Friday 12 December 2014

testament of youth

Dün akşam Testament of Youth'un Bafta gösterimindeydim. Öğleden sonra ikinci kez The Imitation Game filmini izledikten hemen sonra bir savaş filmi daha izlemek ruhumu kararttı. Özellikle de böyle ölüp gidenlerin ardı arkasının kesilmediği bir savaş filmi. Birinci Dünya Savaşı'nda olup bitenler aşağı yukarı tahmin edilebilir olduğundan bahsedeceğim şeyler spoiler sayılmaz diye düşünüyorum, ama yine de ona göre okuyun.

Vera Brittain'ın anılarından uyarlanan film kızların üniversite eğitimine değer görülmediği bir dönemde Oxford'a kabul edilmeyi başaran, ancak tam o sırada savaşın patlak vermesiyle dünyası alt üst olan Vera'nın hikayesini anlatıyordu. Birinci Dünya Savaşı başladığı sırada genç olan jenerasyonun, savaşa katılanlar ve geride kalanlar dahil olmak üzere kayıp bir nesil olduğu; gençlikleri ve hatta hayatları savaş tarafından ellerinden alınan bu nesli hep hatırlamamız gerektiğiydi filmin ana teması.

Savaştan önce sıradan birer genç olan insanları hayatlarındaki önemli anların gerçekleştiği yerler yoluyla gördük önce filmde: Vera'nın kardeşi ve arkadaşlarıyla yüzdüğü göl, birlikte yürüdükleri uzun toprak yol, ağaçlar arasından sızan güneş ışınlarıyla aydınlanan orman, savaşa giden erkekler izin alıp evi ziyaret ettiğinde dalgalar vuran sahilde oturdukları yosunlarla kaplı kayalar. Savaş bittikten sonra buralara geri döndük, ama bu kez her yer bomboştu. Bir zamanlar orada ve mutlu olan insanlar artık yoktu.

Mekanlara çok bağlı olan, anılarını çoğu zaman mekanlar üzerinden hatırlayan biri olarak bu düşünce bana çok dokundu. Sevdiğim insanlarla güzel anılarımın olduğu yerlerin yıllar sonra biz artık varolmadığımızda boş ve yalnız kalacağı gibi depresif düşüncelere kapıldım.

Kış mevsimi bana iyi gelmiyor.

Tuesday 9 December 2014

without apologies

Geçen hafta Peru'daydım. Her zaman yaptığım gibi kaldığım oteller hakkında eleştiri yazdım. Normalde eleştirilerimi hep Tripadvisor'a yazarım, ama otellerin birinde kısmen rezervasyonu yaptığım Booking.com'dan kaynaklı bir sorunla karşılaştığımız için o otelinki için Booking.com'un kendi eleştiri fasilitesini kullandım.

Eleştirim anonim olarak yazılmıştı ve otelin pozitif ve negatif yönleriyle ilgili kişisel, dürüst görüşlerimi içeriyordu. Booking.com'da otel yöneticileri anonim olarak yazılan yorumlara cevap veremiyor, ancak rezervasyon sırasında konuğun email adresi otele gönderiliyor.

Otel yöneticisi bu şekilde benim email adresimi bularak bana "O yazıyı senin yazdığını biliyoruz, haksızlık etmişsin, bu yazdığın şeyler doğru değil" türü bir email atmış dün gece. Hemen Booking.com'u arayıp durumu ilettim, açıkçası pek bir ciddiye almadılar ve "Otele bunu yapmamaları gerektiğini bildireceğiz" diye geçiştirdiler.

(Eğer gezdiğiniz yerlerle ilgili eleştiri yapıyorsanız aklınızda bulunsun, Tripadvisor üyelerine bu tür mailler gönderilmesini çok ciddiye alıyor, Booking.com gibi rezervasyon sitelerindense her zaman Tripadvisor'ı kullanın eleştiri için. En azından başınıza böyle bir iş gelirse size arka çıkarlar.)

Neyse, bu otel yöneticisi adam bize otelde kalırken çok yardımcı olduğundan cevap verme ve yanlış anladığı bazı kısımları açıklama ihtiyacı duydum. Tam olarak ne demek istediğimi açıklayan ve "Üzgünüm ama çok kirli diye bahsettiğim banyo gerçekten çok kirliydi" şeklinde devam eden uzun bir mail yazdım. Sonra da düşündüm: Banyoyu gerçekten bok götürüyordu, en dandik hostel'lar ve benzinci tuvaletleri bile dahil olmak üzere hayatımda o kadar pis tuvalet görmemiştim. Bunu da eleştirimde belirttim. Bunun için neden özür dileyeyim ki? Asıl özür dilemesi gereken otel. Kısmen bu yüzden, kısmen de laf dalaşına girmek istemediğimden maili göndermedim.

Bunun üzerine fark ettim ki ben çok fazla özür diliyorum. Hatalı olunce özür dilenmeli tabii ki, ama benim özürlerimin %90'ı kendi hatam olmayan konularda oluyor. Özellikle İngiltere'ye taşındığımdan beri iyice gereksiz özür diler oldum.

- "Pardon, geçebilir miyim lütfen?"
Doğrusu: "Koskoca bebek arabasıyla yolun ortasında durup sohbet eden, insanların geçmesini önleyen bencil kadın, çekilsen de geçsek."

- "Rahatsız edip durduğum için üzgünüm ama haftalar oldu, bana gönderdiğiniz şey hala gelmedi."
Doğrusu: "İşinizi doğru düzgün yapıp pakedimi zamanında gönderseniz size haftada bir nerede kaldığını sormak zorunda kalmazdım."

- "Üzgünüm Bay Kasiyer, cüzdanım o kadar ıvır zıvırla dolu ki doğru kredi kartını bulmam zaman alıyor."
Doğrusu: "Sen beni 10 dakika sırada beklettiğin için özür dilemezken, ben niye 10 saniye cüzdanda kart aradım diye özür diliyorum?"

Bundan sonra hayatı daha az özürcü bir insan olarak yaşamaya dikkat edeceğim. Gerçekten çok sinir bozucu bir huy.