Friday 2 March 2012

girls in the men's room

Geçen hafta ev arkadaşım evimizin salonunda bir adet minicik tarla faresi görmüş. Nehir kıyısındaki en lüks restoranlarda bile tarla faresi görmüşlüğüm olduğu için ve ev nehre 5 dakika olduğu için pek anormal bir durum değil aslında, ama bunu öğrendiğimden beri korku-stres-merak karışımı garip bir ruh halindeyim. Tarla farelerini gerçekten çok şirin bulmakla beraber evimin salonunda saklambaç oynamalarından rahatsızım. Öte yandan, canlı bir varlığı, özellikle de o kadar şirin varlıkları öldürmek vicdanımın sınırlarını zorluyor. O yüzden elektronik fare kaçıran sinyal yayan cihazlar en mantıklı çözüm gibi geldi. Tam biz onları aldıktan sonra apartman yöneticisi olan alt kat komşumuzun "Cuma günü tüm daireler ilaçlanacak" şeklinde bir not bıraktığını gördüm.

Az önce evi ilaçlamak için ilaçlama amcasıyla birlikte alt komşumuz da geldi. Ev arkadaşım kızın çok güzel olduğunu söylemişti daha önce, ama kapıyı açıp karşımda androjenler güzeli bir insan görmeyi beklemiyordum. Kısacık koyu renk saçlı, uzun boylu, gamzeli ve inanılmaz şirin gülüşü olan benim yaşlarımda bir kız. Karşısında pijamalı, pembe pofuduk terlikli, saç baş içler acısı bir durumda ben.

Giderken eve koydukları kilitli kapanların anahtarının onda olduğunu, gerekirse evine gelip alabileceğimi söyledi. Sonra da o tatlı gülüşünü gösterip gitti.

Köpek dişi mi ne deniyor emin değilim, o üstteki sivri dişleri diğerlerinden daha uzun olan insanların gülüşlerini çok çekici buluyorum.

Thursday 1 March 2012

because we're worth it

Bugün BFI (İngiliz Film Enstitüsü) üyeleri için London Lesbian and Gay Film Festival biletleri satışa çıkıyordu. Bilet satışı halka açılana kadar tüm biletlerin tükeneceğini bildiğimden fena halde stres yapmıştım nasıl bilet bulacağım diye. Geçen sene ev arkadaşım BFI üyesiydi, onun kartıyla ayırtacaktım, ama şansıma o haftasonunu laptopum olmadan bir otelde geçirdiğimden telefonla ayırtmak zorunda kaldım. Abartısız yaklaşık 4 saat denedim, sonunda telefon bağlandığında üyelere satışın ilk günü olmasına rağmen biletler tükenmişti. Bu sene aynı strese girmemek için dün gidip 35 pound'a kıydım ve üyelik satın aldım. 11.30'da satış başladı. Yavaaaş yavaş çalışan sitede 5 bileti sepetime atmıştım ki, 11.38'de site kilitlendi. Yaklaşık 45 dakika falan aralıksız F5'e bastım, sonunda site düzeldi. Ama o sırada kilitlenmeden önce sepete attığım biletler de gitti. Yine site çökmesin diye dua ederek baştan hepsini teker teker aldım. Sonunda yaklaşık 200TL'lik sinema bileti alışverişi yapmayı başardım.

Bu seneki filmler süper, süper ve süper. Maddi çöküntüye uğramamak adına istediğim her filme bilet alamadım ve seçmekte çok zorlandım. Bilet aldıklarım:

Girl or Boy, My Sex is Not My Gender

Festivallere bayılıyorum. Ama çok pahalılar.

Monday 27 February 2012

these bonds are shackle free

Geçen hafta bir forum buluşmasında tanıştığım, ilk aşamada hoşlandığım ve burada bahsettiğim biri vardı. Cinsiyet kimliği konusunda kafa karışıklığı yaşadığını sandığımı, ve bunun sorun yaratacağını düşündüğümü yazmıştım. Sonunda bu konudan tamamen bağımsız sorunlar ortaya çıktı ve kendisiyle bir daha konuşmama kararı aldım. *Kesinlikle*, büyük ruhsal sorunları olan biri bana göre.

En son birlikte oturup konuşmamızdan sonra "Bu iş yürümeyecek, birbirimize uygun değiliz, üzgünüm" türü bir mesaj attım ona. Bana hak verdiğini ve arkadaş olmak istediğini söyledi. Sonra da sürekli telefonuma mesaj yağdırmaya başladı. Günde 20, 30 mesaj falan. Beni tanıyorsanız mesajlaşmaktan ya da havadan sudan telefon muhabbetlerinden nefret ettiğimi biliyorsunuz. Ben soğuk cevap verdiğim, ya da aradığında açmadığım halde, arka arkaya 3-4 tane mesaj atıyordu. Benden 15 yaş falan büyük olmasına rağmen birinin bu şekilde davranmasını çok garipsiyordum. Neyse, birkaç gün önce falan başkasıyla randevum vardı. Bahsettiğim insana tek eşlilik olayına kesinlikle girmeyeceğimi önceden söylemiştim. Buna rağmen bu duruma bozulduğunu hissettim. Sonra cumartesi günü bana "Naber" temalı bir mesaj attı. "İyiyim, senden naber" dediğimde de beni kırmak istemediğini ama bana o gün bir blind date'e gideceğini söyledi. Gerçekten içimden gelerek "Umarım iyi geçer" dedim. Neden kırılacağımı düşündü bunu da anlamadım. Blind date sonrası sarhoş bir şekilde beni aradı, buluşmak istediğini söyledi, çıkmak istemediğimi söyledim, sonra bana "Arkadaş kalmakta anlaşmıştık evet, ama çok etkileniyorum senden" diye bir sürü mesaj attı.

Pazar günü buluştuğumuz forumun brunch'ı vardı, oraya gidecektim, önceki gece buluşma teklifini reddettiğim için kendimi suçlu hissettim ve ona da isterse benimle gelebileceğini söyledim. Gittik, fena halde sarhoş oldu ve saçmalamaya başladı. Yanımızda oturan birisi bana dövmemin anlamını sordu, ben de söyledim. Bunun üzerine bu bahsettiğim kişi saçma salak bir kıskançlık krizine girdi. "Neden dövmenin anlamını söyleyerek onunla flört ediyorsun," falan filan. "Canımın istediğiyle flört ederim, seni ilgilendirmiyor" cevabı vermek zorunda hissettim ben de. Hiçbir zaman sevgilim olmamış ve olmayacak olan, tek eşli olmadığımı defalarca söylediğim ve kıskançlığa asla tahammülüm olmadığını bilen birinin kıskançlığıyla benim günümün ve ruh halimin içine etmesine çok, çok sinirlendim gerçekten. Ama sarhoş olduğu için fazla bir şey demek istemedim. Sonra elimi tutmaya başladı, ben çekiyorum, o tutuyor. Benden ne kadar hoşlandığını, etkilendiğini, ne kadar güzel olduğumu falan söylüyor bilmem kaç kere. "Elimi tutmamalısın, arkadaştan öte bir şey olmayacağız, birbirimizi mutlu edeceğimizi düşünmüyorum" diyorum. Boşluğa bakan, "İyi misin" diye koluna dokunulunca boşluğa bakmaya devam eden insan modeli haline geliyor. Sonra dönüp "Haklısın, ben zaten seninle birlikte olmayı hiç istememiştim" diyor. Kalkıp gidiyor. Yarım saat sonra geri geliyor, bir sürü insanın içinde aynı muhabbetlere başlıyor. Sonunda eve göndermeyi başarıyorum. Ve öğreniyorum ki, o gün birkaç kişi ona gidip "Birlikte misiniz" diye sormuş, o da "O istedi ama ben onu geri çevirdim" cevabı vermiş hakkımda. Yüzsüzlüğe gelin lütfen. 30'larının sonlarına gelmiş koskoca kadın, ben ona kendisiyle bir ilişki içinde olmak istemediğimi söyledim diye gidip insanlara "Hayır, onu ben reddettim" şeklinde yalan söyleme ihtiyacı duyuyor kendini iyi hissetmek için. İşin garip kısmı, kendini yalan söylüyor gibi görmüyor, kendini buna inandırmış.

Tek eşli olmak istemediğimi ve yetişkin insan kıvamına geldiğimden beri kıskançlık duygusu hissetmediğimi söylediğimde çoğu insanın inanmadığını düşünüyorum. Mümkün olabildiğine inanmıyorlar. Başkalarıyla birlikte olmalarını dert etmediğimi söylediğimde gerçekten dert etmiyor olduğumu akılları almıyor. Karşıma her zaman tek-eşliliğe-ve-kıskançlığa-kesinlikle-hayır kuralımın istisnası olacağı gibi çocukça bir inancı olan tipler çıkıyor nedense. Ve bana asıl anormallik kendi özgüven ve özsaygı yoksunu kıskançlıkları değil de, benmişim gibi davranıyorlar.

Kıskançlık sağlıklı ya da gurur duyulması gereken bir his değil. Bilinçli bir şekilde yok edilmesi gereken, negatif bir duygu. Ne hissedene, ne de kendisi için hissediliyor diye mutlu olana bir getirisi yok. İnsanlar neden bunu göremiyor? Anlamıyorum.