Saturday, 28 November 2009

armour love


Yalnızlık sandığım kadar korkulası ve kötü birşey değilmiş aslında. Hem fiziksel hem de duygusal olarak yalnızlığımın doruklarında olduğum şu dönemde kendimi fazlasıyla introspektif buluyorum. Ve hayır, introspection'ın doğru düzgün bir çevirisi yok, baktım.

Wikipedia diyor ki:

Introspection is the self-observation and reporting of conscious inner thoughts, desires and sensations. It is a conscious mental and usually purposive process relying on thinking, reasoning, and examining one's own thoughts, feelings, and, in more spiritual cases, one's soul. It can also be called contemplation of one's self, and is contrasted with extrospection, the observation of things external to one's self. Introspection may be used synonymously with self-reflection and used in a similar way.

Çok çılgın bir kendimi sorgulama, en derine gömülü isteklerimi ortaya çıkarma ve onlara ulaşma yönünde adımlar atma sürecindeyim kısacası. Kendi karakterimden hiç olmadığım kadar memnunum, dış faktörlerin önemsizliğini gittikçe daha çok anlıyorum.

Salı gecesi Datarock, Perşembe gecesi La Roux için Londra'ya gittim. Daha geçen sene Londra trenindeyken zamanı içerek geçiren bir insandan trende kitap okuyup sunum hazırlayan biri haline kendim bile fark etmeden ne zaman geldim bilmiyorum. Son trenle -gayet enteresan bir şekilde tamamen ayık olarak- eve dönerken Ashford-Canterbury West arası raylarda çalışma olduğu için otobüsle gidiliyordu. Gecenin 2'sinde minik kırsal kasaba ve köylerden geçer ve otobüsten inip tek bir insan olmayan yollarda yağmurun altında eve yürürken arka arkaya sadece Kings of Convenience-Misread & Know How ve Bright Eyes-Landlocked Blues dinler buldum kendimi. Ve aylardır ilk kez bütün bu yalnızlığımın ortasında çok huzurlu ve "evde" hissettim.

Bir de bütün bu içe dönüşümden midir bilmiyorum, o otobüste giderken birden nereden geldiği hakkında en ufak bir fikrim olmayan bir düşünce belirdi kafamda. Hayatımdaki en büyük pişmanlık ve en büyük bencillik olarak gördüğüm davranışımın aslında şu ana kadar yapmış olduğum tek "selfless act" olduğu düşüncesi. Nereden geldi bilmiyorum, ama ben düşünmedim bunu, onu biliyorum. Ama artık pişman olmamam gerektiğini ve herşeyin öyle olması gerektiği için olduğunu hissediyorum. "If you walk away, I'll walk away/ First tell me which road you will take/ I don't want to risk our paths crossing someday/ So you walk that way, I'll walk this way" . O an o yolu yürümeye ikimizin de hazır olmadığına, herkesin önce kendi başına yürüyebilir hale gelmesi gerektiğine ve zamanı gelince yollarımızın kesişeceğine inanıyorum.

Bir de Landlocked Blues'un sözlerini ben yazsam -not that I ever could- bu kadar "ben" olurmuş.
And the world's got me dizzy again
You'd think after 22 years I'd be used to the spin
And it only feels worse when I stay in one place
So I'm always pacing around or walking away

I keep drinking the ink from my pen
And I'm balancing history books up on my head
But it all boils down to one quotable phrase
"If you love something, give it away"

A good woman will pick you apart
A box full of suggestions for your possible heart
But you may be offended, and you may be afraid
But don't walk away, don't walk away

We made love on the living room floor
With the noise in the background from a televised war
And in that deafening pleasure, I thought I heard someone say
"If we walk away, they walk away"

But greed is a bottomless pit
And our freedom's a joke, we're just taking a piss
And the whole world must watch the sad comic display
If you're still free, start running away

Because we're coming for you!

I've grown tired of holding this pose
I feel more like a stranger each time I come home
So I'm making a deal with the devils of fame
Saying, "Let me walk away, please"

You'll be free, child, once you have died
From the shackles of language and measurable time
And then we can trade places, play musical graves
Until then walk away, walk away, walk away

So I'm up at dawn
Putting on my shoes
I just want to make a clean escape
I'm leaving, but I don't know where to
I know I'm leaving, but I dont know where to

Sunday, 22 November 2009

mix the chemicals right dear, mix the chemicals right

Şu son 6 ayda çok büyüdüğümü hissediyorum. Fazla büyüdüğümü hissediyorum hatta, pek hoşuma gitmiyor. İnsanın ruhunun birden 20 yıl yaşlanması mümkün mü? Kalıcı birşey mi bu? Beni gençliğime bağlayan tek özelliğim olan haftada bir falan dışarı çıkıp bir sürü viski diyet kola içip saçmalayıp geç saatlerde eve gelmek için delicesine duyduğum istek bile yok olmuş durumda. Alkol alasım gelmiyor, evden çıkasım hiç gelmiyor, "Haftalardır dışarı çıkmadın, Cumartesi bugün, şehirdeki tek gay bar yan sokakta, git bari bi yarım saat bişey iç dön gözün insan yüzü görsün" diye zorluyorum kendimi, gidiyorum, yaşıtım olan insanların -benim de yapıyor olmam gerektiği gibi- sarhoş sarhoş bağrınarak ait oldukları sürünün içinde kendilerini var etme yoluyla önemli hissetme çabalarına eğlence gözüyle bakıyor olmaları bana üzücü geliyor, sonra onlar daha club'vari ortamlara akmak için gidiyorlar, barda sadece 35+ kalabalık kalıyor, onlardan daha umutluyum, sonra bakıyorum ki onlar da genç hissetme isteği midir nedir 21 üstü bir insanın asla denememesi gereken şekillerde dans etmeye başlıyorlar. Kendimden her türlü umudu kesmiş olarak eve dönüyorum.

Sosyalliğim tamamen sıfırlanmış durumda. İstanbul'da günlerce evden çıkmadığım depresyon dönemim bu açıdan şu anki halimin eline ayna bile tutamıyor kesinlikle. Dışarı çıkıyorum çıkmasına da; okuldaki insanlarla meraba-naber, proje yaptığım Fransızlar'la havadan sudan muhabbetler, Lisa ve MSN'de konuştuğum 4-5 insan dışında sosyal etkileşimim hiç yok. Garip bir şekilde yalnız hissetmiyorum ama genelde. Bu sefer kimseye yeterince tanımadan sadece içimdeki bir boşluğu doldursun diye "en iyi arkadaş" kavramını yüklememekte çok kararlıyım.

New Moon güzeldi bu arada gayet. Rachelle Lefevre <3

Sinemaya giderken gayet durduk yere aklıma A Perfect Circle-Passive geldi, eve gelince buldum dinledim 292874 yıl sonra tekrar. Fazla nostaljik olmuş olabilirim bu aralar.

Leaning over you here
Cold and catatonic
I catch a brief reflection
Of what you could and might have been
It's your right and your ability
To become my perfect enemy

Wake up, why can't you
Face me
Come on now
Don't play dead
Because maybe
Someday
I will walk away and say
You fucking disappoint me
Maybe you're better off this way