Tuesday, 5 October 2021

nostalgia is a sin

Çok uzun süre gelemedikten sonra iş durumumun da elvermesi üzerine bir aydan uzun bir süreliğine Türkiye'deyim. 10 yıldır ilk kez bu kadar uzun zamandır buradayım. Normalde kısa süreli geldiğimden sürekli bir acele, sürekli oradan oraya koşturma halinde olurdum, durup düşünmeye ya da bir şeylere kafa yormaya vaktim olmazdı. Bu kez vaktim bol olduğundan kendimi çok içe dönük bir ruh halinde buldum. Bu da ister istemez beni eskiden Türkiye'de sahip olduğum hayata dair nostalji rüzgarlarına sürükledi. 

İzmir'den gideli 15, Türkiye'den gideli 13 yıl oldu bu sene. Türkiye'de yaşadığım zamanla özdeşleştirdiğim herkes, her şey, her yer neredeyse yok oldu. Eski arkadaşlarımın çoğu yurtdışında, kalanlarla da hayatlarımız çok ayrı noktalara gitti ve koptuk. Gittiğimiz mekanların hepsi kapandı, ait hissettiğimiz semtlerin, şehirlerin çehresi değişti. Tabii ki bu kadar uzun bir zaman diliminde insanların uğraşlarının değişmesi doğal. Başka ülkelere taşınınca terk ettiğiniz ülkede hayatın devam etmesi ve oradaki insanlardan uzaklaşmak da. Ama Türkiye'de hayat bu sürede normalden de hızlı bir şekilde değişmiş gibi geliyor bana dışarıdan bakan birinin gözüyle. Ve insan ilişkilerinde zorlanan biri olarak buradaki arkadaşlarımla iletişimi devam ettirememiş olmam da bu kopuşu hızlandırdı kaçınılmaz olarak. 

Bir de tabii tüm göçmenlerde eski ülkelerine dair nostaljik bir bakış açısı oluyor. O ülke sizin kafanıza bırakıp gittiğiniz haliyle kazınmış olduğu için, ülke ve orada yaşayanlar zaman içinde doğal bir şekilde evrildiği halde siz kafanızda geçmişin içinde donmuş bir portre taşıyorsunuz o ülkeye ve oradaki eski yaşantınıza dair. Siz de kaldığınız yerde kalıp o doğal evrim sürecinden geçmiş olsanız aklınıza dahi gelmeyecek olan anıları, insanları, şeyleri kutsallaştırıp özlem duyuyorsunuz. Ama ileride bugününüze de aynı şekilde nostalji yapıp özlem duyacaksınız. Göçmen nostaljisi zor bir kafa.