Thursday, 3 February 2011

her name is judy, that's a nice name

Gender is not a noun, but neither is it a set of free floating attributes, for we have seen that the substantive effect of gender is performatively produced and compelled by the regulatory practices of gender coherence. Hence, within the inherited discourse of the metaphysics of substance, gender, proves to be performative - that is, constituting the identity it is purported to be. In this sense, gender is always a doing, though not a doing by a subject who might be said to pre-exist the deed.

Judith Butler - Gender Trouble

Bugün güzel bir gündü. Shoreditch'e gitmem gerekiyordu Judith Butler'ın konuşması öncesi, gitmeden Oxford Street'e uğradım, kendime çok şirin bir Miu Miu gözlük aldım. Miu Miu'nun soluk pembe hediye kutusuna bayılıyorum.

Oradan Amnesty International binasına gittim. Sözlük'te Judith Butler'ın Ankara'ya gelişinde saatlerce kuyruk olduğunu okuduktan sonra o kadar gözüm korktu ki, 1 saat erken oradaydım (bütün gece biletimi evde unutmam, geç kalmam vs. nedeniyle Butler konuşmasını kaçırmamla ilgili kaç kabus gördüğümden bahsetmeyeceğim). Ve okuduğum tüm o entry'lerin aksine benden başka tek bir insan bile yoktu. Salonu düzenleyen görevliler dahi benden sonra geldi.

40 dakika sonra kapılar açıldı, en önde direk Judith'in sandalyesinin önünde yer buldum kendime. 2 saat boyunca Judith Butler'ın 2 metre ötemde oturduğuna inanamıyorum.

Dikkatimi çekenler:

- Geçen hafta hocalarımızdan biri olan Sara Ahmed bölümdeki hocaların tanıtıldığı bir event'te tüm erkek hocalar "Bu Dr. bilmemkim" şeklinde sunulurken kendisinin (tüm o erkek hocalardan daha çok tanınan bir akademisyen olduğu halde) ünvanı ve soyadı kullanılmayarak "Bu da Sara" şeklinde sunulduğundan bahsetmişti. Bugün de aynı şey oldu. Konuşmanın açılışını yapan adam kimsenin adını sanını bilmediği erkek akademisyenden "Dr. Bilmemne" diye bahsederken Judith Butler'dan "Judith" diye bahsedip durdu. Kendisi sinir olmuş mudur bilmiyorum, ama ben şahsen sinir oldum.

- Heyecandan ellerim titriyordu bildiğiniz, o derece fenaydım. Yalnız değilmişim, soru-cevap kısmında soru sorarken "O kadar heyecanlıyım ki, of, bayılıcam sanırım, inanamıyorum karşımda olduğunuza" diyen Rhetoric sınıfımdaki çocuk başta olmak üzere "Aman tanrım, Judith Butler" modunda olan bir sürü insan vardı.

- İçinizde İngilizce olarak JB okuyan varsa eğer, yazım tarzı çok fena derken neden bahsettiğimi biliyorsunuzdur muhtemelen. Upuzun, karmaşık cümlelerle ve gereğinden fazla karmaşık kelimeler kullanarak yazıyor kendisi. Öyle ki, şu anda kim olduğunu hatırlamadığım birileri tarafından en kötü yazan akademisyen seçilmişti. Konuşması yazısına kıyasla çok daha basit, anlaşılır ve kolay. Kulağı yormuyor.

- JB beklediğimden çok daha kısaydı, nedense hep uzun boylu bir kadın olarak hayal etmiştim.

- Sesi de beklediğimden kalındı.

- İlk salona geldiğinde konuşma sırasının kendisine gelmesini beklerken acayip ciddi biri gibi görünüyordu. Konuşmaya başlayınca gördük ki aslında gayet esprili bir insanmış. Sürekli el kol hareketi yapmadan duramayanlardan ayrıca.

- Bir ara 2 saniyeliğine göz göze geldiğimizi burada belirtmeden geçemeyeceğim.

Aslında pişmanlıklardan bahsedecektim ama başka şeyden bahsedemiyorum malesef şu anda. Cumartesiye kaldı pişmanlık konusu.

No comments: