Monday 7 March 2011

who ordered the hamburger with aids?

Doğu Londra'da geçtiğimiz aylarda eşcinsellere karşı Müslümanlarca işlenen nefret suçları artmaya başlamış ve köktenci Müslüman bir grubun duvarlara astığı gay free zone (eşcinselsiz bölge) posterleri baya dikkat çekmişti.


Daha sonra Doğu Londra sakinlerinin posterleri yırtıp üzerlerine "love" yazdığı haber olmuştu.



Bu sene 2 Nisan'da Doğu Londra'da artan homofobiyi protesto etmek için East End Pride düzenlenecek. Ve bu umarım şu ana kadar gidebildiğim ilk pride yürüyüşü olacak.

Bu arada, bugünlerde True Blood ile kafayı bozmuş durumdayım. 2 hafta önce bugün ilk bölümü izledikten sonra Amsterdam gezisinde olmama rağmen ilk 2 sezonu 4 günde bitirdim. Dizide başından beri eşcinsel karakterler vardı, ama 3. sezonda eşcinseller daha da bir görünür olmuşlar. Nette True Blood'daki eşcinsellik hakkında Amerikan sitelerinde yapılan yorumlara bakarken "Eşcinsel sahneleri görünce 2-3 dakikalığına kanal değiştiriyorum, iki erkeği öpüşürken görünce tiksiniyorum", ya da "İlk 2 sezonda bizi True Blood bağımlısı haline getirdikten sonra 3. sezonda gözümüze eşcinsel sahneleri sokmaya başladılar, böyle giderse izlemeyi bırakacağım" türü yorumlar karşıma çıktı. Ne gerizekalı insanlar var cidden dünyada, ne biçim "Dünyada boşuna yer kaplıyorsun" denesi tipler var.

True Blood izlememiş olanlar için dizideki heteroseksüel seks sahneleri şu ana kadar hiç bir dizide görmemiş olduğum derecede pornografik. Çoğu fena halde "hayvansı", uzun ve gayet detaylı; ayrıca dizide her eşcinsel sahneye 10 hetero sahne düşüyor. Eşcinsel sahneler hem daha kısalar, hem de hetero sahneler kadar +18 modu değiller, öpüşme sahneleri tam anlamıyla gösteriliyor sadece.

Dünyada biseksüeli, kendini kalıba koymak istemeyeni, gizli yaşayanı, panseksüeli bilmemnesi dahil olmayarak %10 eşcinsel nüfüs olduğu tahmin ediliyor. Eşcinsel dizi ve filmler tüm dizi ve filmlerin %0.0001'ini falan oluşturuyorlar. Buna rağmen bazı gerizekalılar bunu bile eşcinsellere fazla görüyor.

Demek eşcinselliğin "gözünüze sokulmasından" hoşlanmıyorsunuz. Peki ben her televizyonu açtığımda müzik videolarında, dizilerde, filmlerde, reklamlarda; her dışarı çıktığımda sokakta, cafelerde, barlarda, restaurantlarda; her internete girdiğimde Facebook'ta, forumlarda, Sözlük'te heteroseksüelliğin gözüme sokuluyor olmasına bayılıyor muyum sanıyorsunuz? Bayılmıyorum, ama kimsenin ne yaptığı, neyi kimin gözüne soktuğu da beni ilgilendirmiyor. Hoşuma gitmeyen bir şey görüyorsam o diziyi/filmi izlemem, o kitabı okumam, o mekana gitmem, o websitesinden çıkarım. Bu kadar basit. Hoşuma gitmeyen şeylere kendimi maruz bırakmamak tamamen benim kendi sorumluluğum. Başkalarına "Ben buna maruz kalmak istemiyorum, o yüzden bu davranışta bulunmayın" deme hakkım yok. Bir nebze sağduyu lütfen.

True Blood'daki favori karakterimin her cümleye "bitch" ile başlaması benim de kelime dağarcığıma bitch kelimesini eklemiş durumda. Bitch'i seksist anlamından arındırmış olarak kullanırsam feminist kimlik kartımı iade etmem gerekmiyor, değil mi?

Aşağıdaki video favori sahnelerimden biri. Gayet redneck bir herif eşcinsel aşçı Lafayette'in hazırladığı hamburgeri "Ben AIDS'li burger istemem" diyerek geri gönderiyor, olaylar gelişiyor:



"Bitch you come into my house you're gonna eat my food the way I fuckin' make it!"

No comments: