Friday, 17 June 2011

total steal

Dün yaz indirimi için Selfridges'e uğradım. İndirimde olan doğru düzgün çanta yoktu, ama giysilerde çok çılgın indirim vardı. Toplam 107 pound'a bir Chloe bikini, bir Marc by Marc Jacobs bikini, bir de Marc by Marc Jacobs t-shirt aldım. Üstüne bir de Türkiye'ye dönerken %17 mi ne vergi indirimi alacağım.








Chloe bikini 125 pound'dan 37'ye, MbMJ bikini 150 pound'dan 40'a, t-shirt ise 70'ten mi ne 30'a düşmüştü.

Hala bunları bu kadar ucuza aldığıma inanamıyorum.

Bikinileri kilo vermeden giyebilitem yok, ama motivasyon olur bari artık.

Yarın da Harrods'a gidip bir MbMJ çanta alabilsem süper olmaz mı?

Wednesday, 15 June 2011

pink love

Bugün The Mighty Boosh'tan Julian Barratt'ın rol aldığı Nikolai Gogol tiyatro oyunu Government Inspector'a gittim. 2. sıradaydım, Barratt'ı o kadar yakından görmek içimdeki celebrity delisini uyandırdı kesinlikle. Oyun çok başarılıydı, neredeyse 3 saat boyunca yüzümde bir gülümsemeyle izledim. Bittiğinde uzun zamandır tiyatroya gitmemiş olan ben kendime "Neden artık tiyatroya hiç gitmiyorum" diye sordum. Çocukken ayda birkaç kez giderdim. Yeniden gitmeye başlayacağım.



Tiyatro öncesi Harvey Nichols'a uğradım. Yaz indiriminin ilk günüydü. "%70'e varan indirim" şeklinde reklamı yapılmasına rağmen çantalarda %30-40 indirim vardı. Yeni bir Marc by Marc Jacobs çanta alma niyetiyle gitmiştim, ama Selfridges ya da Harrods'da aynı çantaları %50 indirimli bulma olasılığı varken %30 indirimde bir çanta almak istemedim. Boşuna gitmiş olmamak için yemek katında biraz gezindim, şişesini Karl Lagerfeld'in tasarladığı diyet kolalardan aldım bir tane. Şişe gerçekten de mega şirin.




Yarın babam geliyor. Cumartesi sabah Harrods indiriminin başlangıcına gitmeye ikna edebilsem, gitsek, şöyle süper bir MbMJ çantayı %50 indirimli alsam hayat ne güzel olur.

Yarın sabahtan Pazar'a kadar neredeyse hiç evde olmayacağım, o yüzden bloguma yazamam muhtemelen. Cumartesi GoGo Festival'a gideceğim Uh Huh Her, Terry Poison ve Midas Fall için. Midas Fall Lip Service'de Movie Screens adlı şarkılarını duyduğumdan beri merak ettiğim bir gruptu. Terry Poison geçenlerde izledim, ama yeniden izleme şansım olacağı için mutluyum. Yıllardır izlemek istediğim, The L Word'de Alice olarak bildiğimiz Leisha Hailey'nin grubu Uh Huh Her'ü izleyecek olmanın verdiği hissi ise anlatabilmem mümkün değil!



Tuesday, 14 June 2011

gold

Anladım ki insanın 8 tane farklı banka/kredi kartı taşıması iyi değil.

Kart ekstrelerim bana hiç uğramadan anneme gittiğinden ve ödeyen o olduğundan, ve her harcamam teker teker takip edilemeyecek kadar çok sayıda kartım olduğundan bazı şeyler gözden kaçıyor arada. Bugün annemin telefonuna gelen "125 TL'lik harcama yaptınız" mesajından sonra bana "Yine ne aldın Amazon'dan" diye sorması üzerine olaylar gelişti. Amazon'dan 3 haftadır alışveriş yapmamıştım. Annem ekstrenin bir kopyasını yolladı, baktım ki Amazon Prime tarafından çekilmiş para. Amazon hesabıma girip harcama tarihime baktım, son 2 yıldır hesabımdan Amazon Prime için yılda 49 pound çekiliyormuş. 2 yıl önce 1 aylık bedava Amazon Prime trial'ına üye olmuşum, deneme süresi bittikten sonra üyeliğimi iptal etmediğimden 2 yıldır o para çekilmiş. Bugün fark etmeseydim 1 yıl daha yılın çoğunda Türkiye'de olup Amazon'u kullanmayacağım halde o para çekilecekti, fark ettiğim için geri alabiliyorum.

Amazon Prime ile bedava ekspres gönderiden yararlanılabiliyor limitsiz. Ben de salak gibi Amazon'da gönderi herkese bedava sanıyordum. Değilmiş. Şu son 2 yılda Amazon'dan o kadar çok alışveriş yaptım ki, o 250TL'yi zaten çıkarmışımdır gönderi parası ödememekten, ama yine de sinir bozucu bir şey. Amazon ya da diğer bir sitenin trial'larına katılırsanız aklınızda bulunsun, süre bitmeden üyeliğinizi iptal etmeyi unutmayın.

**

Pazartesi günü evimi boşaltacağım. Eşyalarımın bir kısmı bu haftasonu babamla İzmir'e gidecek, bir kısmı benimle dönecek, kalanlar da annemin Londra'da yaşayan bir arkadaşının evinde duracak. Ama annemin arkadaşı Türkiye'de olduğundan ve Londra'ya 3 hafta sonra döneceğinden eşyalarımı o güne kadar depoya bırakmam gerekiyor. Bugün depoyu aradım ve ayırttım. Süper bir şans eseri olarak depo hemen evin karşısında. Perşembe gidip oradan kutu satın alacak, Pazartesi de eşyaları toplayıp bırakacağım.

Bu taşınma işi çok stresli bir şey kesinlikle. Şu son 3 yılda 3. taşınmam bu. İlk ikisinde Lisa'yla birlikteydim ve stres seviyem çok daha aşağılardaydı onun sayesinde. Eğer tek başıma bu işi halledersem kendimi ödüllendireceğim.

**

Bu hafta hayatımın en stresli haftalarından biri kesinlikle. Ben çok zorunlu durumlar dışında iki gün üst üste evden çıkmayan, dışarı çıktıktan sonra mutlaka ertesi günü evde kafa dinleyerek ve kendime zaman ayırarak geçirme ihtiyacı duyan biriyim, bir şeyler okuyup nette zaman öldürmek beni rahatlatıyor. Bu hafta bunu yapacak hiç vaktim olmayacak. Bu akşam gitmeden son kez bazı arkadaşlarımı görmek için dışarı çıkıyorum. Yarın gündüz okuldayım, akşam tiyatroya gideceğim. Perşembe günü depodan kutuları alacağım sabah, biraz odamı toparlayacağım, akşamüstü yine arkadaşlarımlayım, akşam babam geldiği için otele onun yanına gideceğim, gece otelde kalacağım. Cuma sabah babamın Türkiye'den getirdiği valizle birlikte evime gelecek, valizi dolduracak ve otele götüreceğim, öğlen babamla Brighton'a gideceğiz, akşam Londra'ya dönüp arkadaşlarıyla yemeğe çıkacağız, gece babamla otelde kalacağım. Cumartesi sabahı Harrods'ın indirimi başlıyor, ona gideceğiz, sonra babam Türkiye'ye dönecek, ben de GoGo Festival için Kent'e gideceğim. Gecenin bir vakti eve döneceğim, Pazar gününü odamdaki her şeyi kutulara yerleştirip odayı temizleyerek geçireceğim. Pazartesi emlakçıya gidip depozitomu geri aldıktan sonra evdeki kutuları depoya bırakacağım. Sonra odayı temizlemeye ve toplanmaya devam. Salı sabahı da son hazırlıklarımı yapıp Türkiye'ye döneceğim. Bir hafta boyunca beni rahatlatan o şeyleri yapmayı geçtim, kafamı kaşıyacak vaktim olmayacak. Aklıma geldikçe depresifleşiyorum.

Ama bir hafta sonra İzmir'deki rahat evimde olacağımı bilmek beni mutlu ediyor.

Yine de o hüzün tamamen gitmiyor içimden. Bir kez daha bir yıldır yaşadığım, "ev" dediğim, enerjimin bir kısmını bıraktığım bir odadan ayrılıyorum. Bir kez daha hayatım tamamen değişiyor. Bir kez daha yakın gelecekte nerede ne yapıyor olacağım belirsiz. Bir kez daha alıştığım okulu, ortamı, insanları geride bırakıyorum. Gerçekten de okula giden otobüse son kez binmek; okul arkadaşlarımı, hocalarımı, danışmanımı son kez görmek; ne kadar çoğu herhangi bir sevgiyle bağlı olmadığım insanlar olsalar da onlara büyük ihtimalle bir daha görüşmeyeceğimizi bilerek "Görüşürüz belki bir gün dünyanın bir yerinde" demek; ruhuma çok farklı kapılar açan bu yılın bitmesi içimi anlatılamaz bir hüzünle dolduruyor. Bu sene kendimle ilgili nasıl yeni şeyler keşfedip ne kadar geliştiğimi, ne kadar mutlu anlar yaşadığımı, bir yıl boyunca içim dışımın feminizmle dolmasının ne kadar süper bir his olduğunu, ve etrafımın o hissi paylaşan insanlarla dolu olmasının hayatımda deneyimlediğim en mükemmel şey olduğunu asla unutmayacağım.

Ve Goldsmiths, seni çok özleyeceğim. Düşünsel olarak sürekli sınırlarımı zorlayan ve süper insanlarla tanışma fırsatı bulduğum çok güzel bir yıl yaşattın bana.

you get real

Amina Arraf'ın "kaçırılmasıyla" başlayan olayların ardı arkası kesilmiyor. Dün gece Amina adıyla yazan kişi erkek olduğunu açıkladıktan sonra, bugün de Amina'nın blog'unu açmadan önce yazdığı Lez Get Real adlı sitenin kurucusu lezbiyen rolü yapan hetero bir erkek çıktı.

Okuduğum haberdeki şu cümle beni benden aldı özellikle:

In the guise of Paula Brooks, Graber corresponded online with Tom MacMaster, thinking he was writing to Amina Arraf. Amina often flirted with Brooks, neither of the men realizing the other was pretending to be a lesbian.

Son post'umda konuyla ilgili tiksintimi belirtmemin üzerinden 12 saat bile geçmeden daha da tiksindim bu internette-lezbiyen-rolü-yapan-erkek modelinden, eğer %108308 tiksinmenin daha da artması mümkünse.

Dün üyesi olduğum bir sitede bariz fake profilli bir "kadın"dan "Do you wanna have some girly fun?" diye bir mesaj aldım. Muhtemelen evde gününü zavallı lezbiyen fantezileriyle geçiren kıllı, göbekli orta yaşlı herifin teki tarafından açılmış fake bir profil olduğu her halinden belliydi.

Çok var nette böyle insan. Artık değil ama ilk coming out dönemimde İstanbul'da yaşarken çok karşıma çıktı böyleleri. Ben aynı anda ağır bir depresyonla ve tüm cinsel kimliğimin değişmesiyle boğuşurken kadın olduklarını söyleyerek benimle iletişime geçip sonra msn'de kamera açıp penislerini gösterenler falan. Bununla kaç kere karşılaştım o zamanlar, sayamıyorum bile. Ve sırf bu yüzden kendimi o ilk zamanlar hep çok yalnız hissettim, tanıştığım herkes böyle göt beyinli fake tipler mi olacak diye. Zamanla yeni insanlarla tanışıp yeni ortamlara girdikçe bu heriflerin takıldığı sitelere girmeye ihtiyaç duymamaya başladım, ve artık böyle şeylere maruz kalmıyorum.

İnternette lezbiyen taklidi yapan hetero erkeklerin bunu neden yaptığını anlayamıyorum, çünkü:

- Gerçekten kadın olan biriyle kadın taklidi yapan bir erkek arasındaki fark her zaman belli oluyor. Profil resimlerinden, konuşma tarzlarından, bahsettikleri şeylerden. Emin olun ki birkaç dakikada anlaşılıyor. Kimi kandırdıklarını sanıyorlar, bilmiyorum.

- Hiç bir gay kadın onlarla buluşunca "Aa erkekmişsin, neyse, sorun değil" demeyeceğinden böyle salak bir inanca sahip olmadıklarını, dolayısıyla gerçekte görüşmeyi planlamadıklarını varsayıyorum. O zaman amaçları nette fantezi malzemesi toplamak. Ama şöyle bir şey var ki, ben asla internette tanımadığım biriyle 31 malzemesi çıkarılacak konulardan bahsetmem. Tanıdığım hiç bir kadın da bahsetmez. Lezbiyen taklidi yapan erkeklerle oturup msn'de yatakta neden hoşlandığından bahseden lezbiyenler ancak lezbiyen taklidi yapan erkeklerdir. Yani bu insanlardan biriyseniz bilin ki karşınızda bir kadın değil sizin gibi zavallının teki var.

Karma diye bir şey vardır da hak ettiklerini bulurlar umarım böyleleri.

Monday, 13 June 2011

let's follow the cops back home

Bilmeyenleriniz varsa geçen gün kaçırıldığı için üzüldüğümden bahsettiğim Gay Girl in Damascus adlı blogun yazarı iddia ettiği gibi Suriyeli gay bir kadın değil, Amerikalı hetero bir erkek çıktı. Adam bunu Suriye'deki duruma dikkat çekmek için yaptığını iddia ediyor. İyi güzel de, bu nasıl bir şuursuzluk, nasıl bir sorumsuzluk örneğidir? Şimdi bu adamın yaptığı düşüncesizce bu hareket yüzünden Amina'nın başına gelenleri gerçekten yaşayan insanlara kimse inanmayacak. Suriye'de blogger'lar gerçekten kaçırıldıklarında bu düzmece olay yüzünden kimse dikkate almayacak. Adamın blog'da yazdığı şeyler ne kadar doğru olursa olsun, sırf düzmece bir karakter yarattığı için insanlar Suriye'den gerçekte olan biten şeylerin olmadığını sanacaklar. Ülkedeki LGBT aktivistler bu olaydan beri devletin iyice üzerlerine geldiğinden bahsediyorlar. Peki onlara ne olacak, bu adam Edinburgh'daki rahat yatağında uyurken?

Blogun yazarının yazdığı özrü okudum. Eğer bu kaçırılma olayını uydurup dünya basınını ve "Amina"'ya yardım etmek isteyen milyonlarca insanı günlerce meşgul etmeseydi belki kendisine sempati duyabilirdim. Eğer "Ne yapsam da blog'um daha çok okunsa" sorusuna bulduğu cevap "Lezbiyen taklidi yapayım bari" olmasaydı; lezbiyen cinselliği üzerinden prim yapmaya çalışan, muhtemelen lezbiyenliğin kendi zevkine hitap etmek için var olduğunu düşünen heteroseksüel bir erkek olmasaydı, belki ona anlayış gösterebilirdim. Ama durum böyle değil.

Lezbiyenliği fetiş objesi haline getiren heteroseksüel erkeklere en ufak bir sempati duymuyorum.

Bu durumda haline en çok üzüldüğüm insan Amina ile 6 aydır internet üzerinden bir ilişkisi olan Kanadalı kadın. Bir insanın böyle duygularıyla oynayan bir adama hak verebilmem mümkün değil.

**

Bu sabah Sözlük'te Sami Eker entry'min oylandığını gördüm. Yıllar önce (2004'te) yazdığım bir şeyin oylanmasının hayra alamet olmadığını düşünerek başlığa baktım ve öğrendim ki İzmir Atatürk Lisesi'nde Genel Türk Tarihi dersimize giren "İmparator" lakaplı hocamız vefat etmiş. Sami Hoca okulda dersine girdiği, girmediği herkes tarafından bilinen; her derste, hatta sınavlarda bile sigara içmeye çıkan; sınıfta dersin ortasında tırnaklarını kesmeye karar veren; birine bağırırken bile cümlelerini "canım ya" diye bitiren; gülünce gözleri ışıldayan; çok kızdırınca sınıfça omuzlarımıza alıp "İmparator" diye slogan ata ata kendimizi affettirdiğimiz bir öğretmendi. Lise, üniversite dahil tüm zamanlarımın favori hocasıydı. Sabahtan beri aklıma geldikçe gözlerim doluyor. Huzur içinde yatsın.