Wednesday, 2 July 2008

valiente

Listen to the words of the Great Mother, Who of old was called Artemis, Astarte, Dione, Melusine, Aphrodite, Cerridwen, Diana, Arionrhod, Brigid, and by many other names:

Whenever you have need of anything, once a month, and better it be when the moon is full, you shall assemble in some secret place and adore the spirit of Me Who is Queen of all the Wise.

You shall be free from slavery, and as a sign that you be free you shall be naked in your rites.

Sing, feast, dance, make music and love, all in My Presence, for Mine is the ecstasy of the spirit and Mine also is joy on earth.

For My law is love is unto all beings. Mine is the secret that opens the door of youth, and Mine is the cup of wine of life that is the cauldron of Cerridwen, that is the holy grail of immortality.

I give the knowledge of the spirit eternal, and beyond death I give peace and freedom and reunion with those that have gone before.

Nor do I demand aught of sacrifice, for behold, I am the Mother of all things and My love is poured out upon the earth.

Hear the words of the Star Goddess, the dust of Whose feet are the hosts of Heaven, whose body encircles the universe:

I Who am the beauty of the green earth and the white moon among the stars and the mysteries of the waters,

I call upon your soul to arise and come unto me.

For I am the soul of nature that gives life to the universe.

From Me all things proceed and unto Me they must return.

Let My worship be in the heart that rejoices, for behold, all acts of love and pleasure are My rituals.

Let there be beauty and strength, power and compassion, honor and humility, mirth and reverence within you.

And you who seek to know Me, know that the seeking and yearning will avail you not, unless you know the Mystery: for if that which you seek, you find not within yourself, you will never find it without.

For behold, I have been with you from the beginning, and I am That which is attained at the end of desire.

Sunday, 29 June 2008

Homophobia - that's SO last millennium


Bugün 2008 Onur Yürüyüşü yapıldıı!!




Friday, 27 June 2008

aristocats

Bugün Göztepe Kliniği'ne gidip bir adet yavru kedi evlat edindim. Leopar desenli olan minik kediciğim eve geldiğimiz andan beri aralıksız mırıldanıyor, tam bir sevgi bağımlısı kendisi. Aslında simsiyah ve yeşil gözlü olan Şokola adlı bir kediyi almak için gitmiştim oraya ama odaya girdiğim anda bu minik üstüme atlayıp o andan itibaren yanıma yaklaşmak isteyen her türlü kediyi tıslayarak uzaklaştırdı. Ben de onu orada bırakıp gidemeyeceğime karar verip eve getirdim. Annemle "Anne ben bir kedi daha aldımmm" şeklinde bir telefon konuşması yaptıktan 10 dakika sonra annem seni-de-o-hayvanı-da-kapıdan-içeri-sokmam modundan ayyy-canım-benim-ne-güzel-ikisi-beraber-oynarlar ruh haline geçmişti. Şaşırtıcı derecede kabullendi durumu yani. Kedicik ise hala dibimden ayrılmıyor ve ona 10 saniye dokunmasam ağlamaya başlıyor. Çok fena sevgi böceği. Adı Simba mı olsun yoksa Mocha mı, kararsızım.

Tuesday, 24 June 2008

why can't i grow wings?

Brandtson-Still Life'ın sözlerini hayatımın özeti ilan ediyorum.

woke up slow this morning to quiet walls and a sunlight flood. Evet her sabah tek başıma uyanıyorum, bu sıcak ve güneşli ötesi havada depresif ve hayattan bezmiş hissedebilmek de yetenek istiyor bence, ben artık buna inandım.
this place it seems so empty. Çoğu zaman fiziksel olarak yalnız olmamın yanı sıra, en kalabalık ortamda deli gibi dans edip eğleniyorken bile aslında iPod'umdaki depresyon playlistimi dinleyip tek başıma eve dönerken ne kadar yalnız hissedeceğimi ve büyük olasılıkla ağlayacağımı biliyor olurum her zaman.

and everything except for this wait has left me. Hayatımın son 6 yılını yaşamak yerine geleceği kesin bile olmayan birini bekleyerek geçirmiş olduğumu düşündükçe kendimi tokatlamak istiyorum ki aklım yerine gelsin.
try not to dwell on this time.
how long can it last?
Buraya bunları yazıyorum ama değişecek mi bu durum? Hayır, ben yine önümüzdeki uzun yıllar boyunca aynı yerde bekliyor olacağım. Ve evet, bu soruyu çok sordum kendime. Daha ne kadar beklemem gerek, yeterince üzülmedim mi?

hold your breath and close your eyes. Sakin ve huzurlu olabilsem keşke.
the pain will pass. Yaa tabi, inşallah.
try to rise above the distance of all that you want
and soon you'll know the why.
Malesef neden böyle olduğuna dair en ufak fikrim yok en çok yaptığım şey bu konuda düşünmek, düşünmek ve daha fazla düşünmek olmasına rağmen.

why and for what.
for the sake of a love like no other.
Evet zaten bu kadar şeyden sonra hala ısrarla kendimi tamamen ortaya koyarak ve vulnerable konumda bırakarak umudumu kaybetmememin tek bahanesi bu. A love like no other.
for something we've never known.
for the hope of another chance at happiness.
we forsake.
i've watched the colors fade where windows cast their shape.
the same way i have changed in the light of these dark days.
i believe in happiness and in love that never fails
but the longer i wait here the more they just seem like a fairy tale.
i need you to save me.
you seem beyond a stones throw.
helpless hands tied.
i try but this garden's overgrown on the inside.
try to rise above the distance of all that i want and remember the why.
why and for what


Evet, işte böyle. Hayatımı böyle bir beklenti üzerine kurmam kimsenin anlayamadığı birşey ama elimde değil malesef. Ya bende ya da dünyanın geri kalanında bir yanlışlık olmalı. Çocuğumu da aslan burcu yapacağım.

I believe in happiness and in love that never fails, but the longer I wait here the more they just seem like a fairy tale. I need you to save me. Kendimi 2 cümleyle özetleyecek olsam bunları seçerdim.

Sunday, 22 June 2008

all the people i love are drunk

Dün Efes One Love'daydım. Bedük çok eğlenceliydi ama Yelle günün en çok dans ettireni oldu. Hot Chip'te ön tarafa gitmeye karar verdik, Fular'ın arkasında bulduk kendimizi birden. Çok eğlendik, Crap Kraft Dinner'ı oha çaldılar evet. Tahmin edilebileceği gibi Over and Over ve Ready for the Floor'da preslendik, canımız çıktı, yine de boğazımızın son kapasitesine kadar bağırdık sevgili okuyucular.

Peki Fular kimdir? Geçen gün The Pub'da gördüğüm ve Fred Perry'si nedeniyle dikkatimi çekmiş olan Fular'ı dün önce Taksim'deki shuttle sırasında, sonra da festivalde nereye gitsem orada gördüm. Her gün aynı şeyleri giyiyor galiba kendisi. Bu sıcakta asla fular takmayacağımı -hatta hiç bir hava koşulunda takmayacağımı-; poşu, fular ve Wayfarer gibi ülkemizin disco çılgını gençliğine 1 yıl gecikmeli gelen trendlere uyuz olduğumu; şu anki kilomdan 20 kilo fazla olsam asla ama asla üzerimde XS'miş gibi duran yapışık ötesi bir Fred Perry ile ortalarda gezmeyeceğimi belirtmek istedim.

Erkeklere gelince de, skinny jean ve Fred Perry'den daha yaratıcı birşeylerle gelin artık sevgili trendy indie boy'lar. Gerçekten.

Hot Chip is the hottest chip of it all !!

Hande Yener ve Kemal Doğulu yanımızda duruyorlardı, Handecim o saç rengin olmamış. Değiştir. Kemal de dansetmeyi öğrensin.

Bu arada Kemal ve Sarp çok sıcak dakikalar geçirip bakışlarıyla birbirlerini soydular. Çınar da Hakan Balta'ya boş olmadığını açıkladı. Ayrıca Çınar ve Sarp'ın gay anlarını ilerleyen günlerde fotoğraflarla kanıtlayacağız. Tüm dedikoduları sıcağı sıcağına aktarıyoruz.

Not: Çınar ve Balta kelimelerinin arasındaki uyuma dikkat.

Thursday, 19 June 2008

love bites my neck, love breaks my heart.

Just one look into your eyes
One look and I'm crying
Cause you're so beautiful

Just one kiss and I'm alive
One kiss and I'm ready to die
Cause you're so beautiful

Just one touch and I'm on fire
One touch and I'm crying
Cause you're so beautiful

Just one smile and I'm wild
One smile and I'm ready to die
Cause you're so beautiful

Oh and you're so beautiful
My darling
Oh you're so beautiful
You're so beautiful
Oh my baby
You're so beautiful
And you're so beautiful
Oh my darling
Oh my baby
You're so beautiful...

HIM şarkıları, aşk acısı, kalp kırmak, depresyon ve insanları hayalkırıklığına uğratmak yasaklansın. Lütfen. "A" gelsin bi de.

razorblade romance

No I won't surrender at any cost
You're something so sweet and tender from my heart

Yes I've done my evil, I've done my good
Just believe me honey, I won't let go of you

You are the one
And there's no regret at all

We've had our share of misfortunes, we've had our blues
And God is not on our side, yes it's true
But you keep forgetting, baby, the beauty of us two
There is no one who can take that away from me and you


Kahve falı baktırdım dün. Kafam karıştı şimdi. "A" kim??

Monday, 16 June 2008

i'd break the back of love for you

Geçen hafta dışarı çıkıp 2 aylık asgari ücret kadar bir para harcadıktan sonra bugün de kendimi tutamayıp yine alışverişe gittim. Mudo'da bir aylık maaş daha harcadım, Çarşamba günü de Vakkorama'ya gidip bu ayın son alışverişini yapmayı planlıyorum. Yani umarım öyle olur yoksa yakında gecekonduya taşınmamız gerekecek bu gidişle.

Kahverengi boya aldım; Cuma günü doğal, kahve ve bronz bir şekilde İstanbul'a dönmeyi planlıyorum. 6 yıldır saçlarım kahverengi olmamıştı, biraz korkuyorum.

Bugünlerde pek bir mutlu, pek bir iyimserim. Nette çok daha az zaman geçiriyorum, bu yüzden olabilir. Ruh halim neredeyse 2 yıldır bu kadar iyi olmamıştı. Umarım geçici olmaz.

Detox çılgınlığı içindeyim, hiç yemek yemeyip günde 2 kez bulabildiğim her türlü yeşil sebzeyi blender'da karıştırıp onun suyunu içiyorum. Tadı iğrenç, ama zaten herşeyin kötü bir yönü vardır mutlaka. Sonucu merak ediyorum.

Hayatta İzmir havası, güneş ve alışveriş üçlüsünün halledemeyeceği sorun yok galiba.

Benden kaçan depresyonum kediye girdi sanırım, hayvancağız 1 haftadır zavallı bir modda geziniyor. Gezinmiyor bile hatta, uyuyor hep.

Efes One Love'da The Long Blondes iptal olmuş galiba, haberin kaynağı Reset'miş. O zaman inanmam ben. Zaten Radar'da izlemiştim onları, iptal olsa da pek üzülmem.

Placebo-Post Blue söyledim bugün bütün gün. Tam mutluluğuma yakışır bir şarkı zaten.

it's in the water baby, it's in the pills that pick you up
it's in the water baby, it's in the special way we fuck
it's in the water baby, it's in your family tree
it's in the water baby, it's between you and me

bite the hand that feeds
tap the vein that bleeds
down on my bended knees
i'd break the back of love for you

Saturday, 14 June 2008

my pretty little angel

Annemin belki gazete okuma alışkanlığı kazanırım diye ısrarla her gün koltuğun yanına bıraktığı gazeteye nedense bugün bakasım geldi. Cumartesi ekinin kapağını elime aldığım anda gördüğüm ve daha sonradan Selma Ergeç olduğunu öğrendiğim kadının fotoğrafını görünce oha'dan başka diyecek şey bulamayıp ilerleyen 4-5 saat boyunca birkaç dakikada bir gazeteyi tekrar elime alıp fotoğrafa bakmak için çok güçlü bir dürtü hissettim nedense. Bakır rengi saç, beyaz ten ve çil takıntısına sahip birisi olarak bir de gözlerindeki masum ve hüzünlü bakışları görünce yıldırım platonik aşk beslemeye başladım galiba kendisine. Gidip "Neyin var, neden üzgünsün?" diye sorup sarılmak istedim birden. Of, fena.




Bir de puzzle aldım bugün, saatlerdir onunla uğraşıyorum. Puzzle süper birşey.

Thursday, 12 June 2008

yeter lan artık manifestosu

Still, every day I'm forced to add another name to the list of people that piss me off. Actually, make it two. Sanırım insanların doğasında var bu, orospu çocukluğu yapmadan duramıyorlar.

Daha önce de binlerce kez yazmış olduğum gibi arkamdan konuşan eziklerden tiksiniyorum, laf taşıyıp kimden duyduğunu söylemeyenlerden daha çok tiksiniyorum.

Umursamaz görünmeyi cool sanan özgüvensizlerin minik sanal dünyalarından gerçek hayata adım attıklarında yiyecekleri tokadı düşündükçe onlara acıyorum.

Arkadaş seçimlerimdeki özenli başarısızlığım her gün beni daha da şaşırtıyor. Ne kadar sorunlu, gereksiz ya da mal insan varsa hepsini kendime çekme eğilimim inanılmaz büyük.

Deniz'le ilgili hata yaptığımı biliyorum, ama yeterince özür dilediğimi ve onun abarttığını düşünüyorum artık. Hatta fazlasıyla özür dilemiş olduğumdan eminim.

Kimseye bir kötülük yapmıyorum, kimsenin dedikodusunu bile yapmıyorum hatta, o kadar kendi halimde bir insanım son 1 yıldır. Neden hala insanlar arkamdan konuşma gereği duyuyorlar anlamıyorum, o kadar mı sahip olmak isteyip olamadığınız herşeye sahip ve önemli bir insanım? Celebrity gibi hissettiriyorsunuz bana.

Benimle ilgili pek önemli yorumlarınızı ya da yaptığımı iddia ettiğiniz şeyleri oldukça bol olduğunu düşündüğüm zamanınızı geçirmek/kendinizi önemli hissetmek/beni kırmak/arkadaşlarınız arasındaki popülerliğinizi artırmak ya da herhangi bir nedenle arkamdan ona buna anlatmak yerine, bir dahakinde lütfen Myspace, Facebook, msn ya da türevi yollardan bana ulaşarak yüzüme belirtin. Ukalalık gibi gelmesin ama yıllardır içinde bulunduğum her türlü ortamda o ya da bu sebepten bir şekilde dikkat çeken birisi oldum, hakkımda o engin yaratıcılığınızı ve vaktinizi kullanarak edebileceğiniz her türlü lafı zaten mutlaka önceden duymuşumdur ve şu ana kadar hakkımda konuşan, kimliğini bildiğim yaklaşık 50 kişiden tek bir tanesinin bile -gerçi bir tane vardı, teşekkür ediyoruz Erhan'a- o lafları yüzüme söylemeyi götü yemedi. Bari bir farkınız olsun, ilk olun, adam olun, beni ilgilendiren düşüncelerinizi direk bana söyleyin. Karşılığını almaktan korktuğunuz lafları ise hiç etmeyin en iyisi.