I'll live for you, I'd die for you. Do what you want me to, I'll cry for you. My tears will show that I can't let you go. It's not over, not over yet. You still want me, don't you? It's not over, not over yet cause I can see through you. It's not over, not over yet. Don't let me down. Don't make a sound. Don't throw it all away. Remember me, so tenderly. Don't let it slip away. It's not over, not over yet. You still want me, don't you?
Mutluluğum yaklaşık 1 saat sürdü. Şimdi mutlu değilim. Kafam karışık, kararsızım. Ezgi'yle konuştum, bye bye deyip kapattı. Belki o soğuk konuşmamıştı, bana öyle geldi, ama yine de beklediğim gibi değildi. Çarşamba günü çok güzeldi, neden böyle oldu bilmiyorum. Daha fazla ne verebilirim bilmiyorum, ona güvenemedikçe kendimi açamıyorum, hissetmemeye zorluyorum kendimi, Cansu'dan sonra bir kalp/hayal kırıklığı daha kaldıramam çünkü. Yine aynı hataları yapmak istemiyorum.
Saturday, 10 May 2008
the lovecats
We're so wonderfully wonderfully wonderfully wonderfully pretty!
Dünya üzerindeki en mutlu insan olarak uyandım sanırım. I'm so glad to be able to finally move on yazmak istedim, ama moving on fiilinin Türkçe karşılığını bulamadım. Yok galiba. Neyse. Sonunda yeni ufuklara yelken açma isteğimi kendimi yeni sevgilime karşı birşeyler hissetmeye zorlayarak değil, onu düşündüğüm anda heyecandan içim bir fena olup salak salak gülümsemeye başlayarak gerçekleştirdiğim için mutluyum. Bugün güzel bir gün, ve ben mutluyum. Dışarıda güneşli bir gün var, ben evimdeyim, mutluyum. Cumartesi günlerini seviyorum. Huzurluyum. İstanbul'daki son olmasa bile sona yaklaşan günlerim. Umutsuz değilim. Pembe ojelerimi, yeşil elbisemi, kızıl saçlarımı, pembe yatağımı ve odamı, Digiturk'ümü, parayı sorun etmem gerekmemesini, ailemi, kedimi, Bağdat Caddesi'nde oturmayı ve dışarı çıkmaya karar verirsem eğer, Starbucks kahveleriyle Cadde'de gezen güzel insanları ve güneşi göreceğimi bilmeyi seviyorum. Ezgi'nin hayatımda olmasını, çok şirin ve mükemmel birşeyin başlangıcı olması olasılığını seviyorum. Mutlu halimi seviyorum.
I haven’t got a clue if you’re the one
But I like you
And oh I like how you make me feel
I wanna do this right
Don’t wanna waste this night
But I’m drowning
Drowning in your love
Bring me flowers
And talk for hours
And oh I like you
And oh I like how you make me feel
Kiss my face
Your warm embrace
And oh I like you
And oh I like how you make me feel
I’m a little scared to hold you close
Cause I just might never ever let you go
Caught up in your smile
I’m happy as a child
But I’m still drowning
Drowning in your love
Bring me flowers Ezgi? :)
Dünya üzerindeki en mutlu insan olarak uyandım sanırım. I'm so glad to be able to finally move on yazmak istedim, ama moving on fiilinin Türkçe karşılığını bulamadım. Yok galiba. Neyse. Sonunda yeni ufuklara yelken açma isteğimi kendimi yeni sevgilime karşı birşeyler hissetmeye zorlayarak değil, onu düşündüğüm anda heyecandan içim bir fena olup salak salak gülümsemeye başlayarak gerçekleştirdiğim için mutluyum. Bugün güzel bir gün, ve ben mutluyum. Dışarıda güneşli bir gün var, ben evimdeyim, mutluyum. Cumartesi günlerini seviyorum. Huzurluyum. İstanbul'daki son olmasa bile sona yaklaşan günlerim. Umutsuz değilim. Pembe ojelerimi, yeşil elbisemi, kızıl saçlarımı, pembe yatağımı ve odamı, Digiturk'ümü, parayı sorun etmem gerekmemesini, ailemi, kedimi, Bağdat Caddesi'nde oturmayı ve dışarı çıkmaya karar verirsem eğer, Starbucks kahveleriyle Cadde'de gezen güzel insanları ve güneşi göreceğimi bilmeyi seviyorum. Ezgi'nin hayatımda olmasını, çok şirin ve mükemmel birşeyin başlangıcı olması olasılığını seviyorum. Mutlu halimi seviyorum.
I haven’t got a clue if you’re the one
But I like you
And oh I like how you make me feel
I wanna do this right
Don’t wanna waste this night
But I’m drowning
Drowning in your love
Bring me flowers
And talk for hours
And oh I like you
And oh I like how you make me feel
Kiss my face
Your warm embrace
And oh I like you
And oh I like how you make me feel
I’m a little scared to hold you close
Cause I just might never ever let you go
Caught up in your smile
I’m happy as a child
But I’m still drowning
Drowning in your love
Bring me flowers Ezgi? :)
Sunday, 4 May 2008
hitler went to heaven because there is no other place to go
I only want to love you. It's not because I need to, but because I want to. To me, you are perfect, and you deserve all my love. In my eyes, you can do no wrong, and to love you is something I have to, need to and want to do. I will always be with you. I will only be a breath away when you whisper my name. I will be everything you need, a helper in your times of need, a friend when you need a shoulder to cry on, a guide when you need advice and always your lover. I will never refuse when you call. And even if you refuse, I will always be within your reach. I cannot leave you because of my promise. I swore by the rainbows after the rain, to never get angry at you no matter what you've done, what you do and what you will do. You will always be perfect to me. You deserve only the best. I am delighted in you, and my love pours out to you and those around you. I want to help you. I want to make all the wrongs in your life right. I will give you only the best and hold you dear, apart from everyone else, because you are special to me. I don't need anything from you. I just want you to be happy, always. Whatever your weaknesses or mistakes, they don't bother me. Because I can see deep inside your soul and I know. I know, so I don't and will never ask. You can only do one thing for me. What makes me happy is for you to let me love you, to see you at peace, happy, whole and complete. Let my love do this for you. Let me make you happy. Always. People will say things about you, bad things will happen around you, your feelings of depression, doubt, insecurity and worry will surround you, but I will never let them come near you.
I will not leave you, I cannot leave you, for you are my creation and my product, my daughter and my son, my purpose and my... Self. Call on me, therefore, wherever and whenever you are separate from the peace that I am. I will be there. With Truth. And Light. And Love.
Neale Donald Walsch'un Conversations with God kitabının ona ihtiyacınız olduğu zaman hayatınıza girdiğine dair bir rivayet varmış. Doğru mudur bilemiyorum, ama hayat grafiğimin en düşüşe geçip dibe vurmuş döneminde televizyonu açıp Conversations with God'ın filminin yeni başladığını görmem, Cuma sabahından itibaren hayatıma giren ve yıllardır tanıdığım çok yakın arkadaşlarımın bile yapamadığı şekilde beni çok mutlu eden 3 insan, Perşembe gecesi ve öncesinin tamamen kafamdan silinmiş oluşu, Kurtulacaksın Hissim'i aradığımı buraya yazmamın ertesi günü bana hayatımda ilk kez yalnız olmadığımı hissettiren biriyle tanışmam bence tesadüf olamaz. Tanrı ya da benden çok daha büyük bir enerji, ya da belki eşzamanlılık, ne bilmiyorum, ama tesadüf değil.
I will not leave you, I cannot leave you, for you are my creation and my product, my daughter and my son, my purpose and my... Self. Call on me, therefore, wherever and whenever you are separate from the peace that I am. I will be there. With Truth. And Light. And Love.
Neale Donald Walsch'un Conversations with God kitabının ona ihtiyacınız olduğu zaman hayatınıza girdiğine dair bir rivayet varmış. Doğru mudur bilemiyorum, ama hayat grafiğimin en düşüşe geçip dibe vurmuş döneminde televizyonu açıp Conversations with God'ın filminin yeni başladığını görmem, Cuma sabahından itibaren hayatıma giren ve yıllardır tanıdığım çok yakın arkadaşlarımın bile yapamadığı şekilde beni çok mutlu eden 3 insan, Perşembe gecesi ve öncesinin tamamen kafamdan silinmiş oluşu, Kurtulacaksın Hissim'i aradığımı buraya yazmamın ertesi günü bana hayatımda ilk kez yalnız olmadığımı hissettiren biriyle tanışmam bence tesadüf olamaz. Tanrı ya da benden çok daha büyük bir enerji, ya da belki eşzamanlılık, ne bilmiyorum, ama tesadüf değil.
Subscribe to:
Posts (Atom)