Friday 8 June 2012

disillusioned

Pazartesiden beri her günüm bütün gün yorganımın altında ağlama isteğiyle geçiyor. Ciddi anlamda 24 saat uyumak ve sadece beklediğim birkaç mail geldiği zaman uyanmak, onlara cevap verip geri uyumak istiyorum. Yıllar önce bilmem kaç sene antidepresan kullanmamı gerektirecek kadar ağzıma sıçan o depresyondan beri bunun gibi günler süren ve hiç düzelmeyen ağır bir ruh halinde olmamıştım.

Şu anda 'sevgili' olarak tanımlamanın içime sinmediği insanın bana her hafta içi bir gün akşam yemeği zamanı ayırması teklifimi reddetmesi ve sonuç olarak benim tüm özsaygımı bir kenara bırakarak şu anki durumu kabul etmem üzerine her şey daha da bombok oldu. Normalde sabahtan akşama sürekli iletişim içinde olduğum insan ona en çok ihtiyaç duyduğum zamanda bana günde bir kez "Umarım günün süper geçer" türü mesajlar atan biri haline dönüştü. Hem kendi hislerimi, hem onun hislerini, hem de sahip olduğumuzu düşündüğüm bağı sorgulamaya başladım. Onu kaybetmemeyi, ama hayatımdaki yerini küçültüp başkalarına yer açabilmeyi istiyorum. Bunu nasıl yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.

Wednesday 6 June 2012

post-conference blues

Bugünlerde içinde bulunduğum üçgen şeklindeki ilişki nedeniyle sinir stres içindeyim. Sürekli bir hıçkıra hıçkıra ağlama hissiyle geziyorum. Birilerine aklımdan geçenleri anlatmak istiyorum, ama benimle aynı durumda bulunmuş birini tanımıyorum ve yaşanmadan anlaşılabilecek bir şey değil bu. Bugün artık frustration'dan (hüsran diyeceğim ama, biraz da kızgınlık içeren bir ruh hali bana göre frustration) patlamak üzereydim ki, kendimi dışarı atmaya karar verdim. Ne zaman moralim bozulsa, bir şeye canım sıkılsa gittiğim South Bank'e gittim. Şu manzaraya karşı bir banka oturmak ve eğlenen, gezen turistlerin arasına karışmak ne kadar dengem bozulmuş hissetsem bile bana inanılmaz iyi geliyor. Ayaklarım yeniden yere basmış gibi oluyorum, zihnimi ele geçiren o ağırlık azalıyor ve problemlerimin çözülemez olmadığına inanmaya başlıyorum.


Sonra eve gelip hoşlanmadığım bir mail görüyorum ve moralim yine bozuluyor. Sevgilim bana yeterince zaman ayırmıyor gibi hissetmeye başladım iyice. Daha fazla ilgi görmek istiyorum, kötü bir şey olup ona ihtiyaç duyduğumda görüşebilmek için günlerce beklemek zorunda kalmayayım istiyorum, en azından hafta içleri görüştüğümüz bir günümüz olsun istiyorum. Bunu da ona söyledim. Eğer "Eşim, çocuğum vs" bahanesiyle teklifimi reddederse ne yapacağımdan emin değilim. Hayatım boyunca ilişkiler konusunda asla vazgeçmediğim tek inancım "Eğer biri beni gerçekten söylediği kadar çok seviyorsa beni görmek için zaman yaratacaktır" olmuştur. Bu inanç benim için diğer tüm yönlerden kusursuz olan ve deliler gibi sevdiğim, zaman problemi dışında her ihtiyacımı karşılayan biriyle ilişkimi bitirmek için yeterli olmalı mı sizce? Emin olamıyorum. Bana istediğim kadar zaman ayıramadığı için haksızlık ettiğini düşündüğünü ve istersem diğer insanlarla da birlikte olabileceğimi söyledi, ama başka birileriyle görüşmek gerçekten hiç içimden gelmiyor şu an.

Tuesday 5 June 2012

drama llama

Hayatımın en acayip haftasonunu geçirdim. Dün akşam eve gelmiş olmama ve tüm olan bitenin üstüne derin bir uyku çekmeme rağmen hala ruhsal ve duygusal dengemi bulabilmiş değilim.

Cuma günü sevgilim, ben ve birlikte yaşadığı, partneri mi, sevgilisi mi diyeyim, eşi mi diyeyim, ne diyeyim bilemediğim insan birlikte Manchester'a bir konferansa gittik. Kafa karışıklığını önlemek için sevgilimden D, diğer insandan T olarak bahsedeceğim. Neyse, konferansa D'nin arabasıyla gideceğimiz ve benim sabah 9'da onlarla evlerinde buluşacağım konusunda anlaşmıştık. Saat 8'de tam evden çıkmama 10 dakika kala D'den "T yine her zamanki gibi vaktinde hazırlanamayacak, yarım saat ertelesek olur mu" diye bir mesaj geliyor. Londra'nın über kuzeyindeki evlerine gitmek için sabahın köründe kalkıp bir saat fazladan yol gidecek olmama rağmen ben geç kalmıyorum, işsiz güçsüz bütün gün evde internete girmekten başka şey yapmadığı için çantasını önceden hazırlamamış olan T geç kalıyor, herkes planlarını ona göre değiştirmek zorunda kalıyor. Buna fena halde sinir oluyorum. Gittiğimde T bütün planların içine ettiği için bir özür bile dilemiyor. Anında ön koltuğa kuruluyor, ister istemez arka koltuğa oturtulmam bende bir hiyerarşi izlenimi uyandırıyor. Neyse, yoldayız, gidiyoruz, T bana arada ufak ufak laf sokuyor, D tatsızlık çıkmasın diye fena halde stres modunda. Kraliçe'nin tahta çıkma yıldönümü kutlamalarına denk geldiğimiz için otoyol fena halde kalabalık, araba ilerlemiyor, üç buçuk saatlik yolu 6 saatte gidiyoruz. Tüm bu süre boyunca ön koltukta T bağıra çağıra şarkı söylüyor, D ikimize de biraz uzak davranmaya başlıyor, ben arkada birbiri ardına cin tonik deviriyor ve yolculuğun bir an önce sona ermesini diliyorum. D'nin ilk geceyi T ile, sonraki iki geceyi ise benimle geçireceğini önceden kararlaştırmış olmamıza rağmen T bu durumdan memnun olmadığını belirtir imalarda bulunuyor. Tüm bu stresten sonra otelimize ulaşıyoruz, birlikte check-in yaptığımız için odalarımızı yan yana veriyorlar. Yukarı çıkıp odalara bakıyor ve yataklarımızın baş başa gelecek şekilde konumlandırıldığını fark ediyoruz. Bunun fazla garip olacağına karar veriyoruz, onlar odalarını değiştiriyor. Akşam yapılacak olan müzayededen önce 3 saatimiz var, yemek yemeye gidiyoruz. D arabayı park ederken T bana D hakkında ne hissettiğimi soruyor. Ben kara kara ne diyeceğimi düşünürken D geliyor, cevap vermekten kurtuluyorum. T yemeğini hızla yiyip hazırlanmaya gidiyor, D ve ben hazırlanmamız 2 saat sürmeyeceği için ağırdan alıyoruz. Sonuç olarak T erken hazırlanmaya başlamış olmasına rağmen tabii ki yarım saat geç kalıyor, geç gelenler müzayedeye alınmayacağı için stres ve sinir oluyorum, D ikimizin de takma kirpiklerine, bilmem nesine yardım etmek için odadan odaya koşuşturduğu için stres oluyor, böyle bir ruh halinde müzayedeye gidiyoruz. D'ye ortamıza oturmasını öneriyorum, ama ısrarla benim yanıma oturuyor, ben ortada kalıyorum. Müzayede boyunca D ile omuzlarımız birbirine değiyor, normalde birlikte olduğumuz her an eline, bacağına vs. dokunan biri olmama rağmen haftasonu boyunca T'nin yanında ona dokunmaktan çekiniyorum. O da çok gergin, ikimize de dokunmuyor ve çok suskun. İyi zaman geçirmediği çok bariz. Üç saat sonra müzayede bitiyor, T kazandıklarını almaya gidiyor, D ve ben ilk kez koşuşturmacasız, doğru düzgün baş başa kalmanın tadını çıkarıyor ve şakalaşıyoruz. T suratsız ötesi bir şekilde geri geliyor, ben arkadaşlarıma hoşçakal demeye gittiğim sırada "Bütün gece benimle konuşmadın, ben gittiğim an gülüşmeye başladınız" şeklinde D'nin ağzına sıçıyor. Otele dönüyoruz, bu sırada T 10 metre önümüzde yürüyüp fena halde trip atıyor. Odama gidiyorum, sonradan D'den öğrendiğime göre onlar tartışıyor. T biraz D ile baş başa zaman geçirmek istediğini söylüyor, ertesi akşam birlikte yemek yemeye karar veriyorlar, biraz gıcık olmama rağmen kabul ediyorum.

Cumartesi sabahı T'nin alışverişe gitmesi gerekiyor, D ile kahvaltı ediyor ve onunla konferans mekanında buluşuyoruz. T insanlara bizi "Bu partnerim D, bu da zerofeelings" şeklinde tanıştırıyor. Benim de D'nin en az onun kadar partneri olduğumu göz ardı etmesine çok sinirleniyorum. Hepimiz aynı workshop'lara gidiyoruz. Bu kez T çokeşlilik konulu workshop'ta D'den "My wife" olarak bahsediyor. Evli falan olmamalarına rağmen benim olduğum ortamda ondan "wife" diye bahsetmesine çok sinir olduğum kendisine D tarafından önceden iletildiği halde böyle bir muhabbete girmesini kasıtlı buluyor ve daha da sinirleniyorum. O gün D biriyle tanışıyor, akşam gideceğimiz partide birlikte takılmaya karar veriyorlar. T D'ye yeni tanıştığı S ile ne yapacaklarını konuşmak için 10-15 dakikaya ihtiyacı olduğunu söylüyor. D ile ben otele dönüyoruz, T'nin 10 dakikası 1 saate dönüştüğünden onların yemek planı iptal oluyor. D, T'nin ondan baş başa zaman istemesine rağmen böyle bir şey yapmasına sinir oluyor. Saat 7.45'te çıkmayı kararlaştırıyoruz. 7.30 ve ben hazırım. D takma kirpiklerime yardım etmeye geliyor. 7.45 oluyor, T hala ortada yok. Sonunda hazır olduğunda saat 9'da geliyor. Ben yine sinirleniyorum. D'nin arabasıyla yarım saat uzaklıktaki parti mekanına gidiyoruz. Mekan umduğumuzdan çok daha küçük, tek bir odadan oluşuyor. Ne D ve ben T ve S'yi, ne de onlar bizi iş pişirirken görmek istemediğinden önce onların ne bok yiyeceklerse yemelerini, daha sonra D ve benim o odaya gitmemizi kararlaştırıyoruz. Biz dışarıda oturup sıkıntıdan patlarken 3 saat geçiyor, T ve S hala ortada yok. Zaman geçtikçe ikimiz de sinirleniyoruz, parti sona yaklaşıyor ve o akşam bir şey yapacak fırsatımız olmayacağını anlıyor, arabada beklemeye karar veriyoruz. Araba anahtarlarının T'de olduğu ortaya çıkıyor, ama yaptıklarını bölmek istemediğimizden gidip alamıyoruz. Sonunda yukarı geliyorlar, D bu sırada sinirden patlamak üzere. Tam bir sessizlik ve awkwardness içinde Manchester'a geri dönüyoruz. S'yi bırakıyor ve otele geliyoruz. Kendisine çok sinirlendiğimizi anlayan T, D'ye "10 dakika konuşabilir miyiz" diyor. Geceyi benimle geçirecek olan ve akşamın daha da mahvolmasını istemeyen D, daha fazla zamanımızdan çalmasını istemediği için "Yarın konuşalım" diyor. Bu sefer buna sinirlenen T çekip gidiyor. D de peşinden gitmek zorunda kalıyor. Tartışıyorlar, D odama geliyor, geceyi benimle geçiriyor.

Ertesi sabah konferans mekanına gidiyoruz, herkes ana salonda ama T ve S yoklar. Onları alt katta bir köşede el ele tutuşmuş konuşurken buluyoruz. Zaten sinirli olan D daha da sinirleniyor. S peşimizden geliyor ve benim yüzüme dahi bakmadan D'den laf olsun diye özür diliyor. Ama gerçekten üzgün olmadığı o kadar belli ki, D ona ters davranıyor. T D'ye "Yalnız konuşabilir miyiz" diye bir mesaj atıyor, gideceğimiz workshop'un başlamasına 20 dakika var, D kısa keseceğine söz vererek onun yanına gidiyor. Workshop başlıyor, D'den "Ben workshop'a gelmiyorum, biraz yalnız olmaya ihtiyacım var, özür dilerim" diye bir mesaj geliyor. T'nin yaptığı şeylerin acısını benden çıkarıyor gibi hissediyor ve sinirleniyorum. Otele dönüyorum, biraz sonra D geliyor, bütün gün kavga ettiklerini ve ayrılmak üzere olduklarını anlatıyor. Onu teselli etmeye çalışıyorum. Tüm bu olanlara rağmen yine de o akşamki partiye gitmeye ve biraz kafa dağıtmaya çalışmaya karar veriyoruz. Parti boyunca T ve ben birbirimizi tamamen görmezden geliyoruz, D biraz yalnız kalmak istediğini söyleyerek beni yalnız bırakıyor, moralim iyice bozulmaya başlıyor. D yanıma geldiği sırada otele dönmek istediğimi söylüyorum, T'ye gideceğimizi söylemek için gidiyor, 15 dakika geçiyor ve hala yok. Çıkarken niye geç kaldığını soruyorum, yine tartıştıklarını söyleyerek bana patlıyor, hemen özür diliyor. Otele gidiyoruz, geceye dair aylardır yaptığımız tüm planlar tamamen alt üst, D ağlamaya başlıyor. Sabahın köründe uyanıp uyku tutmadığını, biraz yürüyüşe çıkmak ve kendi kendine zaman geçirmek istediğini söylüyor. Beni uzaklaştırıyormuş gibi hissediyorum. Geri geliyor, yine ağlıyor, yine onu teselli etmeye çalışıyorum, check out zamanı geliyor. Trenime 6 saat var. O 6 saatin en azından bir kısmını benimle geçirmeyi önereceğini beklerken o öğleden sonra T ile buluşup ayrılma/ayrılmama konusunda konuşacaklarını ve ondan önce yalnız olmak istediğini söyleyip arabasına atlıyor ve gidiyor. Bu noktada fena halde yalnız hissediyorum, benden iyice uzaklaşmış ve ilişkimiz her an bitecek gibi geliyor. Akşam bana mesaj atıyor, çok sarhoş olduğunu ama neler olduğunu anlatmak istemediğini söylüyor, havadan sudan konuşuyoruz. Hala neler oldu bilmiyorum ve bu beni çok rahatsız ediyor, daha da moralim düşüyor. Hala kendime gelemedim.

Workshop'lar, partiler ve ortam süperdi, ama bu kadar dramayı düşmanım için dilemem gerçekten.