Saturday 10 April 2010

drive yourself insane tonight, it's not that far away

Sonunda İzmir'deyim. Biraz önce televizyonda kanallara bakınıyordum ki TRT'de bir magazin programına denk geldim.

1- TRT'de neden magazin kanalı var ki? Ne kadar saçma.

2- "Ünlü oyuncu" diye bahsettikleri insanların birini tanımıyorum, "ünlü sanatçı" dedikleri tiplerin de bir tanesi sanatçı değil. Yok Tuğba Özay yeni albüm yapmışmış, yok Özlem Yıldız'ın çocuğuymuş, Türkiye dışındaki hiç bir ülkenin magazin standartlarına göre magazin değeri bile olmayan bu insanlar neden magazin programlarında ki? İğrenç.

Bir de dün gece Digiturk dizi ve film kanallarında bir şey olmaması nedeniyle "Bari Türk kanallarını karıştırayım" diye düşünmemle karşıma Beyaz Show çıktı. Yine "ünlü sanatçı" şeklinde tanıtılan ve Serena'daki uyuz müdür olarak hatırladığım Zuhal Topal konuktu. Kendisi bu sıralar bir izdivaç programı sunuyormuş, bütün show boyunca programına çıkan insanları kötüleyip durdu. E o zaman niye sunuyorsun ki? Bu kadının nesi "sanatçı" ayrıca, izdivaç programı sunuyor kendisi for f's sake.

Ayrıca yine aynı programda ülkem insanlarına "Herkes aldatır mı" diye soruluyor. "Kadın görevini yapsa erkek aldatmaz, dişi köpek kuyruk sallamasa erkek peşinden gitmez" türü cevaplar veren erkekler. Rezil ötesi şeyler bunlar artık, diyecek laf bulamıyorum.

Reklam arasında Axe Jet diye bir şeyin reklamını gördüm, bu kadar seksist ve kadını küçük düşürücü bir reklam görmemiştim uzun zamandır. İğrenç.

İnsanlar kafayı yemiş.

Thursday 8 April 2010

this is the good life

Birkbeck'teki MA Gender Sexuality and Culture bölümünden kabul geldi bugün. Goldsmiths'tekinden çok daha az bir ortalama istediler ve geçen yılki kendini salmış ortalamam bile yetiyor girebilmeye. İngiltere'deki en süper Gender Studies programı Birkbeck'inki ve derslerin akşam yapılıyor olması + British Museum dibi gibi Londra'nın en merkezi yerinde okuyabilecek olmam + istersem aynı okulda PhD'ye devam edebilme şansımın olması mükemmel.

Son essay'imi teslim ettim bugün, inanılmaz içim rahatladı ama aynı zamanda Kent Uni ve undergraduate zamanımın son dersine girdiğim için de nostaljik bir hüzünle doldum.

Yarın İzmir'deyim.

PS. Blackberry'mi unlock etmeme yardım edene benden bir içki.

Tuesday 6 April 2010

no, you don't move me anymore

Foucault ve governmentality üzerine bir essay daha yazmam gerek ve o bittikten sonra Cuma günü okul bitiyor, İzmir'e geliyorum. Mezun olmama sadece finaller kaldı.

Embedding özelliği kapatıldığından ekleyemiyorum ama Yeasayer-O.N.E. videosunu kesinlikle izleyin. Odd Blood albümlerine fena takılmış bulunuyorum bir süredir. Multikültürel ve garipten başka şekilde tanımlayamıyorum albümü, çok alışılmadık ve kimseye benzetemediğim bir soundları var. Hep aynı şeylerden sıkıldıysanız dinleyin.

One's not enough
I won't stop 'til I've given you up
Clear-eyed as I am, it's hard having fun
It's much easier said than it's done

Hold me like before
Hold me like you used to
Control me like you used to

No
You don't move me anymore
And I'm glad that you don't
'cause I can't have you anymore
But I thought you should know
You don't move me anymore
And I'm glad that you don't
Because I can't take it anymore

It feels like being tranquilized
I know the separation kills us so
But I won't stop falling like raindrops
Because I like it when you lose control

Monday 5 April 2010

remember me

Yeasayer'ın son albümüne bağımlıyım bu aralar.

Bugün asıl görmek istediğim film Chloe çevredeki sinemalarda vizyonda olmadığından Robert Pattinson'ın yeni filmi Remember Me'ye gittim. İtiraf ediyorum ki filmi izlememdeki tek neden R-Patts'in o güzel yüzüne hasta oluşumdu. Ama film hiç beklenmeyen bir şekilde sonuçlandı ve tahmin edemeyeceğim kadar etkilendim kesinlikle. Tavsiye ederim.





---------spoiler----------


Bu post'un geri kalanını filmi izlemeyi düşünüyorsanız sakın okumayın.



"Şirin bir aşk hikayesi ama amacı ne bu filmin" şeklinde ilerleyen film sondaki 9-11 sahnesiyle bambaşka bir anlam kazandı tamamen. Başkalarının hayatını nasıl etkilediğimiz ve her anımızın nasıl son olabileceği hissi mükemmel bir şekilde verilmiş. Filmdeki favori quote'um "Our fingerprints don't fade from the lives we touch" tüm filmi özetliyor denebilir.