Friday 14 March 2014

transition

Facebook listemde olanlar bilir, geçenlerde işyerinde yeni başlayan birini birkaç hafta boyunca ofiste göz ucuyla görüp "Hipster çocuğun teki" diye geçiştirdikten sonra bir çift göğüsün varlığını fark edince "Aman Tanrım kadınmış" tepkisi verdiğimden, erkek olduğunu sandığımda kaale dahi almadığım aynı insanın kadın olduğunu anlayınca birden alıcı gözle bakmaya başladığımdan bahsetmiştim. Ama durum hiç sandığım gibi değilmiş.

Bu bahsettiğim insan bir projeye yardımcı olması için geçici olarak işe alınmıştı, dün kontratını uzatmışlar, altı ay daha kalacakmış. Bunun üzerine bölüm müdüründen ofisteki herkese erkekliğe geçiş döneminde olduğunu, bundan böyle kadın değil erkek ismiyle bilinmek istediğini belirten bir email yollamasını istemiş. Emaili görünce bir an kendimi paralel bir evrende falan yaşıyor gibi hissettim. Türkiye'de olsa muhtemelen insanın dakikasında işten atılmasına sebebiyet verecek bir açıklamanın 100 kişiye giden bir email ile bu kadar alelade bir şekilde yapılmasına ve kimsenin en ufak bir tepki vermemesine inanamadım bir türlü. Ama güzel bir inanamama hali.

Paralel evren hissini üzerimden attıkça bu açıklamayla beraber "alıcı göz" modumun tamamen sona erdiğini fark ettim. Son birkaç yıldır çevremde artan transerkek sayısıyla anladım ki bir insanı dış görünüş olarak ne kadar çekici buluyor olursam olayım, erkek kimlikli olduğunu öğrendiğimde tüm ilgim sönüyor. Aynı şey genderqueer vs. kimlikli insanlar için de geçerli. Dürüst olmak gerekirse bundan altı yıl önce aile ve arkadaşlarıma eşcinsel olarak açıldıktan, onlara bir kimlik bunalımı yaşamadığımı ya da bunun "geçici bir dönem" olmadığını gösterebilmek için uğraştıktan sonra erkek kimlikli biriyle birlikte olmanın düşüncesi bile yorucu geliyor. Toplumun beni tek başımayken heteroseksüel olarak algılaması yeterince sinir bozucuyken bir de sevgilimleyken heteroseksüel, ya da belki biseksüel diye algılanmayı kesinlikle istemiyorum. Ayrıca sadece kadınlara ait toplulukların enerjisinden, o enerjiye dahil olmaktan o kadar memnunum ki, bunun dışına adım atma fikri bana hiç çekici gelmiyor.

Sunday 9 March 2014

women of the world

Hiç beklemediğim gibi bir haftasonu geçirdim. Normalde dün BFI'da kadınların elinden çıkma filmlere yer veren bir festivalin tanıtımı için özel bir gösterime gidecek ve Pazar gününü muhtemelen Starbucks'ta ve evde pinekleyerek geçirecektim. Dünya Kadınlar Günü için her yıl BFI'ın hemen yanındaki Southbank Centre'da düzenlenen Women of the World Festival kapsamında Butch Monologları adlı bir performans düzenleneceğini duyunca BFI'daki etkinliğin biletini iade ederek WoW'a gitmeye karar verdim.

Geçen sene Women of the World Festival'da Naomi Wolf'un söyleşisine gitmiş, ama 2011'den beri düzenleniyor olmasına rağmen nedense hiç festivalin tamamına katılmamıştım. Benim için inanılmaz ilham verici bir haftasonu oldu. Havanın birden inanılmaz bir şekilde 17 derece ve güneşli olmasının da etkisiyle Londra ve çevresinde ne kadar feminist varsa herkes festivalin düzenlendiği nehir kıyısına akın etmişti.

Maalesef Butch Monologları'na çok fazla ve beklenmedik bir talep olduğundan izleme fırsatı bulamadım, ama çok aydınlatıcı bir haftasonu oldu. Yeni doğmuş bebeklerden 80 yaş üstüne kadar binlerce insanın pornografi, küresel ısınma, ayrıcalık (privilege), kimlik, vücut imajı, şişman aktivizmi (fat activism) gibi konuları tartıştığı, beynimin entelektüel hücrelerinin her birini harekete geçiren bir ortamdı. Erkeklerin de diyaloga dahil olması sevindiriciydi. Ayrıca efsanevi insan Vivienne Westwood'u, İzlanda eski (ve gay) başbakanının eşini ve Katie Price'ı dünya gözüyle görmüş oldum.

Festivalin en süper anı ise seyircilere soru sorma sırası geldiğinde sürekli mikrofonu kapıp yorum yapan ve sanki çok önemsiz bir şeyden bahsedermiş gibi "Bu arada ben moda fotoğrafçısıyım" diyen yaşlı amcanın Twiggy'nin o ikonik ilk fotoğraflarını çeken moda fotoğrafçısı Barry Lategan çıkması oldu.

Seneye mutlaka bu festivale geri döneceğim.