Thursday, 5 November 2009

tell me what have i done wrong

Wake up in the morning, I look at my clock
It's way past noontime, I'm late for work.
Tell me what have I done wrong?
Nothing can go right with me, it must be that I've been smoking too long

Go to fix me some breakfast, I ain't got no food
Take me a shower, the water don't feel no good.
Tell me what have I done wrong?
and nothing can go right with me, must be that I've been smoking too long




Günlerdir içimdeki nostalji hissi artık hüzün değil sinirle dolduruyor beni. Nefret ediyorum. İngiltere öncesi hayatım hiç olmamış gibi, sanki yaşadıklarım başkasının anılarıymış gibi geliyor. Herkesten tamamen kopmuş haldeyim, okuduğum hikayelerin içine karışmaya başlıyorum sanki yavaş yavaş.

Velvet Goldmine'dan Oscar Wilde'la ilgili bir sahne geliyor aklıma:

"There were times when it appeared to Dorian Gray that the whole of history was merely the record of his own life, not as he had lived it in act and circumstance, but as his imagination had created it for him, as it had been in his brain and in his passions. He felt that he had known them all, those strange terrible figures that had passed across the stage of the world and made sin so marvelous and evil so full of subtlety. It seemed to him that in some mysterious way their lives had been his own."

Sunday, 1 November 2009

and the hardest thing i do, is wake up without you

Zeynep'in Facebook'ta duvarıma yazdığı şeyi görünce Keepsake-One Season Too Late çalmaya başladı kafamda, "Neydi bu şarkı" diye bir süre düşündükten sonra hatırladım. "Ben bloguma daha önce kafama bu şarkı takıldı diye yazmıştım" diye düşündüm sonra, bu şarkıdan bahsettiğim eski post'u buldum, neredeyse 2 yıl öncesiymiş. Zaman ne çabuk geçmiş, ve ben ne boş işlerle uğraşıyormuşum? "Allahım yarattın bari takip etseymişsin" demek istedim bir an. Ya da o ana geri dönüp kendimi şöyle bir güzel sarsıp "Sana çok değer veren biri var ve sen onu düşüneceğine abuk subuk işlerle uğraşıyorsun" diye bağırmak. Ne kadar clueless bir insanmışım cidden.

2 years too late, malesef.

first love, last love, only love?

Bugün kiminle konuştuysam herkes eski sevgilisini özlüyor. Yağmurlu havadan mıdır -hem Londra hem de İstanbul'un bugün yağmurlu olduğunu varsayıyorum- yoksa Pazar gününün doğal depresifliğinden midir bilinmez, ama herkeste bir ağırlık var sanki bugün (kendim de dahil).

Kafama takılan 2 soru var bugün. İnsan ilk aşkını hiç gerçekten unutabilir mi? Bugün bu konuda konuştuğum insanlara ve bana göre malesef hayır. Her zaman insanın içinde bir tamamlanamamışlık hissi, bir ukte olarak kalıyor ilk aşklar. Üzerine yaşanan hiç bir mutluluk, hiç bir insan yerini tutmuyor ilk aşkın. Zamanla soulmate insanıyla tanışılınca ilk aşk artık eskisi kadar acı vermeyen hoş bir anı haline geliyordur umarım sadece?

Diğer soru ise hayatta "Beni o kadar çok üzdü ki keşke hiç tanışmasaymışım" dediğim birinin olup olmamasıydı. Benim için yok öyle birisi. Cunt listemin ilk 3'ündeki insanlar bile beni hayatımda önemli yer edinecek biriyle tanıştırmış ya da sonradan başıma çok iyi bir şeyin gelmesine neden olan bir olaylar zincirini başlatmıştır bir şekilde. Hayattaki her deneyimin -en dandiklerinin bile- bir şekilde bize bir şeyler katma amacı taşıdığına ve hiçbir şeyin nedensiz olmadığına inanıyorum.

Ve ayrıca ilk aşk kavramının değişkenliği. Sabit bir "ilk aşk" olamaması yani, nedir ki ilk aşk? En ciddi ilişkiniz mi, ilk kalp kırıklığınız mı, ilk sahip olamadığınız mı? Şu anda straight dönemime ait hiç bir erkeği ilk aşkım olarak görmüyorum mesela zamanında pek çoğuna aşık olduğumu sanmış olsam da. Böyle de garip bir şey.

Ve bir de ilk aşk insanının yeni sevgilisi olayı var ki, biraz önce MSN'de şu muhabbeti yapmış olduğum pek sevilesi arkadaşıma gelsin aşağıdaki şarkı -onunla hiç tanışmamış olsaydın beni de tanımayacaktın. Ben seni tanıdığıma memnunum, gerçekten.

So would you hold me please
I'm trying hard to breathe
I'm just surviving
So would you hold me please
I'm trying hard to breathe
Stop me from crying

When I see you walking with her
I have to cover my eyes
Every time you leave with her
Something inside me dies