Saturday, 18 December 2010

i've never been an extrovert, but i'm still breathing

Birkaç hafta önce biriyle tanıştım. Kendisi muhtemelen dünya üzerindeki en extroverted insan. Buluştuğumuzda saat akşam 7'ydi. Bana sabah 11'den beri dışarıda olduğunu söyledi. "Çalışıyor falan mıydın" diye sordum, güldü ve "No, I was socialising" cevabını verdi. Sabah evden çıkmasıyla benimle buluşması arasında bilmemkaç farklı insanla bilmemkaç farklı şey yapmış. Sonra bana iPhone'undaki takvimi gösterdi. Önümüzdeki 2 ay boyunca 2-3 gün dışında her gün için sosyal bir planı vardı.

Bu sabah kira ödemek için evden çıktım, Londra'nın gayet merkezinde son derece busy bir yol üzerinde yaşamama rağmen bileklerime kadar kar vardı. Havaalanları falan kapalı, o derece. Akşam çıkma planım vardı, bu havada yorganıma sarılıp pizza ısmarlayıp nette vakit öldürmekten başka şey yapasım gelmediğinden büyük ihtimalle yalan olacak (Amazon'dan 2.84 pound'a aldığım But I'm a Cheerleader DVD'im geldi, onu izleyebilirim). Çıksaydım Oxford Street-Regent Street tarafına gidecektim, evime uzaklığı 15 dakika. Yukarıda bahsettiğim kız da bugün oraya gidecekmiş, onun evine uzaklığı 1 saat 15 dakika. İnsan nasıl üşenmez?? Gerçekten, bu havada sabahın köründe (hayatta sabahın köründe zorunlu olmayan sosyal bir plan yapmam, ki bu tamamen ayrı bir post konusu) bu karda kışta niye kalkıp o kadar yol gider bir insan "sosyalleşmek" için?

Ben bu extrovert takımını anlamıyorum gerçekten. Ben günde sosyal bir ortama dahil olmamı gerektiren 2'den fazla plan asla yapamıyorum, 2 plan bile beni ruhen o kadar yoruyor ki eve gelip en az 36 saat tek başıma olup şarj olma ihtiyacı duyuyorum. Mesela o gün okula derse gideceksem (sosyal plan #1) ve dersten sonra kütüphanede yapmam gereken şeyler varsa (sosyal plan #2) akşam dışarı çıkma planımı iptal etmek zorunda kalıyorum. İnsanların arasında o kadar uzun süre bulunmak beni fena strese sokuyor, pilimi bitiriyor cidden.

Sabah uyandıktan sonra ilk iş dışarı çıkmak da beni çok rahatsız ediyor mesela, eğer dersim erkense ve sabah uyanıp direk okula gidiyorsam çıkışta hemen eve gelmek istiyorum; başka şey yapasım gelmiyor. Uyandıktan sonra kendi kendime bir 3-4 saat geçirmeden "sosyal" olmak, insan arasına karışmak istemiyorum. O yüzden arkadaşlarıyla asla öğlen-öğleden sonra-akşam üstü saatlerinde buluşmayacak biriyim. Akşam 6-7'den önce sosyalleşmek istemiyorum!

O yüzden ben bu kız ve türevlerini anlayamıyorum.

she's empty and so beautiful, i'll keep her here with me

Karlı bir sabaha kafamda Jack Off Jill-Vivica çalarak uyandım. 15 yaşımdan beri dinlememiştim, nereden esti bilmiyorum.

Bugün Goldsmiths Sosyoloji fakültesinin (Gender Studies'in bağlı olduğu fakülte) dönem sonu partisi vardı. Yine biraz boğazım ağrımaya başladığından ve über bir sorumsuzluk örneği gösterip tüm araştırmamı son ana bıraktığımdan gitmeyip akşamı kütüphanede geçirdim.

Duyduğuma göre mekanda "Siz feministler niye böyle kadın hakları diye dır dır edip duruyorsunuz bilmiyorum, bence fazla bile hakkınız var" türü laflar eden bir idiot varmış. Bölümümüzün kızları topluca ağzına sıçmışlar, az bile yapmışlar. Bir de göt beyinli herif Sosyoloji master'ı yapmış bir insanmış. Yazıklar olsun gerçekten böyle insanlara, devletin onun gibileri okutmak için harcadığı paraya yazık. Hani okumamış insan böyle laflar etse cahilliğine verilebilir de, o kadar "eğitilmiş" bir insanın hiç bir bahanesi olamaz.

Yarattın bari takip et diyoruz böyleleri için.

Bir de fotosunu çekmişler idiotun:



Vivica dinleyin benim için..

Oh Vivica, I wish you well
I watch you burn in humid hell
No sleeping pills, no old tattoos
Will save you now

He'll never change, he's just too vague
He'll never say you're beautiful
Oh Vivica, I wish you well, I really do, I really do

The apple falls far from the tree
She's rotten and so beautiful
I'd like to keep her here with me
And tell her that she's beautiful
She takes the pills to fall asleep
And dreams that she's invisible
Tormented dreams she stays awake
Recalls when she was capable

She's empty and so beautiful
I'll keep her here with me

Thursday, 16 December 2010

live a simple life in a quiet town?

Londra'da yine kar yağıyor. Haftasonu da aralıksız yağacakmış. Pazartesi Türkiye'ye dönmem gerekiyor, lütfen Heathrow kapanmasın.

Salı akşamı dışarıdaydım, "Sen Cumartesi Klub Fukk'ta değil miydin" diye bir kız geldi yanıma. Konuştuk, telefonumu istedi, sabah uyandığımda "Pazar günü yemeğe çıkmak ister misin" diye mesaj atmıştı. Önce bana yemek pişirmeyi önerdi, ama tanımadığım birinin evine gitmek istemediğimden dışarıda buluşmamızın daha iyi olacağını söyledim. Pazar günü nehir kıyısında İtalyan yemeye gideceğiz. Is this a date, sevgili okuyucular? Emin olamadım.

İngiliz göçmen yasası 10 gün önce değişti. Normalde İngiliz üniversitelerinden mezun olanlara 2 yıllık bir iş bulma ve çalışma imkanı veriliyordu, o vize kaldırıldı. Ayrıca bundan sonra çalışma izni çooook zor verilecek, eskiden verilen insan sayısının 10'da biri falan alabilecek ancak.

Tezimi Eylül'de teslim ediyorum, öğrenci vizem de Ekim'de bitiyor. Diplomam/sonuçlarım Aralık gibi gelecek. Ama ben Londra'da nasıl iş bulacağım o zaman Türkiye'den? Bu çok sinirimi bozmaya başladı. Ne yapabilirim?

1- Laf olsun diye doktoraya başvurmayı planlıyorum. En kötü ihtimalle gitmem.

2- Amerika'nın LGBT-friendly birkaç büyük şehrinde ve Amsterdam'da iş ya da doktora olanaklarını araştırmaya başlayacağım.

3- Türk medya kuruluşlarının birinin Londra ofisinde ya da Londra'daki Türk Konsolosluğu'nda iş bulmama yardım edebilecek birileri var mı diye bakacağım bu gidişimde.

Günün birinde Türkiye'ye dönmek istiyorum, ama şimdi değil. Hem gay, hem poly, hem de kinky bir insan olarak Türkiye'de yaşayabileceğimi sanmıyorum şu anda; özellikle poly ve kinky bir yaşam tarzını yeni yeni keşfetmeye başlamışken. Türkiye bunların birine bile açık değil, üçü birden insanlara fazla gelir kesinlikle. Kimliğim hakkında asla birşey gizlemek istemiyorum potansiyel bir işverenden, bu da Türkiye'de iş bulma olasılığımı çok azaltıyor. Ayrıca sosyal hayatım ölecek Türkiye'ye gelirsem, bu bahsettiğim yaşam tarzlarının üçünü birden paylaşan bir mekan ya da arkadaş grubu bulmam imkansız orada. O yüzden en az 3-4 yıl daha "hayatımı yaşayabileceğim" bir ülkede olmak istiyorum, settling down ruh haline gelene kadar.

Mezun olduktan sonra ne yapabileceğim konusunda önerilere açığım.

Sunday, 12 December 2010

will you take the pain i will give to you, and will you return it

Şu postumda dün gece KF'e gitmek için buluşacağım Theresa'nın geçen hafta buluştuğum bir kızın eski sevgilisi çıktığından bahsetmiştim.

Geçen hafta buluştuğum kızla (GHBK) dün aramda geçen diyalog:

Ben: KF'e gidiyor musun akşam?
GHBK: Hayır, eski sevgilim gidiyormuş diye duydum, o yüzden gidemiyorum.
B: Umm, eski sevgilin şu şu nickli insan olabilir mi acaba? Bana adının Theresa olduğunu söylemiştin, ve ben akşam adı Theresa olan biriyle KF'e gidiyorum.
GHBK: Ohh jeeeeesus, evet o benim hayatımın aşkı (şimdiki zaman kullanımına dikkat). Sana iyi eğlenceler.
B: Sorun değil, değil mi?
GHBK: Hayır canım, saçmalama. Umarım iyi vakit geçirirsin.

Theresa ile akşam fazla iyi vakit geçirdik. Bir daha görüşeceğimizi sanmıyorum, pişman da değilim, ama GHBK olanları duyarsa pek hoşuna gitmez herhalde. Ve onu tekrar görmek istiyorum. Umarım birisi ona dün gece olanları yetiştirmez.