Friday 13 August 2010

cherish

Önceki gün sabaha karşı Balıkesir'de deprem olduğunu duymamın hiç çaktırmadan beni baya etkilediğini fark ettim dün gece uyumaya çalışırken (bugün o taraflara gidecek olmam yüzünden olabilir). Fena halde uykusu kaçmış kafamda "Deprem olursa nereye saklansam en iyi korunurum, ay o dolap da üstüme düşer kesin, ya ayna kırılıp beni keserse" modu düşünceler dolanıp durdu sürekli. Arka planda da "I'm waiting for the night to fall/ I know that it will save us all" şeklinde bir Depeche Mode şarkısı çalıyordu. "Hangi şarkıydı ya bu" diyerek şarkının devamını getirmeye çalışırken beynim başka bir DM şarkısı olan Damaged People'a atladı:

When I feel the warmth
Of your very soul
I forget I'm cold
And crying
When your lips touch mine
And I lose control
I forget I'm old
And dying.

Sabah gayet her şey yerli yerinde uyanarak mutlu oldum.

Bugün annemin Akçay-Ayvalık tarafındaki yazlığına gidiyoruz. O evin yeri ayrı benim için. 12-13 yaşlarımdaki teenage angst dönemimden itibaren tüm kalp kırıklıklarımdan, aile problemlerimden, moral bozukluklarımdan, iç sıkıntılarımdan, depresyonlarımdan sonra gittiğim yer hep o ev oldu. Bir çok ilki o evde yaşadım, ailemden gizli bir çok şeyi orada keşfettim. Neden bilmiyorum, ama çok huzurlu oluyorum ben o evde. İzmir'den ne kadar içim sıkkın olarak yola çıkmış olursam olayım 3 saatlik yol sonrası oraya ulaştığımda kafamdaki rahatsız edici her şey bana dokunamayacakları bir şekilde bir duvarın arkasında bırakılmış oluyor. Sürekli içimde olan "bir şeyler kaçırıyorum" hissi yok oluyor, boş oturmak beni rahatsız etmez oluyor, yerinde duramayan ve sürekli bir şeylerle meşgul olma ihtiyacı duyan bir insan olarak ben orada huzur buluyorum.

Bana İngilizce'deki en sevdiğim kelimenin ne olduğunu sorsalar agony ya da cherish derdim. Cherish kelimesinin hem kendisini, hem de anlamını çok seviyorum. "I cherish you" cümlesini (ve From Autumn to Ashes şarkısında söylenişini) daha da çok seviyorum. Keşke insanlar bu cümleyi kullanmaktan bu kadar korkmasalar.

Note to self: Joan Jett and the Blackhearts-Fetish dinle.

Tuesday 10 August 2010

oh my god, you look just like shakira, no no, you're catherine zeta

Digiturk'ün kendi kanalları dışında pek televizyon izlemiyorum (tek istisnam haberler). Dolayısıyla normal kanallarda ne olup bittiğinden pek haberim olmuyor. Yazlıkta her kanalın açık olduğu Digiturk kartını getirmeyi unutmuş olduğum için oradaki çok az kanalın açık olduğu kartla yetinmek zorunda kaldım haftasonu. Dizi ve film kanalları kapalıydı. Sıkıntıdan delirmemek için saçma bir Türk kanalı izliyordum ki "Daha konsere aylar olmasına rağmen U2 İstanbul konseri biletleri neredeyse tükendi" gibi bir laf duydum sunucudan. Burada problematik olan bir kaç şey var:

-Konser 6 Eylül'deymiş, daha "aylar" hatta ay bile yok yani. Sunucu hatası

-U2 Türkiye'de bir daha görme şansının olmayabileceği, çok büyük bir hayran kitlesi olan ve "büyük gruplar" kategorisinde sayılan bir grup. Konsere 1 ay bile kalmamış olmasına rağmen biletlerin sadece "neredeyse" tükenmiş olması çok ilginç. Nedense ülkem insanında önceden bilet alma huyu yok, gidip kapıdan alıyor insanlar.

İngiltere'de durum tam tersi. "NME okuyucusu dışında çok az insanın bildiği gruplar" kategorisindeki yerel, yani bir konserini kaçırsanız 3-4 ay sonra yine denk gelebileceğiniz grupların konser biletleri 6 ay falan önce satışa çıkıyor; kapıyı geçtim 2-3 ay önceden bilet bulmak mümkün olmuyor (hatta şu ana kadar kapıda bilet satılan bir konsere gitmedim Londra'da). Eğer biraz da hipster kitlenin benimsediği, ünlenmeye başlamış bir grupsa satışa çıkmasının ardından 15 dakika içinde biletlerin tükendiğine denk gelmişliğim de çok var.

Sonradan hayal kırıklığına uğramamak için bir konsere yarım yıl önceden bilet almanın da dezavantajları var tabii:

1- İnsan aldığı bileti unutuyor, konser tarihine denk gelen programlar yapılıyor, sonra çık o işin içinden çıkabilirsen.

2- 6 ay sonra insan bir gruptan sıkılmış olabiliyor.

3- Benim gibi sosyal bilimler master programlarının dersleri genelde akşam olan bir okulda okuyacak olma ihtimaliniz varsa "Oh fuck, bu konserlerin bazıları derslerime denk gelecek kesin" diye panik yapıyorsunuz.

Özellikle bu unutma işi benim için büyük bir problem (geçen gün Brüksel gezim ve Yeasayer konseri denk gelebilir diye bir anda aklıma geldi, denk gelmediğini görüp rahatlayana kadar "hangisini iptal ederim öyle olursa, ay şimdi otelin de parası ödendi, ama bileti de aldım, napıcam" şeklinde kafayı yedim). Blackberry'nin calendar'ına uyuz olduğumdan yanımda ajanda taşımaya başlamıştım bir ara hatta, böyle aylar sonrasına planlamış olduğum şeyleri yazıyordum. Yarım bıraktığım her şey gibi o da yalan oldu, o yüzden şu ana kadar almış olduğum bilmemkaç ay sonrasının biletlerini buraya yazıyorum.

27 Eylül Ptesi: Placebo, Londra
06 Ekim Çarş: Everything Everything, Londra
14-17 Ekim Perş-Pazar: Brüksel
21 Ekim Perş: Yeasayer, Londra
10 Kasım Çarş: M.I.A., Londra
15 Kasım Ptesi: Marina and the Diamonds, Brighton
1 Aralık Çarş: Vampire Weekend, Brighton

Çarşamba ve Perşembe dersim olmaması dileğiyle.