Monday, 12 September 2011

little 15

Yaklaşık 1 ay önce bu sonbahar staj yapmak/çalışmak için İstanbul'daki tüm doğru düzgün haber kanallarına ve gazetelere başvurmuştum online olarak. Bunca zaman geçmesine rağmen bir tanesinden bile cevap gelmedi. Ne bir "Kusura bakmayın, şu anda birini aramıyoruz", ne bir otomatik "Başvurunuzu aldık, değerlendiriyoruz" emaili. Başvurduğum 4 ayrı yerin hiç birinden ses seda çıkmadı. Ve ben bu sorumsuzca davranışa inanamadım gerçekten. Oturup yarım saat sitelerinde CV sorusu cevaplayıp başvuruda bulunan insanlara bir otomatik mail yollamaya dahi üşeniyor yani birileri. Anneme bu konuda yakındığımda verdiği cevap: "Burası Türkiye, burada işler öyle sandığın gibi yürümüyor."

Tezim bittikten, neredeyse 3 hafta geçtikten ve hiç bir yerden hala cevap gelmedikten sonra işe kendim el atmaya karar verdim. Araya birilerini soktuktan sonra birkaç saat içinde başvurumu kaale almayan, ülkenin en bilindik haber kanallarından birine kapağı attım. Gerçekten de burada işler sandığım gibi yürümüyormuş.

Çarşamba günü Babylon'daki The Maccabees konseri için İstanbul'a gidecektim. Konser ertelendi, ama uçak biletlerimi almış olduğumdan yine de gitmeye karar verdim. Arkadaşlarımı görecek, Fashion's Night Out'a uğrayacak ve ev bakacağım.

İstanbul'a son birkaç gidişim hep olaylı oldu. Görmek istediğim herkesi nasıl olsa karşılaşırız diye teker teker arayıp "Ben şu zamanda geliyorum, şu gün görüşelim" demediğim için insanlar kırılıp küsüyorlar. Bu gittiğimde de bir kişi dışında özellikle birini arayıp "Geldim ben görüşelim hadi" demeyi düşünmüyorum. Eğer buna kırılma potansiyeli olan bir arkadaşımsanız ve bunu okuyorsanız: Bu ilgisizliğimden, umursamazlığımdan, ukalalığımdan değil (şu arayıp sormama huyumu ukalalık görenleri iyice garipsiyorum). Ben zaten oraya arkadaşlarımı görme amaçlı geliyorum en başta. Teker teker herkesi aramam mümkün değil, ama arkadaşım olan birini görmek istememem gibi bir şey yok, obviously. Eğer Facebook arkadaş listemde olan biriyseniz ve bana buluşup bir şeyler içelim derseniz hayır demem zaten, deyin.

Hatta Facebook'a da yazayım şunu.

Sunday, 11 September 2011

the only queer people are those who don't love anybody

Daha önce yazdığım bloglarda anonim olarak hakkımda saçma sapan yorumlar yapanlara denk geldiğim için bu bloga chat kutusu türü bir şey koymadım ve anonim yorumlara izin vermiyorum. Kimliğini gizleyerek birine saldıranların inanılmaz derecede korkak ve zavallı olduğunu düşünüyorum.

Blog'uma insanların ne aratarak geldiğine baktığımdan bahsetmiştim geçenlerde yine. Aynı post'ta lezbiyenliği fetiş haline getiren erkeklere sinir olduğumu da yazmıştım. İdiotun teki Cuma akşamı o yazımı okumuş, ve yazdıklarım o kadar içine oturmuş ki, Cumartesi günü blog'umun ismini homofobik saçma sapan laflarla birlikte aratarak blog'uma ulaşmış bunları göreceğimi tahmin ederek. Ve anlaşılan o kadar boş, işsiz güçsüz bir insan ki; Cumartesi hem öğlen, hem akşam bu işle uğraşmış. Sadece bana lezbiyenliğin hastalık olduğunu "düşündüğünü" belirtmek için. Komik bir şey gerçekten de. Hasta olanlar kendi halinde yaşamaya çalışan eşcinseller değil halbuki; bunun gibi hastalıklı, kirli, iğrenç düşüncelerini tükürük saça saça çevreye yaymaya çalışan oksijen israfı insancıklar.



Allahım madem yarattın, takip et. Böyleleri bu homofobik, (hetero)seksist propagandalarına ayırdıkları zamanı kendileri için iyi bir şey yapmaya harcasalar dünya daha güzel bir yer olacak gerçekten.