Wednesday 30 November 2011

quadrophenia

Bugün stajımın son günüydü. PMT modumun da etkisiyle sentimental bir ruh haline bağladım insanlarla vedalaşırken.

Çok acayip bir ruh halindeyim şu anda. Sanki sabah uyanıp, yeniden oraya gidecekmişim gibi.

**

Bir adam bir kadını ısrarla rahatsız ettiği ve "hayır"dan anlamadığı zaman, "Kadın kuyruk sallamasa erkek o kadar ısrar etmezdi" tepkisi veren insanların beyinlerini tokatlayasım geliyor. Kadın oldukları zaman iyice tepem atıyor. Bir kadın hemcinsi için nasıl böyle konuşabilir? Kendiniz tacize/tecavüze uğrasanız, bu mantıkla mı bakacaksınız hala? İdiotik bir bakış açısı.

Tuesday 29 November 2011

making me glorious

Stajımın son günü yarın. Üzülüyorum. Dünyada stajı bitiyor diye üzülen kaç insan vardır, bunu da merak ediyorum.

**

Dün birini son kez gördüm. Bugün de görüşecektik, ama gelmedi. O yüzden veda edemedim. Dünün onu son görüşüm olacağını bilmiyordum. Bilsem daha mı iyiydi? Birini son kez görüşünüzün "son" olduğunu bilmeyi mi, yoksa bilmemeyi mi tercih ederdiniz? Ben karar veremedim. Böyle durumlarda yapıma hiç uymayan kaderci bir anlayışla "Zaten eğer hayatımda olması gereken biriyse, günün birinde nerede olursam olayım mutlaka karşıma çıkacaktır" diyerek avutuyorum kendimi. Sentimental, I know.

Sunday 27 November 2011

i can't believe that you ignore me, such a shame

Dün akşam planladığımdan çok farklı bir gece geçirdim. Akşam tek başıma CSS konserine gidecek olmanın verdiği sıkıntıyla oturuyordum ki, yıllardır görmediğim bir arkadaşımdan mesaj geldi. Çıkışta onunla buluştuk, bir şeyler içtik. Tam o sigara içsin diye dışarı çıkmıştık ki, bana "Dünya amma küçük" dedirten bir şekilde liseden bir arkadaşımla karşılaştım.

Neyse, yarı sarhoş bir halde Garajistanbul'a gittiğimde saat 11'e geliyordu. O kadar çok içesim vardı ki, parasını bile sormadan kendime bir Jack ısmarladım. "15 TL" lafını duyunca kulaklarıma inanamadım. Konser mekanlarını geçtim, hangi barda 15 TL'ye Jack Daniel's satılıyor? Mutlu oldum. Sonra tuvalette çantamı lavabonun yanına koymuş, ruj sürüyordum ki, içeri giren bir kız çantamın üzerindeki yazıyı görerek "Aa, Goldsmiths'de mi okudun" dedi. "Evet" dedim. Böylece konserde tek başıma takılacak olma sorunum da ortadan kalktı (önceden buluştuğum arkadaşım Ghetto'daki Does It Offend You, Yeah? konserine gitmişti). O kızla ve arkadaşıyla birlikte konseri en önden izledim. Gayet küçük olan konser mekanı tıklım tıkış dolmamıştı, o yüzden insan rahat rahat, ittirilmeden, bara gitmesi 10 dakika sürmeden izleyebiliyordu konseri.

Konser çıkışı eve gidesim yoktu, saat de daha 00.40 falandı, o yüzden arkadaşımı aradım. Ghetto'daki konserin henüz bitmediğini, +1'i olarak beni içeri ücretsiz sokabileceğini söyledi. Gittim, bir de Does It Offend You, Yeah? izledim (o da çok sevdiğim bir grup, ikisi çakışıyor diye üzülmüştüm baya). Biraz daha içtim. Çıkışta bir baktım, grup dışarıda sigara içiyor. Yanlarına gittim. "You sound very English" dedi vokal insanı, mutlu oldum. Fotoğraf falan çekildik, konuştuk. Sonra eve geldim. Kafayı vurduğum gibi sızmışım.

Sabah öte akşamdan kalma bir şekilde uyandım. Hesapladım, dün gece 2 tane 33'lük Efes, 4 tane Chivas Regal ve 4 tane de Jack Daniel's içmişim. Beynim zonkluyordu kalktığımda. Uyanmamak, yataktan çıkmamak istedim, ama ağrı kesici alabilmek için bir şeyler yemem gerekiyordu.

Fark ettim ki, ben her aşırı sarhoş olduğumda mutlaka 6 saatlik uykudan sonra birden uyanıyorum. Bir daha da uyuyamıyorum. Çok fena bir şey.

Bugün transfobi karşıtı yürüyüşe gidecektim sözde. Alkol zehirlenmesi modunda olmam yüzünden yalan oldu.