Friday, 6 April 2012

oh how deep is your love



Paskalya tatili yüzünden postaneler kapalı olduğu ve satıcının 15 pound gönderi ücreti istemesine sinir olduğum için dün eBay'de kazandığım Marc by Marc Jacobs Quinn'i almaya gittim bugün. Asıl fiyatı £338 olan kullanılmamış bir çantayı £69'a almanın ve elime geçmesi için yalnızca £2.60 metro gidiş dönüşü ödemiş olmanın sevinci içerisindeyim. Ancak korkarım ki dün güzel şeyler kapışılmasın diye o sample sale'e 1 saat erken gidip kapıda beklemek bünyeme iyi gelmedi. Geçen hafta t-shirt'le gezilesi, "Yaz geldi" dedirten bir hava vardı, bu hafta Londra'nın 2 saat kuzeyinde kar yağıyor. Dün benim götüm donarken herkes eldivenli falandı, o derece.

Boğazım ağrıyor, çok halsizim ve fena halde uyumak istiyorum. Bir de üstüne gayet hormonal, huysuz bir haldeyim.

D'yi ancak ailesinden bana zaman ayırabildiğinde görebilmek sinirime dokunmaya başladı. Başka biriyle birlikte olmasını kıskanmıyorum, ama o insan onu her gün görürken benim haftada 1-2 görebiliyor olmam içimde resentment benzeri hisler uyandırıyor. Benim olsun istemiyorum, sadece bana daha çok zaman ayırsın istiyorum. Kötü hissettiğimde yanıma gelebilsin, ilişkimiz önceden belirlenen günlerle sınırlı olmasın istiyorum. Çok şey mi istiyorum?

Thursday, 5 April 2012

the greatest peace i've ever known

Bugün çok bereketli bir gündü. Halston Heritage, Marc by Marc Jacobs, House of Holland, Antipodium, Sonia Rykiel gibi markaların eski sezon ürünlerini %70-90 arası indirimle satan bir sample sale vardı. Erkenden gidip sıraya girdiğime inanılmaz memnun oldum, aklınızın almayacağı fiyatlara süper şeyler satılıyordu.

150 pound'dan 10 pound'a düşen bu Antipodium Blissin Out Chicfaced yeleğe denk geldim. 10 pound! Antipodium favori markalarımdan, kumaşın deseni de çok hoşuma gitti, o yüzden bana 4 beden falan küçük olmasına rağmen yine de aldım. Yelek olarak içine sığabilmem mümkün değil, şifon olduğu için kesip fulara dönüştürmeyi planlıyorum.





Bir de House of Holland'ın 65 poundluk Kiss My Teeth t-shirt'üne denk geldim, 15 pound. Ve üstüme tam oldu. İnanılmaz mutlu oldum.



İndirimin başlamasını beklediğim sırada eBay'de takılıyordum. Marc by Marc Jacobs'un birkaç yıl önceki süper koyu pembesi Cranberry Field hep istediğim renklerden biriydi. Gayet yeni ve etiketli, Cranberry Field rengi bir Quinn'e teklif yaptım ve 69 pound gibi inanılmaz bir fiyata çanta benim oldu.



Evet, bugün güzel bir gün. Hem de Paskalya tatili falan.

Tuesday, 3 April 2012

when love is not madness, it is not love

Son yazdığımdan beri o kadar çok şey oldu ki...

Kronolojik değil, aklıma geliş sırasına göre gideyim.

Türkiye'de otomatik vites için ehliyet çıkıyormuş. Yıllardır düz vites kullanamadığı için ehliyet alamayan biri olarak bunu duyduğuma çok sevindim. Ancak yasa teklifinde gerekçe olarak "kadın ve yaşlı sürücülerin düz vitesle eğitim görmek zorunda bırakılmasının zaman zaman sıkıntı yaratması"nın gösterilmesi beni fena halde uyuz etti. Merhaba, seksizm.

Cumartesi günü Londra'da 80'lerden beri ilk kez eşcinsel kadınlar için bir yürüyüş düzenlendi, Dyke March adı altında. Ancak yürüyüşün adından başka hiçbir şeyi 'dyke' değildi. Hayatımda ilk kez böyle bir yürüyüşe katılma fırsatı yakaladığım için çok heyecanlı bir şekilde gittim yürüyüşün başladığı Soho Meydanı'na. Yürüyüşün Facebook sayfasında bazı insanların yaptığı yorumlar ve organizatörlerin verdikleri tepkiler beni organizatörlerin tam birer göt deliği oldukları konusunda ikna etmişti. Ama yine de 'dyke' kimliğini üç beş götü boklu insana bırakmayı reddederek katılmak istiyordum. Organizatörler en baştan "Ne olursan gel" türü bir politika izleyeceklerini söylemişlerdi, en başta uyuz olduğum şey buydu (Dünyanın hiçbir yerinde Dyke March'lara erkekler davet edilmiyor, Londra bu konuda bir ilke imza attı). Ve tanıdığım çoğu dyke buna uyuz olup gitmediğinden, gerçekten de meydanda toplanan kalabalığın çoğu erkeklerden oluşuyordu. Biz de katılmaktan vazgeçip BFI'a doğru yol aldık.

Madem adında dyke kelimesi geçen bir yürüyüş düzenliyorsunuz, bu yürüyüşte erkeklerin/heteroların/bilmem nelerin ne işi var? Erkeler/hetero kadınlar/diğer lezbiyen kimlikli olmayan kişiler neden illa her şeye maydanoz olmak ve böyle bir yürüyüşe dahil olmak ister? Organizatörler madem asıl lezbiyenleri kaçırma pahasına böyle salak bir politika uygulayarak Dyke March'ı bir LGBTQIAbıdıbıdıbıdı yürüyüşüne dönüştüreceklerdi, neden adını Queer March koymadılar? Çok gerizekalılar ve hepsini tokatlamak istiyorum. Size de edeyim, yürüyüşünüze de. Ne hakla eşcinsel kadınların kimliklerini bu şekilde çalarsınız? Göt zekalılar.

Aşık olma sürecim son hızla devam ediyor. Cuma hayatımın en ilginç anlarından birini yaşadım. Ben, sevgilim, sevgilimin eşi ve sevgilimin eşinin sevgilisi buluşup birlikte bir şeyler içtik. Sonra sevgilim ve ben bütün haftasonunu birlikte geçirdik. Baştan sona her dakikası mükemmeldi. Kelimelere dökemiyorum. Hayatımda hiç kimse için böyle hissetmedim. İlk kez birinin yanında tamamen kendim olabileceğimi, en salak hallerimi bile ona gösterebileceğimi hissediyorum. İlk kez günde milyon kere biriyle mesajlaşmazsam içim bir fena oluyor. İlk kez birini 2 gün göremeyecek olmak bile içimde ağlama isteği uyandırıyor. İlk kez *her* konuda benimle aynı frekansta olan, aklımdan geçenleri o anda onun da düşündüğünü bildiğim için söyleme gereği duymadığım biriyle birlikteyim. İlk kez biriyle Starbucks'ta oturup bir kahve içmek ya da bir süpermarket otoparkında müzik dinleyip konuşmak hayatımın en güzel anları kategorisine dahil oluyor. Deli gibi aşık olmak bu mu?

BFI Londra Lezbiyen ve Gay Film Festivali Pazar günü sona erdi. 10 gün boyunca 14 film izledim, yine de doyamadım, "Keşke bitmeseydi" diye üzülüyorum iki gündür. Binlerce eşcinsel ile aynı çatı altında olmak ve birlikte süper filmler izlemek gibisi yok.

Bu seneki favorim Cheryl Dunye'nin Mommy is Coming'iydi. Bir sürü tabuya değinen ve bunu çok eğlenceli bir şekilde yapan bir film. Denk gelirseniz tavsiye ederim.