Friday 27 March 2009

how to have sex without women or men

Queer theory'e sarmış durumdayım bu aralar. Öyle ki, masterımı o konuda yapmayı düşünüyorum. Aileme "Ben Queer Studies okumak istiyorum, hadi 50 milyar tuition ödeyin" desem ne olur merak konusu. Ama Gender Studies okuyabilirim gerçekten, yani ciddi anlamda şu an kafamdaki en büyük olasılık o master konum için.

"There are times in life when the question of knowing if one can think
differently than one thinks, and perceive differently than one sees, is
absolutely necessary if one is to go on looking and reflecting at
all."

Michel Foucault, The Use of Pleasure


Bugün Londra'ya giderken trende okumak için aşağıdaki kitabı almayı planlıyorum yanıma. İşin ironik yanı, son derece gender bending, clothes shedding, keyboard smashing bir partiye gidiyor olmam. Genderfuck kavramı çok ilgimi çekiyor, tamamen androjen ya da genderqueer'lerle dolu bir odada cinsiyetinin (demek istediğim sex, gender değil) kadın olduğu dışarıdan bakınca belli olan çok az sayıda kişiden biri olmak gerçekten çok farklı ve güçlü bir deneyim.

Thursday 26 March 2009

victims, aren't we all?


21 Şubat 2002, 14.30, Alsancak, Sevinç'in önü. Arka Sokak, çilekli çikolata, hava kapalı İzmir'de o gün. Mavişehir'deki kırmızı ışıklı odam, The Crow ve ölümsüz aşk, upuzun karamel saçların, siyah göz kalemin. Gün batımında Konak'tan Alsancak'a doğru yürüyoruz seninle Kordon'da. Avni Akyol'da Lise 2'deyiz ikimiz de, hala yürüyoruz. Güneş batıyor, bizden başkası yok Kordon'da. Evdeyiz sonunda, uyumam gerek, daha 2 saatimiz var, yanındayken dakikaları saydığım tek insansın. "Yanımda dur" diyorum sana "ne olursun, ben uyurken otur yanımda, bekle beni". "Sen uyu" diyorsun bana, "merak etme, ben buradayım". Uyanıyorum, yoksun. Hala yoksun.

Love of two is one
Here but now they're gone


Came the last night of sadness
And it was clear we couldn't go on
The door was open and the wind appeared
The candles blew and then disappeared
The curtains flew then he appeared
Saying don't be afraid

Come on baby... And we had no fear
And we ran to him... Then we started to fly
We looked backward and said goodbye
We had become like they are
We had taken his hand
We had become like they are

Come on baby...don't fear the reaper

Wednesday 25 March 2009

addicted to bass

Easter tatili yaklaşıyor. İlke'nin "1 ay İzmir'de napıcaksın ki" sorusu üzerine fark ettim ki, gerçekten İzmir'de 1 ay sıkıntı basar beni. Nasıl oluyor bilmiyorum, sanki GPS cihazı falan taşıyorum üzerimde, ben şehre adımımı attığım anda ne kadar uyuz olduğum tip varsa hepsinin telefonlarına geldiğime dair bir alert gidiyor, minik bakteriler gibi toplaşıp güçlerini birleştiriyorlar beni sinir edebilmek için. Evet, o zaman o 1 ayın bir kısmını İngiltere'de, bir kısmını da yurdumuzun güney tatil beldelerinde geçirerek İzmir'deki zamanımı azaltayım dedim. Favori tatil bölgem olan Bodrum'da karar kıldıktan sonra gönlümün sahibi Magic Life Bodrum Imperial'a baktım, 14 Mayıs'ta açılıyor olduklarını görünce hayallerim yıkıldı. Evet sayın okuyucular, tamamen yıkıldım cidden. "Hangi otele gidicez şimdi pfh" diye nette dolandım, WOW ve Kempinski fiyatlarının uçmuş olduğunu gördüm, Dedeman da gözüme biraz dandikimsi göründü. Bodrum'da dandik olmayan başka hangi otel var, bilen var mı?

Yan odamda yaşayan meymenetsiz şeye gün geçtikçe daha çok uyuz oluyorum. 1 aydır aynı evde yaşayıp yüzünü görmemeyi başarıyor olmama rağmen yine de sesini duydukça içim kalkıyor nedense. Grr.



Gecenin bir yarısı makarna yaparken aklıma bu şarkı takıldı. Özlemişim.

Tuesday 24 March 2009

xiao xin-- come back in time, come back

"Saosin, it's this Chinese proverb, which means... like... keep your heart small, because nothing is forever. You know. Don't let yourself get attached to something, because that thing's gonna be gone eventually.."

Dün gece uyumaya çalışırken uzun zamandır izlememiş olduğum -ve sabah uyandığım anda Amazon'u açıp DVD'sini aldığım- film The Grind ve filmde çalan Blindside-Pitiful geldi aklıma. Şarkıyı ilk duyduğumda "Oha bu adamın sesine aşık olabilirim ben" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Cool ya da soğuk kelimeleri geliyor sesi tanımlamaya çalıştığımda aklıma, çok seksi bir ses kesinlikle. Bilmiyorum, bi garip işte. Mükemmel bir şarkı.

As I recall with my stomach turning
I was hiding away from myself, away from you
Like nothing, though something was terribly wrong
And I admit that I was only waiting for the right time
Night time, the right moment for you to look away
Though you never did, I pretended for a while
So I could walk where I don't belong

And I remember every word you said
Come back in time, come back
And I remember I would soon be dead
Now so pitiful, so pitiful

But I know, as I hammered those nails into your beautiful hands
Your eyes still try to search for mine, but I look away
Now your eyes are the only thing that can save me
I'm still so afraid of them piercing
You're breaking into my prison,
Just pretended for a while
My soul is dying
I won't look away

And I remember every word you said...

I'll remember every word you said
This time I won't look away.

Sunday 22 March 2009

goth juice



Bu kadar mükemmel bir şarkı ve The Mighty Boosh kadar komik bir dizi olamaz dünyada. Bayılıyorum.

Goth Juice... The most powerful hairspray known to man. Made from the tears of Robert Smith.

yes, you are exactly my brand of heroin


Aralık'ta sinemada Twilight izlediğimden beri kafayı bozmuş durumdayım. Sinemadan çıktıktan sonra filmin içimde bıraktığı his hala yerinde duruyor. Soundtrack şarkısı Decode'u dinlemekteyim hatta şu an. Kitaplarını okuyorum bu aralar, ilginç şekilde hiç de sıkılmıyorum henüz.

Brighton National Student Pride fotoları nete konmuş bugün, kendiminkilere bakınırken aşağıdaki fotoyu gördüm, en sağdaki kız her kimse hayallerimin kadını olabilir kendisi, beni bulsun evlenelim.



Fazlasıyla foto dolu olacak bu post. Aşağıda Sir Ian McKellen'lı Stonewall homofobi protestosu ve Sugar Rush kızlarına ait fotolar görmektesiniz. Sugar Rush'ı seviyorum, Brighton'ı da.