Thursday, 20 May 2010

xoxo gossip girl


2-3 hafta önce NME'ye verdiği röportajda "İngiliz bir süpermodelle ilişkim oldu" şeklinde bir laf etmişti Courtney Love. "Süpermodel" denebilecek tek İngiliz kadın Kate Moss olduğundan bahsettiğinin o olduğu sonucuna varmıştım. Courtney Love duramamış ve tahminlerimi doğrulayarak ilişkisi olduğu İngiliz modelin Kate Moss olduğunu açıklamış.

Lindsay Lohan'in de yeni bir kız arkadaşı var sanırım. Indrani diye bir fotoğrafçıymış yeni "gizli" kız arkadaş. Gerçekten etkileyici bir kadın, evet, ama "Daha önce hiç bir kadınla birlikte olmadım ama ondan çok etkilendim" türü muhabbetlerden hazzetmiyorum. Bi-curious kadınlar = loads of drama.

Wednesday, 19 May 2010

sorry, you were out

Uzun zamandır almak istediğim çantalardan biri olan yeşil Luella Baby Anouk geçenlerde gayet beklenmedik bir şekilde karşıma çıktı. Son birkaç gündür çantanın gelmesini bekliyorum, ama bugünlerde Royal Mail'e fena halde uyuzum ve çantamın elime geçmesi biraz daha sürecek gibi görünüyor.

Haziran'da gideceğim The L Word convention'ı L7'da dizi cast'ına herkesin bir şey imzalatma hakkı var, ama official olması gerekiyor. O yüzden zaten izlemiş olduğum ve Lisa'da olduğu halde yine de imzalatmak için kendi The L Word dvd'lerimi almaya karar verdim. Amazon'dan sipariş verdiğim dvdler Cumartesi gelmişler sabahın 10'unda, ama ben doğal olarak uyuyor olduğum için kapıya vurulmasını duymadığımı varsayarak Royal Mail'den bugün yeniden getirmelerini istedim. Bugün bütün gün postacıyı kulağım kapıda bekledikten sonra kapıdaki mektup boşluğundan bir şey düştüğünü duydum ve gidip baktım ki bir adet Sorry You Were Out kartı duruyor yerde. Postacı kapıya vurmaya zahmet etmemiş bile yani. Bazen paketleri yanlarında taşımamak için o kartları bıraktıklarını okumuştum bir yerlerde, gerçekten doğru sanırım çünkü bu olay 3. başıma geliyor bu sene. Royal Mail'e "Bu ne biçim rezillik" konseptli bir email attım, ona cevap bekliyorum (genelde "Çok çok üzgünüz böyle bi problem yaşadığınız için, araştırıcaz" modu cevaplar veriyorlar). Cuma gününe yine redelivery ayarladım, aynı şeyi 3. kez getiriyorlar mı bilmiyorum ama eğer Cuma gelmezse sayfalar uzunluğunda bir şikayet maili atmayı planlıyorum. Uyuz postacı.

Tuesday, 18 May 2010

dyke karma works in mysterious ways

The L Word'deki Our Chart'ı biliyorsunuzdur büyük ihtimalle (bilmiyorsanız da Our Chart lezbiyen dünyasının ne kadar küçük olduğunu gösteren bir chart). Türkiye'de bir Our Chart yaratılsa, kimin kiminle birlikte olduğu açıkça görülebilse eminim dizidekinin benzeri bir tablo çıkardı ortaya. Eski sevgililerimin benden önceki sevgilileriyle birlikte olmak ya da hiç alakam olmayan, ülkenin öbür ucundaki insanların bile tanıdığım biriyle aralarında bir şey olması nedeniyle adını/yüzünü biliyor olmam gayet sık karşıma çıkan olaylar. Dün gece de bir arkadaşımla konuşuyordum, hem şu anki hem de bir önceki kız arkadaşıyla birlikte olan ve ikisini de delirtmiş olan bir kızdan bahsediyordu bana. Sonra "aa ben bu kızı Facebook'tan biliyorum" oldum ben de. Şimdi de okuduğum bir kitapta aşağıdaki paragrafı gördüm ve dedim ki, evet, I just have to write about life in the dyke world today.

"Originally I’d rented the condo with Liz. She worked as a dental hygienist and we were introduced through a mutual friend. After the first month of dating, we’d made the bad decision to move in together. A month later, I’d come to the conclusion that Liz and I had nothing in common, except that if we broke up, we’d both be single lesbians. This fact, along with our healthy sex drives, meant that we broke up several times and always made up after. We were better lovers than friends and finally figured that out. We stuck it out until our living situation got too complicated. She had issues about monogamy—mainly, she didn’t do it. I grew tired of the string of women that passed through our living room and asked Liz to leave. A big fight followed. Finally she moved in with another girlfriend. Her new girlfriend’s name was Cheryl. Cheryl worked as a go-go dancer. I had no idea that a month later I’d be dating the same go-go dancer. Dyke karma worked in mysterious ways."

Ve Google sağolsun şu an fark ettim ki bu anlatmak istediğim şey şu post'ta başkası tarafından gayet süper bir şekilde ifade edilmiş.

Sunday, 16 May 2010

hello, i'm an MJ addict

Bir forumda designer çantalarla ilgili bir topic'te birisinin "orijinal marka çanta alanlara çok gülüyorum" modu bir post'una "neden" demem üzerine "kendisi üç kuruş etmeyen insanlar marka bişeyler giyince kendilerini bir bok sanıyorlar, ben bazıları gibi kim ne giyiyor diye kıçındaki etikete bakan biri olmadığımdan bu takıntıları bana komik geliyor" şeklinde bir cevap aldım.

Benim insanlarla ilgili ilk baktığım şey genelde ne giydikleridir. Moda blogu sahibi bir insan olarak insanların "kıçındaki etikete" dikkat etmeyen biri olmam saçma olur. Marka takıntım var mı? Evet, fazlasıyla var. Bazen aylarca para biriktirip o kalp atışlarımı hızlandıran kusursuz çantayı heyecanla aradıktan sonra sonunda bulup aldığımda hissettiğim tatmini bana hayatta başka hiç bir şey vermiyor. Commodity fetishist miyim? Gayet öyleyim.

Commodity fetishism denen olayı geçenlerde sınavlarımdan birindeki kültür endüstrisi sorusu için çalışıyordum, bu marka takıntısı denen şey oluyor kısacası, bir eşyayı fetiş objesi haline getirmek, insanların sahip oldukları şeyler üzerinden kendini tanımlaması, üstün görmesi vs. Ama bu olay her yerde. Bu "anti-designer çantacılık" da marka takıntısından farklı değil, anti tavır yüzünden kendini üstün görmekten ibaret. Parası var diye kendini bir şey sanan insanların ben de hastası değilim, ama tanımadığı insanı "kendisi üç beş kuruş etmez" kategorisine sokmak da parası var diye kendini üstün görmek kadar dar görüşlü ve sabit bir düşünce. İnsanın parası varsa onu istediği şeye harcamasında bir sakınca görmüyorum. Eminim bu "anti" insanlar da o çantaları alacak paraları olsa gayet alırlardı. Adım gibi eminim bundan. Kedi-ciğer meselesi gibi geliyor o yüzden bana bu tür şeyler.

Friday, 14 May 2010

warrior.. princess.. tramp

Yunanistan'ın yeşil pasaporta vizeyi kaldırmasını bekliyordum uzun zamandır, az önce kaldırıldığını öğrendim ve heyecandan konuşmaya çalışırken garip sesler çıkarmak + midenin zıplamaktan bulanması modundayım. Uzun zamandır bu kadar heyecanlanmamıştım. Bu yaz Yunanistan'ın her yerini gezesim var. Özellikle Atina'yı, Peloponnese bölgesini ve adaları fena halde göresim var, bu aralar ne kadar Yunanistan takıntım olduğunu anlatamam. Mitoloji kitapları okuyup Yunan müzikleri dinliyorum sürekli, hatta Yunanca öğrenmeye başladım ama alfabe yüzünden mega zorlanıyorum. Ama şu vize işine çok mutlu oldum, evet. Hep Xena yüzünden bunlar.

be careful of the curse that falls on young lovers


Yarın akşamki Florence and the Machine konserinin heyecanı beni şimdiden sarmış durumda. En sevdiğim Florence videosu olan Cosmic Love'ın official video'su çıkmış. Çok güzel olmuş, şarkının o karanlık havasına çok yakışmış kesinlikle. Ama benim favorim bu versiyonu, kesinlikle izleyin (geçen sene buraya koymuştum bunu).

Aşağıdaki da Dog Days Are Over'ın live videosu.



PS. Dilara sana mail attım.

Thursday, 13 May 2010

it seemed a place for us to dream


Crush and crumble under your defenses
It's not treason, it's no lie
You frame the photograph
I sit on fences
Change of season, love can die

It seemed a place for us to dream


You'd better keep it in check
Or you'll end up a wreck
And you'll never wake up




i wish you'd take my radio to bathe with you, plugged in and ready to fall

Beni üzmüş bir insanın başına kötü bir şey geldiğini öğrendim bugünlerde. Kendi başıma gelse çok sinir olup sarsılacağım bir olay, ama ben onun başına geldiği için mutlu oldum. Bana verdiği zarar onun da başına geldiği için.

Eskiden intikam takıntılı bir insandım, ama son 1-2 yıldır değilim. İnsanlar kendi seçimlerini yapıyorlar, ve malca bir seçim yaptıkları için kin tutmak çok yorucu bir şey. Eminim ki zaten hayatta herkesin hak ettiğini bulduğu bir mekanizma var, o yüzden artık intikam planları yapmayı bıraktım. Bu dediğim insanın başına böyle bir olay gelmesi bana garip bir tatmin hissi verdi, çünkü zamanında bana hiç hak etmediğim bir şekilde davranmıştı.

Siz de sizi kıran ya da size haksızlık eden birine kötü bir şey olunca mutlu oluyor musunuz?

Son 3-4 gündür finallerim yüzünden o kadar az uyuyordum ki bu gece 12 saat uyumuşum. O kadar ölü gibi uyumama rağmen rüya görmeyi de ihmal etmedim ama. Rüyamda bu dediğim insanı gördüm. Özür diliyordu benden, ben de kabul ediyordum, birlikte kahve falan içiyorduk. Neden kabul ettim rüyamda bilmiyorum, normalde cevabım "too little too late" olurdu sanırım. Alkaline Trio'dan Radio gelsin kendisine:

Shaking like a dog shittin' razorblades,
Waking up next to nothing after dreaming of you and me
I'm waking up all alone, waking up so relieved
While you're taking your time with apologies,
I'm making my plans for revenge
Red eyes on orange horizons
If Columbus was wrong I'd drive straight off the edge
I'd drive straight off the edge

I've got a big fat fucking bone to pick with you my darling
In case you haven't heard I'm sick and tired of trying
I wish you would take my radio to bathe with you,
Plugged in and ready to fall

Tuesday, 11 May 2010

a single man, again

A Single Man'e fena takılmış bulunuyorum. Hayatım boyunca bu kadar kendimde özdeşleştirdiğim çok az film oldu. Normalde o kadar yavaş işleyen filmlerden sıkılmama rağmen A Single Man defalarca daha izleyebilirim sırf o renkler için.

Sözlükteki A Single Man başlığına arada bakıyorum. Bugün baktım, şöyle bir entry gördüm:

42. görsellerle ve nefis aforizmalarla süslenmiş ibneli film. böyle bol bol fotografik erkek dudağı zoom, kaslı erkek götüne yakın plan, soluk ışıklı fonda erkek memesi filan, bildiğin görsel şölen yani.

duygusal sahneleri doğrultusunda ibneleri ağlatmayı başarmaya yönelik ısrarcı tutumuyla bildiğin baş yapıt. yahudi katliamına da gönderme yapsaydı seriyi tamamlıycakmış. ferzan'ın kulakları çınlasın.
(
debelendimdeduruldum, 10.05.2010 22:51 ~ 23:12)

Birincisi "ibne" kelimesi gerçekten çok, çok çirkin bir kelime. İnsan homofobik olabilir tabii, ama homofobi utanılası bir şeydir. Gelişememiş bir karakter, ruh ve zihin belirtisidir. Bu kadar rezil bir şeyin (hatta karakterlerindeki bir kusur olan bir şeyin) sanki gurur duyulası bir şeymiş gibi neden reklamını yapıyor insanlar gerçekten anlamıyorum. İçinde tutsa neyse.

Ama asıl olarak konusu hayatının aşkını kaybetmek, ölüm, yas tutmak, acı çekmek olan ve eşcinselliğe dair gösterdiği tek şey 2 saniye süren masum bir öpücük olan bir filmi "ibneli film" olarak tanımlamaya "Pes yani"den başka diyecek şey bulamıyorum. Donald Duck'ın pantolonu yok diye müstehcen olduğunu iddia eden tipler gibi aynen. Ne kadar aklı sikinde düşünüyor bazı insanlar. O kadar şeyin arasında filmin %1'ini bile oluşturmayan bir nokta olan eşcinselliğe takılmak insanların zihinsel kapasitesi hakkında çok şey söylüyor bence.

Sunday, 9 May 2010

this coffee tastes like poopy shit

Bugün Bir Lezbiyene Asla Söylememeniz Gereken 10 Şey başlıklı bir yazı gördüm. Türkiye'de şu ana kadar benden başka kadınlar için lezbiyen yerine gay kelimesini kullanmayı tercih eden birini ya da konuya bu kadar mantıklı yaklaşabilen erkek görmemiş olduğumdan yazının başka bir yerden alınıp Türkçe'ye çevrilmiş olabileceğini düşündüm. Google'da 1 dakikadan kısa süren bir arama sonucu yazının aslını buldum. Tahmin ettiğim gibi kaynak belirtilmeden aynen başka yerden çevrilip copy-paste yapılmış. İnsanlar niye böyle şeyler yapıyorlar bilmiyorum. Ben yazmayı seviyorum çünkü güzel bir şey yazdığımda onu benim yarattığımı bilmek beni mutlu/tatmin ediyor. Başkasının yazdığı bir şeyin altına kendi adını yazdığı için insan kendisiyle neden gurur duyar merak ediyorum; benim için bu mutluluk vermenin tam tersine kendim onu yazacak yeterlilikte olmadığımı gözüme sokar ve kötü hissettirirdi.

"Bu konuya mantıklı yaklaşabilen erkek görmemek"ten kastım ise kendini en eşcinsellere anlayışlı sayan insanların bile aslında eşcinselliği heteroseksüellikle aynı seviyeye koymaması. Türkiye'deyken iyi arkadaşım olarak gördüğüm iki insanın davranışları beni buna iyice inandırdı. Önce hiç beklemediğim bir insandan "Ama senin bu durumun geçici, doğru erkekle tanışmamışsındır ondandır" şeklinde bir tepki aldım, yüzümdeki WTF?! ifadesinden başka verecek cevap bulamadım. Bundan 1-2 gün sonra da birkaç arkadaşımla otururken ve herkes ilk aşkını anlatırken ben de anlattığımda "Ama seninki aynı şey değil" tepkisi aldım. Hoşlandığım bir erkekten, eski erkek arkadaşımdan vs. bahsedecek olsam ilgiyle dinleyecek olan kalabalık bir kadından bahsettiğimde susup sanki ben hiç konuşmamışım gibi başka bir konuya atlıyordu. Nedense sevgilimin bacaklarının arasında bir penis olmaması benim onunla olan ilişkimi, kendimi tanımlama şeklimi, ona duyduğum aşkı ve ayrıldığımızda yıllarca üstümden atamamış olduğum depresyonu geçersiz yapıyor galiba.

There's this illusion that homosexuals have sex and heterosexuals fall in love. That's completely untrue. Everybody wants to be loved. ~Boy George