Tuesday 19 August 2014

the langham

Dün akşam hayatımın en garip akşamlarından birini geçirdim. Netten tanıştığım biriyle akşamüstü bir şeyler içmek için buluştuk. İlk görüşmemiz olduğundan ve ertesi günü İzmir'e gidiş için hazırlanmam gerektiğinden en fazla iki kadeh şarap içer dönerim diye düşünüyordum. Laf lafı açtı, şaraplar viskilere dönüştü, bir baktık dört saattir aynı masada oturuyoruz, bar kapanmak üzere. Bazen fiziksel temasa ne kadar ihtiyaç duyduğumuzdan, birine sarılarak oturup televizyon izlemenin, uyumanın ne güzel şey olduğundan bahsetmiştik; konu oradan oraya nasıl geldi hatırlamıyorum ama birden hadi bir otel odası tutalım ve sarılalım diye karar verdik.

Sarılma arkadaşımın otel masrafını iş yerine takmayı teklif etmesi ve Lady Gaga'nın Londra'ya geldiğinde kaldığı otelde kalmakta ısrar etmesi üzerine gecenin bir vakti Londra'nın en lüks beş yıldızlı otellerinden birine gidip iki odalı, iki banyolu geceliği 400 küsür pound'luk dev bir süit tuttuk. Hayatımda o kadar lüks ve büyük bir otel odası görmemiştim, tamamen masal gibiydi. Minibarı boşaltıp bütün gece sarılarak Family Guy izledik, ufak tefek bir sürü şeyden konuştuk, sonra da sabaha karşı birbirimizi spoon'layarak uyuduk. Sabah uyandık, yine konuştuk, birkaç saat daha sarıldık otelden çıkana kadar.

Kimsenin kimseye değil dokunmak, göz göze gelmekten bile kaçındığı metropol yaşantısında böyle bir deneyim yaşamanın ne kadar insanın içini acıtacak derecede güzel bir şey olduğunu kelimelere dökemiyorum. Bir daha görüşmesek bile hayatımın en unutulmaz gecelerinden biri olacak kesinlikle.

İşin acayip yanı, aşağı yukarı 12 yaşından beri kendimi "ruh ikizi" türü bir insanla hayal ettiğimde, onu rüyamda gördüğümde hep böyle herkesi geride bırakıp sadece bize ait bir mekana çekilip saatlerce konuşmanın, sarılmanın, sadece ikimiz olmanın tadını çıkardığımızı hayal ederim. Dün gece hayatımda ilk kez gerçek hayatta o hissin aynını tatmış oldum. Çok güzeldi. Bu insanın "ruh eşim" falan olduğu düşüncesinde değilim, ama bu his kesinlikle o rüyadaki his. Daha istiyorum.

Sunday 17 August 2014

holiday, our republic on the beach

Son birkaç ay o kadar hızlı geçti ki... Haziran ayının tamamını Pride için koşturarak geçirdikten ve 28 Haziran'da Londra'nın süper bir Pride geçirmesine katkıda bulunduktan sonra İzmir'e dönerek Çeşmeli, Marmarisli, Sakız Adalı uzun bir tatil yaptım. Sakız'ın en sevdiğim yerlerinden birinde dünyadaki en sevdiğim olan annemle deniz kıyısında, ay ışığı altında bir Browni kekin üzerine diktiğim mumu üfleyerek 25 yaşımı doldurdum.

Haftaya yine Türkiye'ye gidip bir tatil daha yapacağım, birkaç haftalığına iş kurma muhabbetlerimi halletmek için Londra'ya geldim. Bilmiyorsanız özetle durumum şu: İngiltere'ye taşındığımdan beri çalışma vizelerine başvurmak için gereken koşulların çok sıkılaşması sonucu ülkede kalabilmemin tek yolu olan Ankara Anlaşması'na başvurmak durumunda kaldım. İki kilo belge hazırladıktan ve iş planım için bir sürü para bayıldıktan sonra vizeye başvurdum ve dört buçuk aylık bir bekleyiş sonucu vizem çıktı. Bu vizeyle sadece serbest çalışan olarak iş yapabiliyorum, o yüzden işten ayrılmak zorunda kaldım.

Buraya geldiğimden beri muhasebeydi, websitesiydi, kartvizitti, vergi kayıtlarıydı, bilmem neydi şeklinde uğraşıp duruyorum. Hepsini hallettim, ama bir türlü serbest meslek kulvarındaki ilk işimi bulup siftah edemedim. Şu ana kadar ajans türü bir yerde çalışmadığım, hep kurum içi iletişim bölümlerinde çalıştığım için müşterilerimi alıp götürme şansım da olmadı. eBay gibi insanların işlere teklif verdikleri siteler sayesinde iş bulmaya çalışıyorum. Saatlik ücretimi ne kadar düşürürsem düşüreyim işleri hep Pakistanlı, Bangladeşli, doğru düzgün İngilizce konuşamayan ve benim bir saatlik ücretim karşılığı 10 saatlik iş yapan tipler kapıyor. Benim onların çalıştığı fiyata iş yapmam mümkün değil, kimseye de kendimi sömürttürmem zaten o şekilde.

İş bulmanın alternatif bir yolunu bulmam gerek. Freelance çalışan ve tavsiyesi olan varsa lütfen bir comment bıraksın!