Friday 31 December 2010

so this is the new year, and i have no resolutions

Bu sene yeni yıla hiç bir resolution'ım olmadan giriyorum. Kendimle ilgili değiştirmek istediğim hiç bir şey yok. Her şeyden çok memnunum, her şey yerli yerinde, her şey olması gerektiği gibi. Şu anda olduğum insanı seviyorum.

Death Cab for Cutie'den gelsin:

So this is the new year
And I don't feel any different
The clanking of crystal
Explosions off in the distance

So this is the new year
And I have no resolutions
For self-assigned penance
For problems with easy solutions

So everybody put your best suit or dress on
Let's make believe that we are wealthy for just this once
Lighting firecrackers off on the front lawn
As thirty dialogues bleed into one

I wish the world was flat like the old days
Then I could travel just by folding a map
No more airplanes, or speedtrains, or freeways
There'd be no distance that can hold us back

There'd be no distance that could hold us back

So this is the new year

PS. Geçen haftadan beri söyleyeceğim unutuyorum, bu seneki Efes One Love'a Yeasayer geliyormuş.

Tuesday 28 December 2010

damn the government, damn their killing, damn their lies

Şimdi haberleri izledim, neden Türkiye'de haber izlemekten tiksindiğimi bir kez daha hatırladım. İnsanın siniri bozuluyor çünkü.

Bundan sonra polis İstanbul Üniversitesi içinde, girişinde ve çevresinde öğrencilerin üstünü ve çantalarını arama ve kimlik sorma yetkisine sahipmiş. Üstelik bu olay anladığım kadarıyla rektörün isteğiyle mahkemeye gidiyor. Bu kadar faşist ve totaliter bir kararın 2010 yılında "demokratik" bir ülkenin mahkemelerinde alınabiliyor olması malesef kim olduğunu bildiğiniz iktidar partisinin ülkenin her yerine nasıl sindiğini gösteriyor. Ama söz konusu parti başımıza geldiğinden beri Türkiye'de böyle şeylerin olduğunu duyduğumda artık şaşırmıyorum, sinirlenerek enerji de harcamak istemiyorum, çünkü bu durumu değiştirmeye yönelik elimden gelen bir şey yok.

Asıl şaşırdığım ve sinirlendiğim şey İÜ öğrencilerinden bazılarının kararla ilgili düşünceleri sorulduğunda verdikleri cevaplar: "İyi olmuş bence, gerekliydi, devrimciler falan var bu okulda, korkuyorduk başımıza bir şey gelecek diye" vs. Ne idiot insanlar var ülkemde, ve ne acı ki bunlar üniversite öğrencileri. Dünyanın başka hangi ülkesinde sözde "eğitimli" olması gereken insanlar bu şekilde hayatlarına ve haklarına tecavüz edilmesini bu kadar mutlu karşılar, bilmiyorum.

Bir diğer sinir bozucu şey, bu haber verilirken arada yanlış hatırlamıyorsam Celal Bayar Üniversitesi rektörünün "Siyasi slogan atarsanız sizi bu üniversiteden atarım" diye bağrındığı bir video gösteriliyor.

Aklıma birkaç hafta önce İngiltere'deki öğrenci isyanları geliyor. İsyanlar boyunca öğrencilerin hükümet karşıtı isyanları toplumun büyük kısmı, milletvekillerinin bir kısmı ve öğretim görevlileri tarafından desteklenmiş; hatta "Derse değil eyleme giderseniz yok yazılmayacaksınız" şeklinde teşvik edilmişti. Nerede en hükümet karşıtı düşüncelerin bile ifade edilebilme hakkının kanunla korunduğu İngiltere, nerede mahkemelerin birisi iktidar partisi karşıtı bir olay yaratabilir korkusuyla öğrencilerin en temel insan haklarını ihlal ettiği Türkiye.

Haberlerin depresifliği bununla bitmiyor.

Türkiye milli marşının adı soruluyor insanlara. Bazıları cevabı bilmiyor. Çoğu insan marşın sözlerini kimin yazdığını bilmiyor. Birisi "Fatih Sultan Mehmet" cevabı veriyor. Marşın ilk satırı soruluyor, bir süre düşününce insanların yarısı doğru cevabı veriyor. Birisi "Türk'üm doğruyum mu ilk satır?" diyor. Bunlar çoluk çocuk değil, İstanbul'da yaşayan eşek kadar insanlar. Ayıp ya, utanır insan kendinden.

PS. Facebook listemde sürekli "Hayallerimin erkeği şöyle, böyle bir erkekle tanıştım, o erkek, bu erkek" muhabbeti yapan ve erkekleri değil, kadınları tercih ettiğini adımı bildiğim kadar iyi bildiğim bir kadın var. "You're a FAKE!!" diye bağırasım geliyor yüzüne. Hani insan cinsel yönelimini gizleyebilir falan da, "Erkek arıyorum" konseptli muhabbetler yalancılık oluyor. Tiksiniyorum böyle insanlardan.

Monday 27 December 2010

people are people

Ben ırkçılığa katlanamıyorum.

Gerçekten, ırkçı söylemler duyduğumda insanların beynini tokatlamak istiyorum.

Türkiye'de bulunduğum son 5 gün içerisinde ülkenin çoğunluğuna ne derece aşılamaz bir Kürt düşmanlığının hakim olduğunu fark ettim. Kürtler'in özerklik isteği ile eskiden tabu bir konu olan ve rahat rahat ifade edilemeyen anti-Kürtçülük artık bar masalarında konuşulur olmuş. Neymiş, Kürtler'in bu ülkedeki menülerde kendi dillerini görme hakkı olmamalıymış. Kimse İngilizce menülere, restaurant/dükkan vs isimlerine, dilimizin McRoyal Menü gibi son derece yabancı kelimelerle dolmasına ses çıkarmıyor ama. Neymiş, burası Türkiye Cumhuriyeti'ymiş, Kürtler yıllardır bilmemkaç bin insan öldürmüş, hepsi bu ülkeyi yıkmak için gizli gizli planlar içindeymiş, falan filan. Bu lafları edenler son derece "Avrupai" bir yaşam süren, sosyal ve ekonomik açıdan üst bir sınıfa ait, üniversite mezunu insanlar. O kadar derin bir nefret var ki, ne kadar tartışılırsa tartışılsın, ne kadar mantıklıca ırkçılığın yanlış olduğu anlatılırsa anlatılsın, bu düşüncelerinin değişmesi mümkün değil. Öyle yetiştirilmişler çünkü.

Homofobi, kadın düşmanlığı, bifobi, transfobi vs; türü ne olursa olsun bu kadar derin bütün nefretlerin altında yatan asıl neden korkudur. İnsanın kendi kimliğinin sabitliğinden emin olamaması, o yüzden farklı olanlara ateş saçmasıdır, kendisini değiştirebilecekleri korkusuyla. Örneğin biseksüellere hiç sıcak bakmadığım bir dönem yaşadım. Şimdi fark ediyorum ki bunun nedeni o dönemde kendi eşcinselliğimin tamamen kesin, asla değişmeyecek bir şey olduğundan şüphe duymam ve bir gün istemesem de bir erkeğe ilgi duymaktan korkuyor olmamdı; o yüzden bu korkuyla yaşamadıkları için biseksüeller benim eşcinselliğimi tehdit edici bir durum oluşturuyorlardı. Türkler'deki Kürt nefretinin de kökeni benzer. Türk insanı her zaman paranoyak olmuştur: İngiltere'de Siyaset Bilimi okuduğumda karşıma çıkan hoca, öğrenci vs. bir tek insandan Türkiye'deki gibi "Derin devlet her şeyi yönetiyor, bütün ipler Amerika'nın (ya da tercihinize göre dünyadaki bir takım elit insanların) elinde, onlar istemese bilmemne olur muydu sanıyorsun" türü komplo teorisini andıran laflar duymadım. Türk insanının ruhunda var bu komplo teoristliği, bu paranoya, bu aşağılık kompleksi. Dolayısıyla Kürtler'in gayet hak verilebilir olan özgürlük isteğini "Ülkemizi bölecekler" olarak algılıyorlar. Burada 3 problem var:

1- Burada olay "Ülkemizi bölecekler" değil. Bu ülke kimsenin "tapulu malı" değil, kimsenin "ülkesi", "Türk toprağı" falan da değil, Türkler'e gelene kadar kimleeer yaşadı Anadolu'da. Kürtler'in, ya da burada yaşayan herhangi bir etnik topluluğun, bu topraklar üzerinde en az Türkler kadar hakkı var. Türkler'in çoğunluk olması buranın "gerçek sahipleri" falan olduğu anlamına gelmiyor. Onu geçtim, alt tarafı toprak parçası yahu. İnsanların böyle maddi şeylere bu kadar bağlanmasını aklım almıyor. Milliyet kavramını hiç aklımın almadığını zaten biliyorsunuzdur beni sık okuyorsanız. Ne Türkiye Cumhuriyeti'ne, ne Türk olmaya, ne bayrağa, milli takıma, ne de benzeri diğer "milliyetçi" şeylere en ufak bir bağım yok. Milliyetçilik insanları koyun güder gibi rahat rahat güdebilmek için kullanılan bir araçtan başka bir şey değil. Türk olmaktan gurur duymuyorum, çünkü tesadüfen olduğum bir şeyle gurur duymak kahverengi gözlü olmamla gurur duymakla aynı mantık. Başardığım şeylerle gurur duyarım ben, ve bir millete mensup olarak doğmuş olmak bir başarı değil, hangi millet olursa olsun.

2- Milliyet kavramına sinir olmamın bir diğer nedeni de artık "milliyet" denen şeyin kalmamış olması. Bu ülkede kim "Türk" Allah aşkına? Kim 7 sülalesini araştırmış, aile ağacını yüzlerce yıl geriye takip etmiş de "Ben Türk'üm" diyebiliyor?

3- "Türk" ve "Kürt" kavramlarına inanıyor bile olsam, bir milliyetin diğerinden neden üstün olduğunu kimse bana açıklayamaz. Ya da neden bir insan grubunun kökeni farklı diye aynı ülkenin vatandaşı olduğu halde "Türk" olanlardan daha az hak sahibi olmasının 21. yüzyılda neden hala kabul edilebilir olduğunu.