Sunday 16 May 2010

hello, i'm an MJ addict

Bir forumda designer çantalarla ilgili bir topic'te birisinin "orijinal marka çanta alanlara çok gülüyorum" modu bir post'una "neden" demem üzerine "kendisi üç kuruş etmeyen insanlar marka bişeyler giyince kendilerini bir bok sanıyorlar, ben bazıları gibi kim ne giyiyor diye kıçındaki etikete bakan biri olmadığımdan bu takıntıları bana komik geliyor" şeklinde bir cevap aldım.

Benim insanlarla ilgili ilk baktığım şey genelde ne giydikleridir. Moda blogu sahibi bir insan olarak insanların "kıçındaki etikete" dikkat etmeyen biri olmam saçma olur. Marka takıntım var mı? Evet, fazlasıyla var. Bazen aylarca para biriktirip o kalp atışlarımı hızlandıran kusursuz çantayı heyecanla aradıktan sonra sonunda bulup aldığımda hissettiğim tatmini bana hayatta başka hiç bir şey vermiyor. Commodity fetishist miyim? Gayet öyleyim.

Commodity fetishism denen olayı geçenlerde sınavlarımdan birindeki kültür endüstrisi sorusu için çalışıyordum, bu marka takıntısı denen şey oluyor kısacası, bir eşyayı fetiş objesi haline getirmek, insanların sahip oldukları şeyler üzerinden kendini tanımlaması, üstün görmesi vs. Ama bu olay her yerde. Bu "anti-designer çantacılık" da marka takıntısından farklı değil, anti tavır yüzünden kendini üstün görmekten ibaret. Parası var diye kendini bir şey sanan insanların ben de hastası değilim, ama tanımadığı insanı "kendisi üç beş kuruş etmez" kategorisine sokmak da parası var diye kendini üstün görmek kadar dar görüşlü ve sabit bir düşünce. İnsanın parası varsa onu istediği şeye harcamasında bir sakınca görmüyorum. Eminim bu "anti" insanlar da o çantaları alacak paraları olsa gayet alırlardı. Adım gibi eminim bundan. Kedi-ciğer meselesi gibi geliyor o yüzden bana bu tür şeyler.

No comments: