Friday 4 March 2011

i don't want to take your heart, and i don't want a piece of history

Amsterdam'da başıma gelen garip bir olay aklıma geldi bugün: Geçen hafta katılacağım şehir turunun başlamasını beklerken önümden fena halde tanıdık bir adam geçti. "Kimdi ya bu adam" diye düşünürken birden kendisinin geçen dönemki Culture Industry dersimin hocası olduğunu hatırladım. Dünya çok küçük diyorum, inanmıyorsunuz. Anlaşılan reading week'i okumak dışında her şeyi yaparak geçiren tek insan ben değilmişim.

Bir de bugün okuldan eve dönerken otobüs Londra'nın en pahalı otellerinden birinin önünden geçiyordu ki otelin önünde bir Galatasaray otobüsü durduğunu fark ettim. Takım ya da takımla ilgili birileri Londra'da olmalı. İlginç.

Dünya küçük işte, dediğim gibi.

Dünya küçük demişken, Amsterdam'da bir dünya Türk'e denk geldim. Hatta kanal turu yaparken Türk bir grup İngilizce olarak benden fotoğraflarını çekmemi rica etti, ben de İngilizce olarak "Tabii ki" deyip çektim. Teşekkür ettikten sonra Türkçe olarak aralarında "Güzel çekmiş mi" falan diye konuşmaya başladılar. Londra'da da ne kadar sık Türkler'le karşılaşıyorum, anlatamam. Ve malesef Türk insanında fena halde "Yabancı ülkedeyim, beni kimse anlamıyor nasıl olsa, o yüzden aklıma gelen lafı edeyim" mantığı var. Hayır, hiç de öyle değil. Bunu okuyanlara tavsiyem: Kesinlikle o yanılgıya düşmeyin, çevrenizde Türk olduğunu tipinden asla tahmin edemeyeceğiniz insanlar olma ihtimali çok yüksek. Sırf Türk insanının bu alışkanlığı yüzünden otobüs, metro, restaurant vs türü bir yerde Türk bir gruba denk geldiğimde yakınlarında oturuyor/duruyorsam "Of, şimdi anlamadığımı düşünüp benim hakkımda konuşacaklar ve anlamıyor gibi yapmak zorunda kalacağım" diye düşünüyorum. Bu şekilde başıma gelen en abuk olayların biri Bodrum'da Lisa'yla tekne turu yaparken Lisa'yı İngiliz görünce beni de İngiliz sanan, dolayısıyla bütün gezi boyunca bizimle konuşmaya çabalayıp reddedildikten sonra arkadaşına Türkçe olarak "Aman zaten pek güzel değiller" yapan gerizekalıydı. Dediğini anladığımı hiç belirtmedim. Bir diğer olay ise yine Lisa'yla Londra metrosundaydı. Biz el ele oturuyorduk, karşımızda da kadın-erkek bir çift oturuyordu. Kadın Türkçe olarak "Şu iki kız sevgili herhalde, sağdaki erkek rolünde galiba" gibi idiotça bir laf etti, döndüm baktım, "Onlardan bahsettiğimizi anladı sanırım" falan dedi sonra. İneceğimiz durak geldi, kalkarken kadına Türkçe "Geçebilir miyim" dediğimde yüzündeki ifadeyi hatırladıkça hala çok eğleniyorum. Gerizekalı insanlar.

*Asla* çevrenizdekilerin Türkçe bilmediğini varsaymayın.

No comments: