Bu aralar içimde iptal olan tatil planları, yazmam gereken essay ve kaçıracağım accommodation başvurusu da dahil olmak üzere bir sürü nedenden kaynaklanan sürekli bir anksiyete var. Sürekli mail'lerime bakamazsam bir şey olacakmış gibi hissediyorum, içim bir an olsun rahat etmiyor, sabah uykumu alamadan uyanıyorum inbox'uma bakmak için. Tabii bunda Blackberry internet servisimin 1 haftalığına kapatılmış olmasının da etkisi var, mail'lerim anında telefonuma gelmeyince sürekli bilgisayar açma ihtiyacı duyuyorum.
Huzursuzluk kaynağı olan şeylerin çoğu ortadan kalktı, ama nasıl çözeceğimi bilemediğim bir mess var ellerimde. Cunt list'imde üst sıralarda olan ve hiç ama hiç hazzetmediğim bir insanın bana yaptığının karşılığını bulmasını sağlama şansım var. Eskiden olsa hiç tereddüt etmezdim, ama artık kinci ve intikamcı kişiliğimin yerini kimin ne yaptığını umursamaz, her koyunun kendi bacağından asılacağına inanan bir düşünce tarzı aldı. "Bana nasıl böyle bir mallık yaparsın, sana bunu ödeticem"den "Bu kadar mal olduğunu öğrendiğim iyi oldu, zararın neresinden dönsem kardır"a transfer oldum kısacası. O yüzden doğru şeyi yapmak ve bahsettiğim insana hak ettiği gibi davranmak arasında kararsızlığa düştüm. Sağa bununla ilgili bir anket koydum, siz ne yapardınız?
I'm not sure what I'm looking for anymore
I just know that I'm harder to console
I don't see who I'm trying to be instead of me
But the key is a question of control
Can you say what you're trying to play anyway
I just pay while you're breaking all the rules
All the signs that I find have been underlined
Devils thrive on the drive that is fueled
All this running around, well it's getting me down
Just give me a pain that I'm used to
Friday, 9 July 2010
Tuesday, 6 July 2010
balenciaga calcaire box
Designer çanta takıntısı çok fena bir şey. Gerçekten. Bir çantaya asgari ücretin bilmemkaç katı para yatırdıktan sonra kullanmaya kıyamamak, aylarca bekleyip aldıktan sonra 1-2 haftada yeni ufuklara yelken açıp yeni bir çanta bekleyişine girmek çoğu insanın anlayamadığı bir şey. Ben de bu hastalığa yakalanmadan önce böyle şeyleri pek anlamazdım, ama artık ben de bir çanta bağımlısıyım. Hayatımın en büyük heyecanı kendime bir çantayı hedef belirlemek ve aylarca onu elde edebilmeye uğraşmak oldu.
Bu heyecanımı paylaşanlar "holy grail" terimini biliyorlardır. Her şeyden çok istenen, almak için deli olunan, alışverişin "ultimate" hedefi olan ve alındıktan sonra insana diğer tüm çantalardan çok bir tatmin hissi veren çantalara deniyor holy grail. Benim holy grail'im Calcaire renk bir Balenciaga idi. Wishlist'imin en tepesinde oturmakta olan bu çanta 1 yıllık arayışlarımdan sonra sonunda bugün elime ulaştı. Her ne kadar bütçemi fena zorlamış olsa da (ve Türkiye'de o kadar pahalı bir çantayı sokağa çıkarmaya cesaret edemeyeceğimi bilsem de) onu elime aldığım, ona dokunduğum an hissettiklerim paha biçilemezdi gerçekten. Kafam güzelmiş gibi bir high içerisindeyim şu an, anlatamam ne kadar mutlu olduğumu.
Sunday, 4 July 2010
i love lucy
Önceki gün Digiturk'e bakınırken karşıma Kate Moennig'in hastane dizisi Three Rivers çıktı. Diğer hastane dizilerine göre oldukça sıkıcı, ama Kate için izlenebilir bir dizi (zaten pek uzun ömürlü olmadı bildiğim kadarıyla). Yine de Kate bence uzun saçlı olmamalı. Gerçekten peruk takmış bir transwoman gibi görünüyor.
Ben "oha Türkiye'de televizyonda KM gördüm" diye bir süre sevindikten sonra laptop'uma geri dönmüştüm ki açık televizyondan gelen "I'm Lucy Lawless" sesi üzerine kafamın nasıl bir hızla televizyona geri döndüğünü anlatamam. Aynı gün içinde ruined-me-for-life dediğim hayatımın 1 numaralı kadını Lucy ve 2 numaralı kadını Kate'i Digiturk'te görebilmek süper gerçekten. Ama Lucy'nin de siyah saçlı halini seviyorum en çok. İşin garip kısmı doğal halinin sarı olması.
Neyse, Digiturk'ün yeni dizilerinden Legend of the Seeker'ın tanıtım videosunu sunuyor kendisi (dizide yok). Yeni Zelanda aksanını da çok garipsiyorum, İngiliz aksanıyla konuşan Ed Westwick/R-Pattz duymak gibi oluyor. Yine de o "epic adventure" deyişini yerim ben Lucy'nin.
Ben "oha Türkiye'de televizyonda KM gördüm" diye bir süre sevindikten sonra laptop'uma geri dönmüştüm ki açık televizyondan gelen "I'm Lucy Lawless" sesi üzerine kafamın nasıl bir hızla televizyona geri döndüğünü anlatamam. Aynı gün içinde ruined-me-for-life dediğim hayatımın 1 numaralı kadını Lucy ve 2 numaralı kadını Kate'i Digiturk'te görebilmek süper gerçekten. Ama Lucy'nin de siyah saçlı halini seviyorum en çok. İşin garip kısmı doğal halinin sarı olması.
Neyse, Digiturk'ün yeni dizilerinden Legend of the Seeker'ın tanıtım videosunu sunuyor kendisi (dizide yok). Yeni Zelanda aksanını da çok garipsiyorum, İngiliz aksanıyla konuşan Ed Westwick/R-Pattz duymak gibi oluyor. Yine de o "epic adventure" deyişini yerim ben Lucy'nin.
Subscribe to:
Posts (Atom)