Friday, 12 February 2010
understand this is a dream
Ruhuma ciddi anlamda dokunabilmiş 3-5 gruptan biri olan The Juliana Theory yıllar önce dağılmıştı. 2010 Ağustos'ta Amerika'da 6 konser vermek için son kez bir araya geleceklermiş ama insan bari tek bir kez de olsa Avrupa'nın herhangi bir yerine uğrar değil mi? Gidebilmek için ilk çocuğumu rahatlıkla feda edeceğim bu konserlerin hiç birine gidemiyorum kısacası. Life's not fair.
Did you really think that it was over,
when you hung up the phone, and said goodnight?
And did you ever think that it'd be too much?
I can't leave without saying goodbye
So did you really think that you could take it?
Could you make it alone tonight?
I never could have hoped for anything more
Be my angel if you can, alright
You always say goodnight, and you, you always say goodnight.
So baby did you sleep an hour for me?
How I wish I was there right now
I wasn't gonna tell you I could change things
I'm afraid I never will know how
But I don't really think that I can take it
Will I make it alone somehow?
So hold me in your arms before I leave you
I'll be back as soon as time allows
You always say goodnight, yeah, and you
you always say goodnight.
Goodnight.
Goodnight The Juliana Theory, and goodbye.
some people are gay, get over it pt.3
Alexander McQueen'in ölüm haberi üzerine sözlükteki başlığını okuyordum ki, en kibar şekilde densiz olarak tanımlayabileceğim bir yaşam formunun entry'sine denk geldim.
32.ibne olmanın cezasını öbür tarafta çekecek kafir. artık zebanilere tasarlarsın kıyafetlerini zındık seni.
(hayvansi terlik, 11.02.2010 21:22)
Kanım sinirden beynime sıçramak üzereydi ama yine de "Yok artık, ciddi ciddi kimse böyle birşey yazmamıştır?" diye düşünüp söz konusu varlığın diğer entry'lerine baktım. Tiksinme refleksimi fazlasıyla tahrik eden konsept hepsinde mevcut, homofobi mi istersiniz kadın düşmanlığı mı, ne ararsanız var:
Gerçekten inanılır gibi değil. Böyleleri (böyle insan demeyi uygun göremedim nedense) kendileriyle nasıl yaşıyorlar?
Onu da geçtim, sözlüğün artık iyice çivisi çıkmış bir yer haline geldiğinin kanıtı bu. Kesinlikle bir kontrol mekanizması gerekiyor, düşünce özgürlüğü iyi tamam da, herkesin yarrak ibne ıvır zıvır saydırma ya da nefret dolu düşünceleri yayma özgürlüğü de olmamalı mahalle kıraathanesi gibi.
Bunun üzerine birden fark ettim ki böyle insanlar uçurumdan aşağı düşmek üzere olsalar ve tek kurtuluşları benim elimin onları tutuyor olması olsa; ailesi, sevdikleri vardır diye bir saniye düşünmeden bırakır ve en ufak bir vicdan azabı da duymam sanırım.
32.ibne olmanın cezasını öbür tarafta çekecek kafir. artık zebanilere tasarlarsın kıyafetlerini zındık seni.
(hayvansi terlik, 11.02.2010 21:22)
Kanım sinirden beynime sıçramak üzereydi ama yine de "Yok artık, ciddi ciddi kimse böyle birşey yazmamıştır?" diye düşünüp söz konusu varlığın diğer entry'lerine baktım. Tiksinme refleksimi fazlasıyla tahrik eden konsept hepsinde mevcut, homofobi mi istersiniz kadın düşmanlığı mı, ne ararsanız var:
Gerçekten inanılır gibi değil. Böyleleri (böyle insan demeyi uygun göremedim nedense) kendileriyle nasıl yaşıyorlar?
Onu da geçtim, sözlüğün artık iyice çivisi çıkmış bir yer haline geldiğinin kanıtı bu. Kesinlikle bir kontrol mekanizması gerekiyor, düşünce özgürlüğü iyi tamam da, herkesin yarrak ibne ıvır zıvır saydırma ya da nefret dolu düşünceleri yayma özgürlüğü de olmamalı mahalle kıraathanesi gibi.
Bunun üzerine birden fark ettim ki böyle insanlar uçurumdan aşağı düşmek üzere olsalar ve tek kurtuluşları benim elimin onları tutuyor olması olsa; ailesi, sevdikleri vardır diye bir saniye düşünmeden bırakır ve en ufak bir vicdan azabı da duymam sanırım.
Thursday, 11 February 2010
a kiss with a fist is better than none
3 Mart Çarşamba Londra Oh No Ono konserine bilet almış bulunuyorum. National Express'le Paris'e gidiş dönüş 20 poundmuş Londra'dan biletini erken alırsan, o yüzden Paris'e mi gitsem bu aralar diye aklıma geldi ve Last.fm Paris event'lerine bakıyordum ki gözüme 15 Nisan Uffie + Delphic + Teenage Bad Girl çarptı. Bourges neresidir, nasıl gidilir bilen var mı? Dilara, bunu okuyor musun? Sanırım "okuyor musun" demek yerine mail atmak daha başarılı, evet.
Ayağım hala çok acıyor, yapmak istediğim hiç bir şeyi yapamıyorum o yüzden. İnsanın 1 yılda 3 kere aynı kemiğinde stres kırığı olması normal mi? Sanmıyorum. Ameliyat olma olasılığım var bu yaz tekrarlayıp durduğu için, bu da iyileşme ve sonra da rehabilitasyon falan filan şeklinde 6 ay doğru düzgün yürüyememem anlamına geliyormuş. Korkunç.
HIM'in son albümüyle ilgili Florence and the Machine'e bile 6 veren NME "süper, çok başarılı" falan tarzında yorumlar yapınca aşırı merak ettim, dinlemeliyim en kısa sürede.
Blog'uma kimin nereden girdiğini gösteren şeyi koyduktan sonra fark ettim ki buraya gelenlerin hangi işletim sistemini ve browser'ı kullandığına kadar gayet görebiliyorum. Çok çılgın yani. Ve hiç beklemediğim insanlar blog'umu okuyorlarmış, ilginç.
Not: Birisi Florence'ın NME'deki Cosmic Love Tour ad'ini scan etsin nolur, bulamıyorum nette.
Ayağım hala çok acıyor, yapmak istediğim hiç bir şeyi yapamıyorum o yüzden. İnsanın 1 yılda 3 kere aynı kemiğinde stres kırığı olması normal mi? Sanmıyorum. Ameliyat olma olasılığım var bu yaz tekrarlayıp durduğu için, bu da iyileşme ve sonra da rehabilitasyon falan filan şeklinde 6 ay doğru düzgün yürüyememem anlamına geliyormuş. Korkunç.
HIM'in son albümüyle ilgili Florence and the Machine'e bile 6 veren NME "süper, çok başarılı" falan tarzında yorumlar yapınca aşırı merak ettim, dinlemeliyim en kısa sürede.
Blog'uma kimin nereden girdiğini gösteren şeyi koyduktan sonra fark ettim ki buraya gelenlerin hangi işletim sistemini ve browser'ı kullandığına kadar gayet görebiliyorum. Çok çılgın yani. Ve hiç beklemediğim insanlar blog'umu okuyorlarmış, ilginç.
Not: Birisi Florence'ın NME'deki Cosmic Love Tour ad'ini scan etsin nolur, bulamıyorum nette.
some people are gay, get over it pt.2
Esra Erol'un davranışlarını prehistorik bulan tek insan ben değilmişim:
http://www.medyatava.com/haber.asp?id=62198
http://www.medyatava.com/haber.asp?id=62198
some people are gay, get over it
Sözlük'te Esra Erol'un izdivaç programında bir kadının başka bir kadına talip olmasıyla ilgili entry'i gördükten sonra acaba doğru mudur diye merak ediyordum. Kısmen doğruymuş. Olayla ilgili haberi burada okuduktan sonra kafama takılanlar:
-Böyle programlar popüler hale geldiğinden beri yıllardır hep "Biz de arayıp kadına talip olsak nolur acaba ahaha" şeklinde muhabbetler geçmişti bir sürü arkadaşımla aramda. Bazen öyle şeyler oluyor ki böyle programlarda, insanlar o kadar "yok artık" derecesinde salak laflar ediyorlar ki, programın tamamı kurgu mu diye merak etmeden duramıyorum. Eğer kurgu değilse ve bu kadın ciddi ciddi aradıysa cesaretinden ötürü tebrik etmek gerek kendisini. Lezbiyen değilse ve sadece eğlencesine aradıysa bile eşcinsellik kimsenin haber yapmaya gerek duymayacağı kadar normal hale gelene kadar gerekirse rahatsız edicilik seviyesinde toplumun gözüne bir şekilde sokulmalı diye düşünüyorum, bu yüzden yine de tebrik edilmeli. Eğer kurguysa, Esra Erol'un az sonra bahsedeceğim şekilde leş tepkiler verip homofobi üzerinden rating kazanması üzerine kurgulanmış bir programın varlığı bile ne kadar içler acısı.
"Eda Hanım, "Ben Hollanda'da bir kadınla evlendim. Hollanda'da evim var. Maddi durumum da iyi. Oradaki bayanlardan beni anlayacak biriyle evlenmek, beraber yaşamak istiyorum" deyince başta sunucu Esra Erol olmak üzere stüdyodaki herkes dondu, kaldı. Sunucu Erol, ilk şoku atlatır atlatmaz, "Haydi git başka programlara" diyerek, sesi yayından aldırdı ve kameraya dönüp, izleyicilerle dertleşmeye başladı. "Bu hanım şov yapmak istedi. Biz de buna istemeden alet olduk. Çeşit çeşit insan var. Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor ama bu sadece şov amaçlı. İyi de Serdar Bey'i niye kullandı?" diyerek üzüntüsünü dile getirdi."
-"Haydi git başka programlara" nedir bir kere? Görgü ya da terbiyeden en ufak bir şekilde nasibini almamış böyle lafları insanlar nasıl ülkenin en çok izlenen televizyon kanallarında edip hala işlerine sahip olabiliyorlar? "Bu programın konsepti bu değil, biz burada kadınların kendilerini erkeklere beğendirebilmek için bir taraflarını yırttıkları ve aklı başında tek bir insanın ciddi ciddi oturup izlemediği bir program yapıyoruz" yeterli olurdu bence.
-"Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor" ama bıdı bıdı bıdı bıdı. Cinsel tercihin beni ilgilendirmiyor ama hayatımda eşcinselliğini istemem. Eşcinsel olmana saygı duyuyorum ama sokakta el ele geziyorsunuz rahatsız oluyoruz. Gay olabilirsin, bana bundan bahsetmediğin sürece sorun değil.
Böyle insanlar hakkında ne düşündüğümü f word kullanmadan anlatabilmem mümkün değil.
"Sinirlerine hakim olmakta güçlük çektiği gözlenen Erol konuşmasını şöyle sürdürdü: "İyi oldu be, renk geldi programa... Hep birlikte güldük, eğlendik. Aslında söyleyecek çok söz var ama terbiyem müsaade etmiyor... Ama ben o telefon numarasını bulurum. Arayan kişinin de canını yakarım..." "
-Buna ne desem bilemedim gerçekten, sanırım Esra Erol insanının lafları gayet kendi kendini açıklıyor. Terbiyesi müsaade etmiyormuş. Hangi terbiyesi acaba? Bir kadın olarak son derece kadını aşağılayan bir programı sunup hala kendiyle yaşamaya devam etmesine yardımcı olan terbiyesi mi, yoksa kendisininki gibi olmayan her türlü sevginin "yanlış" ve o sevgiden hastalıklı olma derecesine varan bir şekilde nefret etmenin "doğru" olduğunu söyleyen terbiyesi mi?
-"Ben o telefon numarasını bulurum, arayan kişinin de canını yakarım" şeklinde tehditlerle bu kadının hala nasıl bir işi var? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki insanlar bunu tamamen normal karşılıyor? Haberin altındaki yorumlara bakıyorum, tamamen YAZIK diyesim geliyor. O daracık kafalarının içine hapsolarak yaşayıp gidecek olan o insanlara yazık.
-Böyle programlar popüler hale geldiğinden beri yıllardır hep "Biz de arayıp kadına talip olsak nolur acaba ahaha" şeklinde muhabbetler geçmişti bir sürü arkadaşımla aramda. Bazen öyle şeyler oluyor ki böyle programlarda, insanlar o kadar "yok artık" derecesinde salak laflar ediyorlar ki, programın tamamı kurgu mu diye merak etmeden duramıyorum. Eğer kurgu değilse ve bu kadın ciddi ciddi aradıysa cesaretinden ötürü tebrik etmek gerek kendisini. Lezbiyen değilse ve sadece eğlencesine aradıysa bile eşcinsellik kimsenin haber yapmaya gerek duymayacağı kadar normal hale gelene kadar gerekirse rahatsız edicilik seviyesinde toplumun gözüne bir şekilde sokulmalı diye düşünüyorum, bu yüzden yine de tebrik edilmeli. Eğer kurguysa, Esra Erol'un az sonra bahsedeceğim şekilde leş tepkiler verip homofobi üzerinden rating kazanması üzerine kurgulanmış bir programın varlığı bile ne kadar içler acısı.
"Eda Hanım, "Ben Hollanda'da bir kadınla evlendim. Hollanda'da evim var. Maddi durumum da iyi. Oradaki bayanlardan beni anlayacak biriyle evlenmek, beraber yaşamak istiyorum" deyince başta sunucu Esra Erol olmak üzere stüdyodaki herkes dondu, kaldı. Sunucu Erol, ilk şoku atlatır atlatmaz, "Haydi git başka programlara" diyerek, sesi yayından aldırdı ve kameraya dönüp, izleyicilerle dertleşmeye başladı. "Bu hanım şov yapmak istedi. Biz de buna istemeden alet olduk. Çeşit çeşit insan var. Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor ama bu sadece şov amaçlı. İyi de Serdar Bey'i niye kullandı?" diyerek üzüntüsünü dile getirdi."
-"Haydi git başka programlara" nedir bir kere? Görgü ya da terbiyeden en ufak bir şekilde nasibini almamış böyle lafları insanlar nasıl ülkenin en çok izlenen televizyon kanallarında edip hala işlerine sahip olabiliyorlar? "Bu programın konsepti bu değil, biz burada kadınların kendilerini erkeklere beğendirebilmek için bir taraflarını yırttıkları ve aklı başında tek bir insanın ciddi ciddi oturup izlemediği bir program yapıyoruz" yeterli olurdu bence.
-"Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor" ama bıdı bıdı bıdı bıdı. Cinsel tercihin beni ilgilendirmiyor ama hayatımda eşcinselliğini istemem. Eşcinsel olmana saygı duyuyorum ama sokakta el ele geziyorsunuz rahatsız oluyoruz. Gay olabilirsin, bana bundan bahsetmediğin sürece sorun değil.
Böyle insanlar hakkında ne düşündüğümü f word kullanmadan anlatabilmem mümkün değil.
"Sinirlerine hakim olmakta güçlük çektiği gözlenen Erol konuşmasını şöyle sürdürdü: "İyi oldu be, renk geldi programa... Hep birlikte güldük, eğlendik. Aslında söyleyecek çok söz var ama terbiyem müsaade etmiyor... Ama ben o telefon numarasını bulurum. Arayan kişinin de canını yakarım..." "
-Buna ne desem bilemedim gerçekten, sanırım Esra Erol insanının lafları gayet kendi kendini açıklıyor. Terbiyesi müsaade etmiyormuş. Hangi terbiyesi acaba? Bir kadın olarak son derece kadını aşağılayan bir programı sunup hala kendiyle yaşamaya devam etmesine yardımcı olan terbiyesi mi, yoksa kendisininki gibi olmayan her türlü sevginin "yanlış" ve o sevgiden hastalıklı olma derecesine varan bir şekilde nefret etmenin "doğru" olduğunu söyleyen terbiyesi mi?
-"Ben o telefon numarasını bulurum, arayan kişinin de canını yakarım" şeklinde tehditlerle bu kadının hala nasıl bir işi var? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki insanlar bunu tamamen normal karşılıyor? Haberin altındaki yorumlara bakıyorum, tamamen YAZIK diyesim geliyor. O daracık kafalarının içine hapsolarak yaşayıp gidecek olan o insanlara yazık.
on most surfaces
Wednesday, 10 February 2010
better you than me
Gideceğim workshop'a daha 1 saat var diye zaman geçirmek için okulda kütüphaneye gidip video-DVD izleme yerlerinden birine oturmuş Okin'in Rawls'a feminist eleştirisini okuyordum ki videolar arasında gözüme Gay Classics diye birşey çarptı ve alıp izlemeye karar verdim. Çocukluğumdan beri VHS izlememiştim, ileri-geri sarmak ne kadar işkenceymiş unutmuşum. Video kasetteki kısa filmlerin ilki 1950 yapımı bir sessiz filmdi, sessizlik neden bilmiyorum aşırı rahatsız etti beni. İkincisi, Flames of Passion, inanılmaz derecede romantik ve şirindi. Bundan sonra bir süre trenlerdeki insanlara farklı bir gözle bakacağım sanırım.
Kütüphaneden dışarı çıktığımdaysa azıcık kar yerini çok çılgın bir kar fırtınasına bırakmıştı. Okul tatil ve hayat süper olsa.
Kafamda sürekli Delphic var bugünlerde..
Missing the life gone by that I have lost
I'm missing the better times that I had lost
When you're near me I get tired
When you follow
When you speak what you say is what will go
Doubt, in it all for me
I've hit the wall, all thats left for you is doubt
Better you than me, I've so far to fall
But I can't change now
Tuesday, 9 February 2010
the alternative to real world
Londra'nın en süper yanı müzelerin ücretsiz olması ve genelde koleksiyonları o kadar iyi ki, kitap sayfalarında görmeye alıştığınız o ünlü resimleri karşınızda görünce içiniz bir garip oluyor, yüzyıllar öncesine ait bir sırra dahil olmuş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
National Gallery'deki Kienholz: The Hoerengracht sergisine gidesim var bu aralar, Amsterdam'daki Red Light District'in bir kopyasını yaratmışlar.
Frans Hals'in Portrait of a Young Man Holding a Skull resmi beni çok etkilemiştir hep, çocuğun (evet adam değil o, ergen gibi daha çok) yüzündeki ifadeden belki, bilmiyorum. Dünya üzerindeki en çok görmek istediğim portre diyebilirim. Acaba nerededir diye bakayım dedim ve süper bir tesadüf eseri National Gallery'de ikamet etmekteymiş kendisi.
National Gallery'deki Kienholz: The Hoerengracht sergisine gidesim var bu aralar, Amsterdam'daki Red Light District'in bir kopyasını yaratmışlar.
Frans Hals'in Portrait of a Young Man Holding a Skull resmi beni çok etkilemiştir hep, çocuğun (evet adam değil o, ergen gibi daha çok) yüzündeki ifadeden belki, bilmiyorum. Dünya üzerindeki en çok görmek istediğim portre diyebilirim. Acaba nerededir diye bakayım dedim ve süper bir tesadüf eseri National Gallery'de ikamet etmekteymiş kendisi.
Venus and Mars, about 1485, Sandro Botticelli, Room 58
Bathers at La Grenouillère, 1869, Claude-Oscar Monet, Room 43
Samson and Delilah, about 1609-10, Peter Paul Rubens, Room 29
Self Portrait at the Age of 34, 1640, Rembrandt, Room 24
Young Man holding a Skull (Vanitas), 1626-8, Frans Hals, Room 24
Sunflowers, 1888, Vincent van Gogh, Room 45
The Entombment, about 1500-1, Michelangelo, Room 8
The Madonna of the Pinks ('La Madonna dei Garofani'), about 1506-7, Raphael, Room 8
The Leonardo Cartoon, about 1499-1500, Leonardo da Vinci, Room 2
Guided tour: 60-minute taster tour of the collection, Every day 11.30am and 2.30pm, Sainsbury Wing Information Desk
Exhibition: Kienholz: The Hoerengracht, 18 November 2009 – 21 February 2010, Sunley Room, Admission free
Monday, 8 February 2010
everything i know is suddenly gone
Hiç uzun zamandır aradığınız ama bulamadığınız bir şey aslında dibinizde olduğu halde bakıp da görmemiş olduğunuzu fark ettiğiniz olur mu? Bugün öyle oldu benim için, çokk uzun zamandır tanıdığım ama nedense hiç yüzeyinin altına inmemiş olduğum bir insanın aslında ne kadar ilgi çekici olduğunu fark ettim. İçimde yine değerli bir insan bulduğuma dair o kıpırtıyı hissettim, ve mutlu oldum. Aynı zamanda değer verdiğim bir insanın ileride onu çok üzeceğinden emin olduğum bir hata yapmasına şahit oldum bugün, onu durdurmak için yapabileceğim bir şey yoktu çünkü o hatayı yapacağını zaten önceden biliyordum. Bazen insanın yeterince üzülmeden alması gereken dersi alamadığının ve "Ben sana demiştim" demek zorunda kalacağımın da farkındayım. Ve hayır, öyle demek hoşuma gitmiyor.
Delphic ruh halindeyim son birkaç haftadır. Eylül'de La Roux'nun alt grubuyken izlemiştim onları ama o zaman bitse de gitsinler modunda olduğumdan pek dikkat etmemiştim. Daha şarkılarını bilmiyorken konserde izlediğim grupları sonradan çok sevip o konsere geri dönebilmeyi dilemeye sinir oluyorum ayrıca.
We all return to change
We all have time to change
We swim against the tide
Look back into the past
We all do anything
We live in unconditional change
A call to all
A call to us
A call to everything you wanted
It's your life
It's your life.
Delphic ruh halindeyim son birkaç haftadır. Eylül'de La Roux'nun alt grubuyken izlemiştim onları ama o zaman bitse de gitsinler modunda olduğumdan pek dikkat etmemiştim. Daha şarkılarını bilmiyorken konserde izlediğim grupları sonradan çok sevip o konsere geri dönebilmeyi dilemeye sinir oluyorum ayrıca.
We all return to change
We all have time to change
We swim against the tide
Look back into the past
We all do anything
We live in unconditional change
A call to all
A call to us
A call to everything you wanted
It's your life
It's your life.
Sunday, 7 February 2010
passio factionis
Son zamanlarda fazla modadan bahsedip durmamdan sıkılanlarınız varsa yeni bir blog'um var artık, evet:
Passio Factionis
Moda ve türevleriyle ilgili post'larımı bundan sonra orada bulabilirsiniz.
Passio Factionis
Moda ve türevleriyle ilgili post'larımı bundan sonra orada bulabilirsiniz.
Subscribe to:
Posts (Atom)