı, "Adamlar arkadaşça yakın duruyor olabilirler, biz Türk milleti olarak bu tür şeylere yatkınız, erkeklerimiz sarılıyor falan, bu bakış açısına göre baksak bizden bir tane erkek çıkmaz" şeklinde. Birincisi bu inkarın nedeni nedir? Eşcinselleri görmezden gelmek onların olmadığı anlamına gelmiyor ama insanlar buna inandırmaya çalışıyorlar nedense kendilerini. Erkeklerdeki gay erkeklere olan nefretin kaynağını gerçekten merak ediyorum; dışa vurulamamış bir eşcinsellik nedeniyle açık bir şekilde gay olanlara homofobik yaklaşmak olduğunu düşünüyordum önce. Ama sonra "Adamın am mı göt mü siktiği ne fark eder" şeklinde bir entry görünce fark ettim ki bu "sikilen" tarafın aşağı görülmesinden kaynaklanıyor. Kadın da o yüzden aşağılanıyor, "sikmek" yerine "sikilme"yi tercih eden erkek de, gay erkeğin "sikme" ayrıcalığından vazgeçme olasılığı "erkekliğe", erkek egemenliğe, ve dolayısıyla tanımadığı hetero herifin tekinin "erkekliğine" bir darbe gibi algılanıyor çünkü bu zihniyet tarafından. "Böyle bakarsak bizden bir tane erkek çıkmaz"ın da kaynağı bu yani. Çok komik. "Erkek" anlayışı ne insanların acaba?

Thursday 6 May 2010

love bbm


Bugün İngiltere'de ulusal seçimler yapılıyor. Benim için sıradan bir gün, ama hava mükemmel. Son 3 gündür hava sürekli güneşli hatta, umarım böyle devam eder.

Blackberry Messenger reklamına bayılıyorum fazlasıyla. Sloganı hoşuma gidiyor. BBM kadar süper az şey var hayatta, herkesin Blackberry'si olsun ve canım sıkıldıkça BBM'de saçma sapan şeylerden bahsedelim istiyorum. BBM kullanan var mı?
Sınavlarım bittikten sonra bir yere gidesim var. Neresi olduğu umrumda değil, sadece 2 günlüğüne bir yere gitmek istiyorum. Helsinki ve Manchester'a baktım; Helsinki'ye uçak biletleri garip şekilde pahalı (yaz günü kim tatile Finlandiya'ya gider bilmiyorum), Manchester'a ise 8 saatlik bir otobüs yolculuğu yapmaya üşendim. Ama 38 poundluk (Manchester'dan daha ucuz) otobüs biletlerine denk gelince belki Amsterdam'a giderim diye düşünmeye başladım. Yine de tek başıma gitmek ve 12 saatlik otobüs yolculuğu gözümde büyüyor. Gitsem mi emin değilim.

Salı günü finallerim başlıyor.

Tuesday 4 May 2010

t-e-n-d-e-r-o-n-i

Bloc Party vokali Kele Okereke'nin solo albümünün ilk single'ı Tenderoni bugünlerdeki takıntı şarkım oldu, sonunda Yeasayer bağımlılığımın yerini alma potansiyeli var sanırım.

Gece 2.30'ta yatıp sabah telefonumun saatine bakınca 10.30 görerek uyandım. Laptopumu açtıktan sonra fark ettim ki saat aslında 8.30'muş ve ben telefon saatimi İngiltere'ye ayarlamayı unutmuşum. Ama kötü değil, çünkü geç uyanmak artık günü harcamak gibi geliyor, 10.30 bile geç. Eskiden okul olmayan günlerde 2'ye kadar uyuduğum düşünülürse güzel bir gelişme bu.

Haftaya finallerim başlıyor olduğundan, yani bu Cumartesi geceki La Roux ve haftaya Cumartesi olan Florence + the Machine konseri dışında Mayıs sonuna kadar dışarı çıkamayacağımı bildiğimden dışarı çıkabilmek için son fırsatımın bu akşam olduğuna karar vermiştim. Normalde pek çıkasım yok, ama hem dediğim gibi uzun süre çıkamayacağım, hem de hava bugün güneşli (gerçi İngiltere'de gayet güneşli olup yarım saat sonra buz gibi ve yağmurlu olabiliyor hava), yani what the hell diyerek çıkmaya karar verdim. Sarah'yla Wotever'a gideceğim Londra'da. Evde oturup kendimi gerçek olamayacak kadar kusursuz aşk hikayelerine veresim geliyor ama o hikayelerde insanlar hayatlarının aşkıyla/arkadaşıyla tanışmak için dışarı çıkıyorlar değil mi? Evde oturmuyorlar boş boş. Dışarı çıkmak gerek o yüzden.

Been running with the rude boys
For much too much too long
You think you are one of them
Every time that we kiss
It seems you are holding back
Don't be so quick to pull away
Away,away,away,away

I know you're thinking murder
Driving in your father's car
I will not let you disappear
Not your fault
Not your problem
Not one to apologize
If you want tough, I'll give you tough!

you can't see me because i'm a stalker

Gecenin (sabah?) 4 buçuğunda olan ve ilginç bir şekilde yarım saat erken kalkan uçağımla Londra'ya vardığımda saat sabah 6.30 falandı. Dün bütün günü ve geceyi uyuyarak geçirdim. Jet lag'imsi bir etkiyle gecemi gündüzüme karıştıran yolculuğumun etkilerinden ancak kurtulmaya başlıyorum, ama hala buraya alışamadım. Evimi özlüyorum, ama evdeyken de Londra'da aklıma estiğinde kimse beni tanımadan, hakkımda hiç bir şey bilmeden dışarı çıkabilmeyi özlemiştim. Neden bilmiyorum ama dışarı çıkarken birileriyle buluşma huyum yok denebilecek kadar azaldı bir süredir. Türkiye'deyken 1-nasıl olsa dışarı çıkmış olan herkesle gittiğim mekanda karşılacağımı bildiğim için, 2-tek bir insana söz verip onunla çıktıktan sonra tanıdıklarımı görüp yanına gitmek gibi kaba bir davranışta bulunmak istemediğim ve benimle tanıdık tanıdık gezecek kadar tüm arkadaşları ortak birini tanımadığım için, 3-plan yapmamanın dayanılmaz hafifliği yüzünden tek başıma dışarı çıkmak cazip geliyor. İngiltere'deyken de 1-insanları izlemekten hoşlandığımdan, 2-burada tek çıkmak garip karşılanmadığından, 3-yalnız olunca yeni insanlarla tanışabildiğimden yalnız çıkmayı seviyorum. Böylece hem ilgimin sürekli aynı insanda kalamaması problem olmuyor, hem insanları gözlemleyebiliyorum, hem aklıma esince (ki hep alakasız zamanlarda esiyor) çıkıp gidebiliyorum, hem de yalnız birini gören insanlar genelde gelip konuşmaya başlıyorlar. Yalnız dışarı çıktığımda genelde incelemek ve düşünmekle geçiyor zamanım, o yüzden yanımda düşüncelerimi yazdığım minik bir not defteri taşımaya başladım. O sırada aklıma gelen şeyleri belki sonra buraya yazmak isterim diye. En son dışarı çıkışım olan Cuma gecesi Alsancak'ta Ahmet'i beklerken aklıma gelenler:

-Bu kot üstüne kot trendinden hiç hazzetmiyorum. Yapılacaksa kot + ince kot kumaşından gömlekle yapılsın lütfen. Bostanlı Pazarı'ndan alınmış gibi duran kalın, sert kot ceketi kot üzerine giymek çok garip duruyor kesinlikle.

-İnsanların Mean Girls'deki "I love your bracelet, where did you get it" modundaki aslında gayet sevmiyor olduğu birine canım cicim yapıp iltifat etme hastalığını anlamıyorum, çok gereksiz. Bu kadar abartılı derecede sevgi gösterilerinin amacı sarcastic olmak sanırım ama bu "bariz"lik sarcasm değil zavallılık şeklinde tanımlamama yol açıyor o tür davranışları.

-Kendine aşırı benzeyen birini görmek ne kadar garip değil mi? Cuma gecesi saçlarının daha kısa ve burnunun daha büyük olması dışında bana aşırı benzeyen bir kızla karşılaştım. Kendime bakar gibi oldum, bir garipti. Adı neydi merak ettim.

I could wait here all night for you
Though it's getting mighty cold outside
When all I can think is
"Are you with that other one?"
Two years have gone by
gone by myself
All my wasted time
all my rehearsed lines
This can't go on forever

Silly one, can't outrun your shadow
Even in the darkest of nights
When your shades are all drawn
that's when I know you're home
and I like to watch you sleep
But outside I won't be for long