Saturday, 5 February 2011

it's a very, very mad world

Şu son 24 saat hayatımın en garip günlerindendi. Okuldan sonra eve geldim, 2-3 saatim vardı dışarı çıkma öncesi. Nette biraz zaman öldürdüm, 2 saat falan hazırlandım, evden çıktım akşam 10.30 gibi.

Gece gittiğim parti "Gay kadınlar tarafından gay kadınlar için düzenlendi" şeklinde reklamı yapılan bir fetish club night idi. İçeride erkekler de olacağını biliyordum, malesef Londra'da sadece kadınlar için yapılan fetish event'ler yeterince kar getirmiyor organizatörlere, o yüzden yanında bir kadınla gelen erkekleri de alıyorlar genelde. Gece güzel başladı, dancefloor kısmında arkadaşlarımla takılırken. Daha sonra BDSM ve türevi aktivitelerin gerçekleştiği bölüme gittik. Bir kere odamdan küçüktü. Biri birini kırbaçlarken insan "Ay gözüm çıkacak şimdi" diye korkuyordu falan, o kadar dar bir alandı. Ayrıca bütün olaylar kadın-erkek çiftler arasında gerçekleşiyordu, kadın kadına oynayan (oynamak: BDSM argosunda BDSM içeren aktivitelerde bulunmak i.e. spanking, flogging, needleplay vs.) çift oranı %20 falandı, onların da yarısı ne yaptığını bilmeyen tiplerdi. Hayatında ilk kez bir BDSM ortamına geldiği bariz belli olan, flogger'ı nasıl kullanacağına dair en ufak bir fikri olmadığı 2 metreden belli olan amatörlerdi.

Kadın-erkek çiftlerin o ortama gelmesini kabul edebilirim, ama sadece izleyin bari kardeşim, madem kadınlarla birlikte olan kadınlar için bir gece, bırakın onlar takılsın. Onu geçtim, bari erkek sub/bottom/slave modunda takılsın eğer illa oynamak istiyorsanız. Adı Pussy Control olan, yani femdom (female domination) çağrıştıran bir partide bir kadını tokatlayıp yüzüne tüküren bir erkek görmek insanı fena halde tiksindiriyor. Onu geçtim, partide gördüğüm bütün seks heteroseksüel çiftler arasındaydı. Gerçekten çok tiksindirici. Gay kadınlar için yapılan ve bunu bildiğin bir partide bütün oyun alanını ele geçirmenin, böyle şeyler yapmanın anlamı nedir? Lezbiyenlere erkekliğini kanıtlama çabası mı? Bu bahsettiğim şeylerin kendisinden tiksinmiyorum, ama bu ortamda yapılmalarından tiksindim. Londra'daki fetish scene'in %95'i heteroseksüel çiftlere hitap ediyor çünkü zaten.

Hadi erkekler bunu salak saçma bir ego muhabbeti yüzünden yapıyor diyelim. Kadınlar neden o tipleri yanlarında getiriyorlar böyle bir ortama, sadece izlemekle yetinmeyeceklerini bildikleri halde? Neden onların erkeklik gösterilerine alet oluyorlar? Bu tip kadınlar yüzünden biseksüellik kötü şeyler çağrıştırıyor işte insanlara.

Bir diğer korkunç şey ise dress code'un hiç uygulanmamış olmasıydı. Fetish club'larda acayip sıkı bir dress code olur her zaman; full üniforma (asker, polis vs), deri, pvc, latex, korse, sadece iç çamaşırı vs giymiyorsanız içeri giremezsiniz. Sokakta yürürken mekanı görüp rastgele girmeye karar verenleri, BDSM ile alakası olmayıp sadece merak edenleri elemek içindir bu; kot-tshirt-spor ayakkabı modunda ASLA içeri alınmazsınız. Dün gece kot-tshirt giymiş bir sürü kız gördüm. Hem ortamın görüntü ve havasını bozuyorlar, hem de BDSM ile alakaları olmadığı ve meraktan geldikleri çok bariz. Sanki orası bir hayvanat bahçesiymiş, biz de kafesteki hayvanlar gibi izlenmek isteniyormuşuz gibi. İğrenç işte dediğim gibi.

Genel olarak gecenin amatörlerce düzenlendiği her dakikasında belli oluyordu.

Bundan sonra kesinlikle PC'ye bir daha gitmem, gay erkek ağırlıklı fetish clubları her şekilde bu iğrençliğe tercih ederim. En azından orada erkekler kadınlara dönüp bakmıyor bile, ve herkes giyeceği şeyi haftalar öncesinden ayarlamış, bir çaba sarfetmiş oluyor.

3 gibi mekandan çıktım, eve gitmek için otobüse bindim. 5-10 dakika sonra Victoria'da otobüs durakta durduğunda binen 4-5 tane 20'li yaşlarındaki siyahi erkek fena halde olay çıkardı. Otobüs şoförüyle ne olduğunu duymadığım bir şey yüzünden tartışmaya başladılar. Londra'da otobüslerde şoförün olduğu bölme tamamen camla kaplı oluyor, güvenlik sebebiyle. O camı yumruklamaya, tekmelemeye başladılar, o sırada bağıra çağıra küfrediyorlardı adama. Şoför bölmedeki alarmı çalıştırdı, fena halde kulak tırmalayan ve susmayan bir alarm sesi eşliğinde polisin gelmesini bekliyordu. Ben de salak gibi en önde oturan tek insan olduğumdan o sırada korkudan ölüyordum, bana da bir şey yaparlarsa diye, olay yarım metre ötemde oluyordu çünkü. Neyse, sonunda tipler otobüsten inip durakta bekleyen genç bir kızı saçından tutup sürüklemeye başladılar, kız çığlık atıyordu falan, otobüs şoförü kapıları kapattı o sırada, tipler bunu görünce bu sefer otobüsün camlarını tekmelemeye başladılar, otobüs hareket etti, peşinden koşturup hala tekmeliyorlardı en son. Otobüs şoförü beyaz amca da "Fuckin' niggers!!" diye küfrediyordu kendi kendine. Bu olay olurken de malın teki sigara yakıp içmeye başladı otobüste, yasak olduğunu belirtmeme gerek yok herhalde.

İngiltere'de yaşadığım 3 yıl boyunca ilk kez böyle bir olay gördüm. Olayın gerçekleştiği saati ve otobüsün kayıt numarasını not ettim. Evimin karşısında polis karakolu var. Gidip kızın saçından sürükledikleri için bu tipleri polise bildiresim var, Londra'nın her yeri kamera dolu olduğundan mutlaka bir kameraya yakalanmıştır bu olay. Ayrıca "niggers" gibi fena ırkçı bir kelime kullanan otobüs şoförünü de şikayet edesim var, ama heriflere çok uyuz olduğumdan etmeyeceğim. Otobüste sigara içen gerizekalıyı çoktan şikayet ettim bile, otobüslerin her yerinde kamera olduğundan gayet yakalanıp ceza kesilir kendisine.

Sabah uyandığımda da megafonla birileri bir şeyler bağırıyor, ardından kalabalık bir insan grubu sloganlar atıyordu. İngiltere'de böyle şeylere alışık olmadığımdan bakayım dedim neymiş olay. Bir grup Müslüman yolu kapamış bir tür yürüyüş yapıyorlardı "Allahu ekber, la ilahe illallah" falan çığlıkları eşliğinde. Yer: Londra.


Ne acayip insanlar var dünyada diye her gün diyorum, inanmıyorsunuz.

No comments: