Friday, 14 May 2010

warrior.. princess.. tramp

Yunanistan'ın yeşil pasaporta vizeyi kaldırmasını bekliyordum uzun zamandır, az önce kaldırıldığını öğrendim ve heyecandan konuşmaya çalışırken garip sesler çıkarmak + midenin zıplamaktan bulanması modundayım. Uzun zamandır bu kadar heyecanlanmamıştım. Bu yaz Yunanistan'ın her yerini gezesim var. Özellikle Atina'yı, Peloponnese bölgesini ve adaları fena halde göresim var, bu aralar ne kadar Yunanistan takıntım olduğunu anlatamam. Mitoloji kitapları okuyup Yunan müzikleri dinliyorum sürekli, hatta Yunanca öğrenmeye başladım ama alfabe yüzünden mega zorlanıyorum. Ama şu vize işine çok mutlu oldum, evet. Hep Xena yüzünden bunlar.

be careful of the curse that falls on young lovers


Yarın akşamki Florence and the Machine konserinin heyecanı beni şimdiden sarmış durumda. En sevdiğim Florence videosu olan Cosmic Love'ın official video'su çıkmış. Çok güzel olmuş, şarkının o karanlık havasına çok yakışmış kesinlikle. Ama benim favorim bu versiyonu, kesinlikle izleyin (geçen sene buraya koymuştum bunu).

Aşağıdaki da Dog Days Are Over'ın live videosu.



PS. Dilara sana mail attım.

Thursday, 13 May 2010

it seemed a place for us to dream


Crush and crumble under your defenses
It's not treason, it's no lie
You frame the photograph
I sit on fences
Change of season, love can die

It seemed a place for us to dream


You'd better keep it in check
Or you'll end up a wreck
And you'll never wake up




i wish you'd take my radio to bathe with you, plugged in and ready to fall

Beni üzmüş bir insanın başına kötü bir şey geldiğini öğrendim bugünlerde. Kendi başıma gelse çok sinir olup sarsılacağım bir olay, ama ben onun başına geldiği için mutlu oldum. Bana verdiği zarar onun da başına geldiği için.

Eskiden intikam takıntılı bir insandım, ama son 1-2 yıldır değilim. İnsanlar kendi seçimlerini yapıyorlar, ve malca bir seçim yaptıkları için kin tutmak çok yorucu bir şey. Eminim ki zaten hayatta herkesin hak ettiğini bulduğu bir mekanizma var, o yüzden artık intikam planları yapmayı bıraktım. Bu dediğim insanın başına böyle bir olay gelmesi bana garip bir tatmin hissi verdi, çünkü zamanında bana hiç hak etmediğim bir şekilde davranmıştı.

Siz de sizi kıran ya da size haksızlık eden birine kötü bir şey olunca mutlu oluyor musunuz?

Son 3-4 gündür finallerim yüzünden o kadar az uyuyordum ki bu gece 12 saat uyumuşum. O kadar ölü gibi uyumama rağmen rüya görmeyi de ihmal etmedim ama. Rüyamda bu dediğim insanı gördüm. Özür diliyordu benden, ben de kabul ediyordum, birlikte kahve falan içiyorduk. Neden kabul ettim rüyamda bilmiyorum, normalde cevabım "too little too late" olurdu sanırım. Alkaline Trio'dan Radio gelsin kendisine:

Shaking like a dog shittin' razorblades,
Waking up next to nothing after dreaming of you and me
I'm waking up all alone, waking up so relieved
While you're taking your time with apologies,
I'm making my plans for revenge
Red eyes on orange horizons
If Columbus was wrong I'd drive straight off the edge
I'd drive straight off the edge

I've got a big fat fucking bone to pick with you my darling
In case you haven't heard I'm sick and tired of trying
I wish you would take my radio to bathe with you,
Plugged in and ready to fall

Tuesday, 11 May 2010

a single man, again

A Single Man'e fena takılmış bulunuyorum. Hayatım boyunca bu kadar kendimde özdeşleştirdiğim çok az film oldu. Normalde o kadar yavaş işleyen filmlerden sıkılmama rağmen A Single Man defalarca daha izleyebilirim sırf o renkler için.

Sözlükteki A Single Man başlığına arada bakıyorum. Bugün baktım, şöyle bir entry gördüm:

42. görsellerle ve nefis aforizmalarla süslenmiş ibneli film. böyle bol bol fotografik erkek dudağı zoom, kaslı erkek götüne yakın plan, soluk ışıklı fonda erkek memesi filan, bildiğin görsel şölen yani.

duygusal sahneleri doğrultusunda ibneleri ağlatmayı başarmaya yönelik ısrarcı tutumuyla bildiğin baş yapıt. yahudi katliamına da gönderme yapsaydı seriyi tamamlıycakmış. ferzan'ın kulakları çınlasın.
(
debelendimdeduruldum, 10.05.2010 22:51 ~ 23:12)

Birincisi "ibne" kelimesi gerçekten çok, çok çirkin bir kelime. İnsan homofobik olabilir tabii, ama homofobi utanılası bir şeydir. Gelişememiş bir karakter, ruh ve zihin belirtisidir. Bu kadar rezil bir şeyin (hatta karakterlerindeki bir kusur olan bir şeyin) sanki gurur duyulası bir şeymiş gibi neden reklamını yapıyor insanlar gerçekten anlamıyorum. İçinde tutsa neyse.

Ama asıl olarak konusu hayatının aşkını kaybetmek, ölüm, yas tutmak, acı çekmek olan ve eşcinselliğe dair gösterdiği tek şey 2 saniye süren masum bir öpücük olan bir filmi "ibneli film" olarak tanımlamaya "Pes yani"den başka diyecek şey bulamıyorum. Donald Duck'ın pantolonu yok diye müstehcen olduğunu iddia eden tipler gibi aynen. Ne kadar aklı sikinde düşünüyor bazı insanlar. O kadar şeyin arasında filmin %1'ini bile oluşturmayan bir nokta olan eşcinselliğe takılmak insanların zihinsel kapasitesi hakkında çok şey söylüyor bence.

Sunday, 9 May 2010

this coffee tastes like poopy shit

Bugün Bir Lezbiyene Asla Söylememeniz Gereken 10 Şey başlıklı bir yazı gördüm. Türkiye'de şu ana kadar benden başka kadınlar için lezbiyen yerine gay kelimesini kullanmayı tercih eden birini ya da konuya bu kadar mantıklı yaklaşabilen erkek görmemiş olduğumdan yazının başka bir yerden alınıp Türkçe'ye çevrilmiş olabileceğini düşündüm. Google'da 1 dakikadan kısa süren bir arama sonucu yazının aslını buldum. Tahmin ettiğim gibi kaynak belirtilmeden aynen başka yerden çevrilip copy-paste yapılmış. İnsanlar niye böyle şeyler yapıyorlar bilmiyorum. Ben yazmayı seviyorum çünkü güzel bir şey yazdığımda onu benim yarattığımı bilmek beni mutlu/tatmin ediyor. Başkasının yazdığı bir şeyin altına kendi adını yazdığı için insan kendisiyle neden gurur duyar merak ediyorum; benim için bu mutluluk vermenin tam tersine kendim onu yazacak yeterlilikte olmadığımı gözüme sokar ve kötü hissettirirdi.

"Bu konuya mantıklı yaklaşabilen erkek görmemek"ten kastım ise kendini en eşcinsellere anlayışlı sayan insanların bile aslında eşcinselliği heteroseksüellikle aynı seviyeye koymaması. Türkiye'deyken iyi arkadaşım olarak gördüğüm iki insanın davranışları beni buna iyice inandırdı. Önce hiç beklemediğim bir insandan "Ama senin bu durumun geçici, doğru erkekle tanışmamışsındır ondandır" şeklinde bir tepki aldım, yüzümdeki WTF?! ifadesinden başka verecek cevap bulamadım. Bundan 1-2 gün sonra da birkaç arkadaşımla otururken ve herkes ilk aşkını anlatırken ben de anlattığımda "Ama seninki aynı şey değil" tepkisi aldım. Hoşlandığım bir erkekten, eski erkek arkadaşımdan vs. bahsedecek olsam ilgiyle dinleyecek olan kalabalık bir kadından bahsettiğimde susup sanki ben hiç konuşmamışım gibi başka bir konuya atlıyordu. Nedense sevgilimin bacaklarının arasında bir penis olmaması benim onunla olan ilişkimi, kendimi tanımlama şeklimi, ona duyduğum aşkı ve ayrıldığımızda yıllarca üstümden atamamış olduğum depresyonu geçersiz yapıyor galiba.

There's this illusion that homosexuals have sex and heterosexuals fall in love. That's completely untrue. Everybody wants to be loved. ~Boy George

Saturday, 8 May 2010

slipping through my fingers, and into another's


Normalde dün gece olması gereken La Roux konseri bu akşama ertelenmişti. Sınavlarım ve genel olarak Londra'ya olan 2 saatlik tren yolculuğuna üşenmem nedeniyle biletimi satsam mı diye düşünüyordum. Sonuç olarak biraz daha fazla para verip hızlı trenle (1 saat) gitmeye karar verdim. Hem bundan sonra 1 hafta hiç boş zamanım olmayacak hem de La Roux'nun Elly'nin evine 10 dakika uzaklıkta Brixton Academy'de vereceği konserin daha bir özel olacağına dair bir inanışım var.

Setlist önceki konserlerde böyleymiş:

Tigerlily
Quicksand
I'm Not Your Toy
Growing Pains
Saviour
As If By Magic
Cover My Eyes
Colourless Colour
Under My Thumb (Rolling Stones cover)
In For The Kill
Bulletproof
Fascination

Friday, 7 May 2010

as far as i'm concerned, being any gender is a drag

Barcelonalı 2 erkek futbolcunun sevgili olması haberine büyük ihtimalle denk gelmişsinizdir. Her gün internetten bir sürü İngiliz gazetesinin haberlerine göz atıyorum, burada hiç bir şekilde bahsedilmeyen bu olay Türk basınında "şok haber" şeklinde geniş yer bulmuş (Türk milletindeki cinselliğe olan aşırı merakın sebebi nedir bilmiyorum, insanlar cinselliklerini istedikleri gibi yaşayamadığı ve bastırmak zorunda kaldığı için olsa gerek).

Haberin Ekşi Sözlük'teki başlığına daha gününde 3 sayfa şey yazılması da bunun bir yansıması herhalde. Yazılanları okudum, 60'a yakın entry arasında "Adamların özel hayatı, bizi ilgilendirmez" konseptli aklı başında maksimum 3 tane entry vardı. Geri kalanı ya "vay ibneler" şeklinde, ya "Fotoğrafta kesin sevgili olduklarını belirten bir şey yok" kıvamında ya da salak eşcinsel şakalarından oluşmaktaydı. İlk ve son zihniyetteki insanlar hakkındaki düşüncelerimi zaten artık biliyor olmalısınız, o yüzden bir daha bahsetmiyorum. Ama "Bence sevgili değiller, basın uydurmuş"çular beni gerçekten Türk toplumunun sosyolojik yapısı üzerine düşüncelere yöneltti.

Basının gerçekten bazen birbirinden alakasız şeyler uydurduğunun farkındayım. Ama fotoğrafı Google'dan bulduğunuzda göreceksiniz ki gayet tartışma sonrası barışan bir çift objektife yakalanmış. "Arkadaştırlar, basın abartmış" gibi bir şey yok yani bariz. Özellikle dikkatimi çeken 2 entry vardı, "Adamlar arkadaşça yakın duruyor olabilirler, biz Türk milleti olarak bu tür şeylere yatkınız, erkeklerimiz sarılıyor falan, bu bakış açısına göre baksak bizden bir tane erkek çıkmaz" şeklinde. Birincisi bu inkarın nedeni nedir? Eşcinselleri görmezden gelmek onların olmadığı anlamına gelmiyor ama insanlar buna inandırmaya çalışıyorlar nedense kendilerini. Erkeklerdeki gay erkeklere olan nefretin kaynağını gerçekten merak ediyorum; dışa vurulamamış bir eşcinsellik nedeniyle açık bir şekilde gay olanlara homofobik yaklaşmak olduğunu düşünüyordum önce. Ama sonra "Adamın am mı göt mü siktiği ne fark eder" şeklinde bir entry görünce fark ettim ki bu "sikilen" tarafın aşağı görülmesinden kaynaklanıyor. Kadın da o yüzden aşağılanıyor, "sikmek" yerine "sikilme"yi tercih eden erkek de, gay erkeğin "sikme" ayrıcalığından vazgeçme olasılığı "erkekliğe", erkek egemenliğe, ve dolayısıyla tanımadığı hetero herifin tekinin "erkekliğine" bir darbe gibi algılanıyor çünkü bu zihniyet tarafından. "Böyle bakarsak bizden bir tane erkek çıkmaz"ın da kaynağı bu yani. Çok komik. "Erkek" anlayışı ne insanların acaba?

Thursday, 6 May 2010

love bbm


Bugün İngiltere'de ulusal seçimler yapılıyor. Benim için sıradan bir gün, ama hava mükemmel. Son 3 gündür hava sürekli güneşli hatta, umarım böyle devam eder.

Blackberry Messenger reklamına bayılıyorum fazlasıyla. Sloganı hoşuma gidiyor. BBM kadar süper az şey var hayatta, herkesin Blackberry'si olsun ve canım sıkıldıkça BBM'de saçma sapan şeylerden bahsedelim istiyorum. BBM kullanan var mı?
Sınavlarım bittikten sonra bir yere gidesim var. Neresi olduğu umrumda değil, sadece 2 günlüğüne bir yere gitmek istiyorum. Helsinki ve Manchester'a baktım; Helsinki'ye uçak biletleri garip şekilde pahalı (yaz günü kim tatile Finlandiya'ya gider bilmiyorum), Manchester'a ise 8 saatlik bir otobüs yolculuğu yapmaya üşendim. Ama 38 poundluk (Manchester'dan daha ucuz) otobüs biletlerine denk gelince belki Amsterdam'a giderim diye düşünmeye başladım. Yine de tek başıma gitmek ve 12 saatlik otobüs yolculuğu gözümde büyüyor. Gitsem mi emin değilim.

Salı günü finallerim başlıyor.

Tuesday, 4 May 2010

t-e-n-d-e-r-o-n-i

Bloc Party vokali Kele Okereke'nin solo albümünün ilk single'ı Tenderoni bugünlerdeki takıntı şarkım oldu, sonunda Yeasayer bağımlılığımın yerini alma potansiyeli var sanırım.

Gece 2.30'ta yatıp sabah telefonumun saatine bakınca 10.30 görerek uyandım. Laptopumu açtıktan sonra fark ettim ki saat aslında 8.30'muş ve ben telefon saatimi İngiltere'ye ayarlamayı unutmuşum. Ama kötü değil, çünkü geç uyanmak artık günü harcamak gibi geliyor, 10.30 bile geç. Eskiden okul olmayan günlerde 2'ye kadar uyuduğum düşünülürse güzel bir gelişme bu.

Haftaya finallerim başlıyor olduğundan, yani bu Cumartesi geceki La Roux ve haftaya Cumartesi olan Florence + the Machine konseri dışında Mayıs sonuna kadar dışarı çıkamayacağımı bildiğimden dışarı çıkabilmek için son fırsatımın bu akşam olduğuna karar vermiştim. Normalde pek çıkasım yok, ama hem dediğim gibi uzun süre çıkamayacağım, hem de hava bugün güneşli (gerçi İngiltere'de gayet güneşli olup yarım saat sonra buz gibi ve yağmurlu olabiliyor hava), yani what the hell diyerek çıkmaya karar verdim. Sarah'yla Wotever'a gideceğim Londra'da. Evde oturup kendimi gerçek olamayacak kadar kusursuz aşk hikayelerine veresim geliyor ama o hikayelerde insanlar hayatlarının aşkıyla/arkadaşıyla tanışmak için dışarı çıkıyorlar değil mi? Evde oturmuyorlar boş boş. Dışarı çıkmak gerek o yüzden.

Been running with the rude boys
For much too much too long
You think you are one of them
Every time that we kiss
It seems you are holding back
Don't be so quick to pull away
Away,away,away,away

I know you're thinking murder
Driving in your father's car
I will not let you disappear
Not your fault
Not your problem
Not one to apologize
If you want tough, I'll give you tough!