Saturday, 31 January 2009

sexy, everything about you's so sexy

Tamamen kafayı yemiş bulunuyorum MW takıntımla. Evet gerçekten, Los Angeles'a taşınıp stalker olasım var, uçak bileti param olsa Dinah Shore'a gidip "Sana tapıyorum, nolur beni bir kere öp sadece" diyesim var. Deliriyorum belki evet, napabilirim ama bilmiyorum? Of. Myspace'te ekledi beni diye heyecan krizleri geçiriyorum, normal değil. Hayatımda ne gerçek, ne platonik ne de celebrity platonik olarak yüzünü gözümün önüne getirdiğim an ciddi anlamda nefes almamı engelleyen, kalbimin 20948729 kat çılgın attığı birisi olmamıştı. Of, of ve of.

Let me
I'll do anything if you just let me
Find a way to make you respond
I know you wanna break down those walls

And it's so challenging
Getting close to you
Is what I'm imagining
I just wanna see you get down
You gotta let it all out
Oh baby won't you
Just work with me

Work it a little
Get hot just a little
Meet me in the middle
Let go
Just a little bit more
Give me just a little bit more

Friday, 30 January 2009

screw the diet


Sıkıntıdan patlıyordum saatlerdir, saçımın mavileri de sıkmıştı beni, koyu pembeye boyadım, boyayı yıkamaya üşenerek bekliyorum 1 saattir. Bang! Bang! var bugün, ona mı gitsem diyorum, gitmeyi planlıyorum hatta ama Girls And boYs sitesine bakınca duraksadım birden. Screw the Diet Party varmış yarın, normalde G-A-Y sıkıyor beni bu aralar, ama ilginç geldi gayet parti. Ve chocolate fountains?? Donuts??? Beni benden aldı gerçekten.



Tam da diyetimi bozmuşken..

Thursday, 29 January 2009

loss-- an evening of exquisite misery

Sevgililer Günü'nde ne yapmalıyız sorusuna cevap ararken oldukça ilginç bir event çıktı karşıma: Loss Valentines Day Ball.

"For an evening of painful regret and melancholy akin to that only felt by Morrissey before, the Loss Valentines Day ball presents a night of Exquisite Misery where sadness, absence and crying are the themes of the evening.

With a seminar on how to deal with a broken heart by The Independent's Agony Aunt Virginia Ironside, and many other depressing and miserable acts on show, visitors to the Loss Valentines Day Ball will be asking themselves if it's all really worth it by the end of the night.

With a strict dress code of decaying beauty, perhaps you might like to take some inspiration from Miss Haversham and come wearing a moth eaten, raggedy old wedding dress. Dead flowers, mascara stained cheeks, and your grandad's old mourning coat are also bound to be met with sombre nods of approval. Smiling and laughing are thoroughly discouraged at the funeral to love and hope - there's a £1.00 fine for anyone caught flashing their pearly whites in a shameless grin.

To prove that revenge and not love conquers all, there will be a voodoo doll making session so you can stick pins in a likeness of your former beloved. And to put the final nail in the coffin of your romance, you can book to sign your divorce papers live on stage throughout the night."

Mükemmel bir fikir bence, bayıldım ben. Sold out olmasa giderdim kesin.

All the world is queer save thee and me. And even thou art a little queer.

Wednesday, 28 January 2009

coolness-- i has it


Liberty X-Just a Little dinliyorum arka arkaya, çocukluğuma döndüm bir an. 10 yıl oldu mu bu şarkı popüler olalı? Olmamıştır sanırım. Felaket derecede içilen bir akşam sonrası vodkayı neden sevmediğimi hatırladım tekrar. Yaşasın Cider+Blackcurrant.
iTunes sağolsun, milletin playlistlerini karıştırıyordum sıkıntıdan, 29782842 öğrenciyle bir arada yaşamanın bir avantajı olarak 150 tane falan playliste bakabiliyorum, karşı evdeki Fransız kızınkini dinliyorum şu an, baya zevksiz birisi sanırım kendisi. Ama bilmiyorum, ilgimi çekiyor nedense o kız, ilgi değil tam da, "intrigued" oluyorum diyelim, Türkçesi gelmedi aklıma.
Evet, Dilara'yı daha fazla bekletmeden o üçgenden bahsetmem lazım. 6 yıldır -oha evet- seni görmedikten sonra, bir anda tamamen başka bir ülkede "Hadi buluşalım" diyerek ikimiz de bilmemkaç saat tren yolculuğu yapıp Paris'te hayatımın en oha gecelerinden birini geçirdik. Pek iyi tanımadığım ama nedensiz şekilde yakın hissettiğim biriyle buluşup tamamen bize ait olan bir gün geçirmek, aşırı içip salak şeylerden bahsettikten ve anormal derecede özel konuları rahatça paylaşabildikten sonra sarhoş halde "Çok sevdim seni ben" moduna geçmek en son 9. sınıftayken Ezgi'yle yaptığım birşeydi. Seninle Placebo konserinde tanışmıştık, o da Placebo entry'lerimi falan sözlükte okuyup beğendiği için bulmuştu beni, sen blogumu okuyordun, o entrylerimi, yazdıklarımdan bahsederdik onunla da. Garip yani. Ve konuşmanız, tipiniz, Fransa ve Fransızca olayı, saçınız başınız, tavırlarınız, el kol hareketleriniz, o kadar aynı ki, gerçekten. Garip hissettim bir an, güzel birşeyin içine sıçmamak için 2. bir şans verilmiş gibi.
Evet, işte o üçgen bu Dilara :)
La Môme izledim geçen gün, bir fena oldu içim. Edith Piaf dinledim sonra. Dinliyorum.

Tuesday, 27 January 2009

time stops still when you've lost love

Zamanım yok şu anda, tiksinerek içtiğim Absolut+Cola Zero'm bittikten sonra sevgili okulumuzun daha da sevgili on-campus indie gecesi Ruby Tuesday'e gideceğim. Vodka sevmiyorum artık, kokusu, tadı, tiksindiriyor beni, ayıkken içemiyorum, bunu fark ettim. JD artık hep.

Zamanım yok deme nedenim Paris+Dilara+Ezgi üçgeni hakkında yazmam gereken birşey var, bunu da hatırlatma olarak koyayım kendime buraya.

Goldfrapp-Happiness'teki Fransızca bölümü nolur bir iyi insan çevirip bana yollasın ya. Of.

Cut Copy, Air France ve Does it Offend You, Yeah üçgeninde geçiyor bu aralar hayatım. Üçgen dolu.

Michelle Wolff takıntım über boyutlara ulaştı. iPod'umu dinlerken "Michelle olsa sever miydi bu şarkıyı acaba" diyorum falan. Birine sarılıyorum, "Keşke Michelle olsaydı" diyorum. Youtube'da videolarını izliyorum bütün gün, günlük hayatında nasıl biri görmek için. Pfh.