Monday, 29 October 2007
Nasıl Cool Kid Olunur
Evet sevgili okuyucular, bugün hep birlikte "Nasıl cool kid olunur?" konusunu irdeleyeceğiz. Cool kid nedir, ne yer, ne içer? Cool kid olmak için hangi özelliklere sahip olmalısınız? Herkes cool kid olabilir mi? İşte bütün bu sorularınıza cevap arayacağız hep birlikte.
1) Cool kid olmanın en önemli yolu cool kid gibi görünmekten geçer. Bunun için cool olduğunu düşündüğünüz -ve mümkünse insanların da cool olduğunu düşündüğü- birini seçmeli ve her yönden ona benzemelisiniz. Onun gibi giyinmeli, onun gibi davranmalı ve onun gibi konuşmalısınız. Saçınızı, başınızı, giyim tarzınızı, cinsel tercihinizi, okuldaki not ortalamanızı, müzik zevkinizi ve hobilerinizi seçmiş olduğunuz cool kid'inkilere ne kadar çok benzetirseniz, cool kid olmaya o kadar çok yaklaşmış olacaksınız.
2) Etrafınızda size olabildiğince hayran olan müritleriniz olmadan asla bir cool kid olamazsınız. Cool kid'in esas oğlan olabilmesi için, her zaman başını çektiği bir ordusu olmalıdır. Her zaman bir cool kid olmak istemiş ancak olamamış ne kadar çok insan varsa hepsini çevrenize toplayın. Hizmet edecek yeni bir kraliçe arı arayışı içerisinde olan bu cool-kid-wannabe-arılar, zaten içgüdüleri gereği sizin kıçınızdan ayrılmayacak, her yaptığınızı taklit edeceklerdir. Bir diğer önemli nokta ise, grubunuzun her üyesinin mümkünse cümle sonundaki nokta sıklığında kullandığı size özel kelimeler bulmaktır. Bu kelimeler arasında İngilizce olanları, özellikle de internet ortamlarında Türkçe okunuşu gibi yazılanları makbuldür. Hiç olmadı, anlamsız birkaç sözcük bulun. İnsanların hiç kullanmadığı bu kelimeyi sadece siz kullanırken, ne kadar cool ve ayrıcalıklı olduğunuzun farkına varacaksınız.
3) Internet ortamlarındaki varlığınızı tamamen dozunda tutmalısınız. İşte aşağıda çeşitli internet siteleri ve bir cool kid'in bu siteler hakkında sahip olması gereken fikirler:
80630: "80bin" şeklinde kısaltacağınız bu siteye yıllar önce üyeydiniz, ancak sonradan bozduğu için accountunuzu sildiniz.
Alternatip: Mümkün olan her ortamda Alternatip'e bok atmalısınız. Üyeyseniz de, değilseniz de bok atın. Eğer üyeyseniz, zaten hala üye olmanızın tek amacı forumlardaki salak insanlara laf sokup eğlenmek. Bir cool kid'in nasıl laf sokması gerektiğine daha sonra değineceğiz.
Sosyomat: Eskiden üyeydiniz ancak daha sonra üyeliğinizi sildiniz. Etiket denen olay size saçma geliyor, çünkü siz kendinize etiket yapıştırmayacak kadar coolsunuz.
Myspace: Mutlaka bir myspace accountunuz olmalı. Mümkünse sayfanız private olmalı. Hatta en iyisi, profilinizde comment, top friends list vs hiçbirşey gözükmemeli. Tanımadığınız insanları eklemeye tabii ki tenezzül bile etmeyeceksiniz. Ne de olsa sizin yeni insanlarla tanışmaya ihtiyacınız yok. Ayrıca, arada bir cool kid repliklerinden oluşan bulletinler atmalısınız.
Facebook: Mürit sayınızı arttırmanız için benzersiz bir fırsat. Hiçbir application eklememeli, sayfanızı mümkün olduğu kadar boş tutmalısınız. Fotoğraf en fazla 2 tane ekleyin, bırakın minik arıcıklarınız ekledikleri fotoğraflarda sizi tag'lesinler.
4) Müzikle uğraşmalısınız. Eğer hiçbirşeye yeteneğiniz yoksa, yükleyin bir program, 2 tane ıptıs ıptıs'ı arka arkaya eklemek suretiyle bir şarkı yaratın. Şarkılarınız mümkün olduğunca karmaşık ve deneysel olmalı. Böylece yeteneksiz olduğunuzu iddia eden kendini bilmezlere "Sen ne anlarsın ki" tepkisi verebilir, rezil olmaktan kurtulabilirsiniz. Myspace, Last Fm gibi sitelerden yararlanarak kimsenin bilmediği, Amerika'nın bilmemne köyünden gelmiş gruplar ya da Fransa'nın falanfilan banliyösünden çıkmış DJ'ler bulun ve bunları kendi keşfiniz ilan edin.
5) En önemli konulardan biri ise egonuzun boyutu. Bütün komplekslerinizi, ezikliklerinizi, bir baltaya sap olamamışlıklarınızı toplayın, karıştırın ve kocaman bir ego haline getirin. Ne kadar egoist, narsisist ve ukala görünürseniz, o kadar iyi. Başını çektiğiniz grubunuzla zamanınızın çoğunu, grubunuza ait olmayan insanlar hakkında dedikodu yaparak geçirin. Şehir, ülke hatta galaksi sınırları içerisinde olup biten her türlü olay sizi ilgilendirmeli. Açığını yakaladığınız bir insanı yerden yere vurmaktan hiç çekinmeyin. Mümkünse cool kid mekanı bir yer bulun, stratejik konumu en iyi olan masaya oturun ve önünüzden geçen herkesin arkasından konuşun. Sizden biri olmayan herkese gıcık davranın, hepsini aşağılayın. Cool kid öncesi döneminizi herkesin hafızasından silebilmenizin en iyi yolu budur.
6) Duygusuz görünmek için elinizden geleni yapın. Hiçbir ilişkiniz 1 haftadan uzun sürmesin. Bağlanmayın, bağlandırtmayın. Yakınlık ya da sevgi göstermeye cüret eden olursa, olabildiğince kalbini kırıp kaçın. Bilgisayarınızda masaüstünüzde skorlarınızı yazdığınız bir dosya bulundurun. Hatta her skorunuz ile ilgili fotoğraflı, ayrıntılı bir klasör bulundurmanız daha da makbul.
7) Cool kid gibi konuşun. Msn listenizdeki hiç kimseye çok önemli bir işiniz düşmedikçe ya da çıkarınız olmadıkça asla ilk mesajı atmayın. Konuşmalarınız her zaman kısa ve öz olmalı. Asla ilk mesajı atmadığınız gibi, son mesajı da atmamalısınız. Asla attığınız bir mesaja cevap vermeyen insanları listenizde bulundurmayın, cool kid puanınız zedelenir. Haha, doğrudur, okay, whatever, hm, orrayt, peki, ee?, hadi ya, ne mutlu sana, ilginç, iyiymiş, afferim, ne güzel gibi cevaplar vererek karşınızdakinde "anlattığını takmıyorum" izlenimi yaratın. Kimseyi aramayın, birini görmek için yanıp tutuşsanız bile buluşmayı siz teklif etmeyin. Msn'den çıkarken karşınızdaki ne kadar sıcak bir şekilde hoşçakal/öptüm temalı mesaj yollarsa yollasın, her zaman "bye, ciao, siyu, bay" gibi tek kelimeli cevaplar verin.
Saturday, 27 October 2007
a cause des garçons
Sıkılarak ölmek mümkün mü? Belki de hepimizin sıkılıyor olmamızın nedeni budur. Belki de dünyanın sonu yaklaşıyordur ve hepimiz sıkıntıdan öldükten sonra yeni bir yaşam formu başlayacaktır dünyada. Belki bu yüzden sıkılmamız gerekiyordur.
Thursday, 25 October 2007
noone ever knows anyone else, ever.
This is the last call. Bundan sonra uğraşmayacağım. Herkes ne istiyorsa onu olsun, cool kid/ukala insan/takmayan çocuk/whatever. Bana uzak allaha yakın sonuçta hepsi.
Brand New-The No Seatbelt Song
Wednesday, 24 October 2007
i can't help but ask, "what if?"
i wish i could tell you face to face
instead of singing this stupid song
but yeah i just think that we might get on
so i went to that party
everyone they were kind of arty
and i was wearing this dress
'cause i wanted to impress
but i wasn't sure if i looked my best
'cause i was so nervous
but i carried on regardless
strutting through each room
trying to find you
and when i saw you kissing that girl
my heart, it shattered
and my eyes, they watered
and when i tried to speak i stuttered
and my friends were like "whatever,
you'll find someone better,
his eyes are way too close together
and we never even liked him from the start.
and now he's with that tart,
i heard she'd done some really nasty stuff
down in the park with michael.
he said she's easy
and if your guy's with someone that sleazy
then he ain't worth your time
cause you deserve a real nice guy"
so i proceeded to get drunk and to cry
and i locked myself in the toilet for the entire night
saturday night, i watched channel 5
i particularly liked csi
i don't ever dream about you and me
i don't ever make up stuff about us
that would be classed as insanity
i don't ever drive by your house to see if you're in
i don't even have an opinion on that tramp
that you are still seeing
i don't know your timetable
i don't know your face by heart
but i must admit that there is a part that still thinks
that we might get on
that we could get on
that we should get on..
Evet, seviyorum bu şarkıyı. Platonik, obsesif karakterime eşlik edebilmesini seviyorum. Sakin olmasını seviyorum. Bold ile yazdığım kısımlardaki "seni unuttum, artık stalker modunda evinin önünden geçmiyorum, bana yolladığın şarkıları dinleyip ağlamıyorum bile, hatta bende unuttuğun tshirtündeki parfümünün kokusu geçince tekrar seni koklayabilmek için parfümünden bir şişe alıp o tshirte sıkmıyorum, o derece unuttum seni" derken kendini kandırıyor oluşunu seviyorum bu şarkının. Geçmiş ne kadar unutulsa bile, her zaman insanın içine "ya olsaydı?" diye saklı kalan ukteyi, yarım kalmışlık hissini seviyorum. O yarım kalmışlığın bir gün tamamlanabilme olasılığı, tamamlanmasından daha çok heyecan veriyor bana. Üzüyor da heyecan verdiği gibi. Ama yine de, Kate Nash-We Get On dinlerken aklıma gelen birisi olup ağlayabilmeyi seviyorum. O birisini olmadığı biriymiş gibi hayal edip, o da beni düşünüyormuş gibi hissetmeyi seviyorum.
Monday, 22 October 2007
the gossip
Yeliz kapanmış. Evet, aynen öyle. Hatta çok klişe bir şaka gibi gelecek ama, İsveç'e taşındığından beri cemaat yurdunda ücretsiz kalabilmek için uçak İsveç'e indiği anda kapanıyormuş.
Sunday, 21 October 2007
uyku-uyanıklık arası düşünceler 2
"Düğmesine basılanların yaşaması gerek." 5 yıl geçti. Hala düşünüyorum ne demek istediğini.
Uyumak üzereydim. Kapıya doğru yürüyordun sen. Ceketini giydin, kapıyı açtın. Gitmeden önce bana baktın. "Sevme beni" dedin, "istesen de kabul edemem". Duymadığımı sanıyordun ama ben duymuştum. Yine içimde o mide bulantısını hissettim. Sen kabul etmesen de seni zorla sevmeye karar vermem hayatımın sonraki 5 yılına sıçan şey olacaktı o gün bilmesem de. Senin gibi birini nasıl sevmeyebilirdim ki?
Friday, 19 October 2007
uyku-uyanıklık arası düşünceler 1
Tam 6 ay öncesinde, kurduğum alarmın çalmasına gerek kalmadan aniden uyandım. Yatağımın yanındaki kırmızı gece lambasının kaloriferdeki girinti ve çıkıntıların üzerinde yarattığı desenler oldukça garip görünüyorlardı. Yerde duran discman'imi aldım ve dinlemeye başladım. Placebo'nun yeni albümü vardı içinde. Kırmızı ışık canımı sıkmıştı, yorganı kafamın üstüne çektim ve Taste In Men dinledim. Albüm bittiğinde ve yataktan çıktığımda ellerimin ne kadar çok titrediğini fark ettim. O salak titreme yüzünden, eyeliner'ımı sürerken hep kaydırdım. Kısacık siyah saçlarım, yağmurlu bir şubat gününün normalde olmayan mavimsi bir ton kattığı bembeyaz tenim, yamuk sürülmüş eyeliner'ım ve siyah ceketimle The Crow'daki bir figüran gibi hissediyordum kendimi. Siyah giymeliydim o gün. Öyle havalarda herkes siyah giymeliydi. Hiç o kadar ruhuma ağırlık yapan bir hava görmemiştim o güne kadar. Daha sonra sabah 6'da kalkıp dersaneye gitmek üzere 121 no'lu otobüsü beklediğim karanlık yağmurlu kış sabahları, bana o günü hatırlatacaktı hep. 21 Şubat 2002. Herşey değişmişti o gün. 14:10. 20 dakika içinde Alsancak'ta olmalıydım. Evden çıktım, asansöre bindim. Nefret ettiğim asansör müziği hiç sinirime dokunmadı o gün. Aynada kendime baktım. Midem bulanıyordu. Normal bir mide bulantısından çok, ağrıma-bulantı arası bir histi aslında. Yıllar içerisinde alışık hale geldiğim o hisle ilk kez tanışmıştım o an.
O an, hayatımda gerçekten tam anlamıyla heyecan duyduğum ilk andı.
Wednesday, 17 October 2007
let me close to your heart
"It breaks my heart that we live this way. I know people need love.." It breaks my heart. Being this way breaks my heart. I wish I could reach you somehow, anyhow. I don't care how, I just need to feel for you. It was just one day, one evening we spent together, and it was all it took for me to realize.
I will get hurt. I will be alone all night, listen to songs that remind me of you, wish that somehow you'll feel me whispering to you the lyrics of those songs, hope you'll understand how I feel, ignore the fact that noone can *ever* understand any other person, drink myself dry to fuck the pain away and cry myself to sleep while I keep re-living the sweet nothings you told me. I know those moments will never come back. The most important moments in life, are the ones that just happen in that particular time with that particular person, for just one time. For once in a lifetime, that person opens up to you the inner depths of their souls, their pain, their yearnings, their wishes, a one-day-trial of their hearts. Somehow, for no reason, you feel that it's just the magic of that moment that will never return. I know I have to just cherish that moment, but I can't. It's sad to know it's as far as it gets. A friend once told me that in those moments, we were stuck in time, and in some other kind of dimension of time, we kept living that moment forever until the end of time. I believe him and that makes me wonder. It makes me long for the past. The people I've loved, the people I've cared about, the people who have touched my soul and then left, the people I've lost, the present that I hate right now which will soon become memories that I miss. I do miss you. I want you to let me close.
This, probably is the most important (ayrıca dikkate almanıza değen tek şey) that I'll ever write in this blog.
--to do list:
Cherish the memories and hang onto them for they'll never come back. This particular moment, even though you hate it, will never come back.
Take the risk of getting hurt and love someone. Most importantly, tell them you love them.
Don't build up fake-egos/self esteem/confidence to prevent getting hurt. Reveal yourself. What could you possibly lose? "Becoming Zero" or pretending you don't give a fuck or trying not to care doesn't help anything in the end.
Love, lose, get hurt, and get depressed. Nothing you'll ever get to experience in life is in vain.
You can be popular. You can get invited to parties.You might even be the coolest person ever. None of it matters. It was once told that "the only thing you'll ever learn is to love and be loved in return". It might sound like some stupid line, you might be laughing your ass off right now thinking about how a stupid and sentimental person I am. But you're still reading my blog. As long as you're reading my blog, this is my territory and I, the loveable owner of this blog, am telling you to FUCKING LOVE, PEOPLE.
If you even have the slightest doubt about where you are in life, consider what you truly want. In the end, it's all about what you really want, not what people consider normal.
Always remember the fact that you're not obliged to do anything in life, EVER. If you want to do something else and you're completely ready to face the consequences, you can walk away anytime you like.
As sad as it sounds, you'll die alone. However, it doesn't mean you have to walk alone. Hold on to the people in your life. Don't hurt them. Apologize to them if you have done something hurtful. Care for them. Be there for them. Show them you care, and appreciate them. Show them you want them in your life.
The main point is, DO NOT HOLD BACK, PEOPLE. IF YOU CARE ABOUT SOMEONE, LET THEM KNOW HOW YOU FEEL. IT'S OKAY TO CARE.
Tuesday, 16 October 2007
you and me alone, sheer simplicity
Soru: Neden kırılmamak için kendini umursamazlaştıran ve kocaman ego yapan, insanlara karşı pislik olmak için çaba harcayan, onlara değer verememekle övünen, sevgi gösterilince saatte 5200 km hızla kaçmaya başlayan insanların hepsi erkek cinsine mensuptur? Neden böyledir bunlar? Neden herkesi kendilerinden uzak tutmak istemektedirler? Dertleri nedir? 3-5 yıl no strings attached takıldıktan sonra yalnız kovboy misali tek başlarına günbatımına doğru at sürecekleri bir hayata adım atacaklarını bilmemekte midirler yoksa?
Ya da asıl soru, birilerinin sizi sevmesine izin vermek ve onları sevmekte bu kadar yanlış olan ne var?