Bu yazıyı yayınlamayı düşünmüyordum bu aralar, öylece kayıtlı duruyordu, çünkü mutlu ruh halime uygun değildi, ama gece gördüğüm rüya beni o nostaljik/özleyen ruh halime soktu gayet. Ve şarkı sözlerinin neden bahsettiğini *çok* iyi anlayabiliyorum malesef.
From Autumn to Ashes'in Short Stories with Tragic Endings-Autumn's Monologue-The Fiction We Live üçlüsünü dinliyorum bu aralar çokk uzun süre sonra. 3-4 yıl sanırım? Short Stories'in son 4 dakikası ve diğer 2 şarkı birbirini takip ediyor, dinlenesi kesinlikle.
Did you ever look, did you ever see that one person? And the subtle way that they do these things and it hurts so much? So much like choking down the embers of a great blaze. It's that moment when your eyes seem to spread aspersions and to scream confessions at the insipid sky parting clouds, you let this one person come down at the most perfect moment.
And it breaks my heart to know the only reason you are here now is a reminder of what I'll never have. Standing so close knowing that it kills me to breathe you in. But this table for one has become bearable. I now take comfort in this, I cherish you. Just say that you would do the same for me. For as much as I love Autumn, I'm giving myself to Ashes.
Oh why can't I be what you need? A new, improved version of me. But I'm nothing so good, no I'm nothing. Just bones, a lonely ghost burning down songs of violence, of love and of sorrow. I beg for just one more tomorrow where you hold me down, fold me in deep, deep, deep in the heart of your sins.
I break in two over you. I break in two and each piece of me dies and only you can give the breath of life. But you don't see me, you don't.
Here I'm in between darkness and light, bleached and blinded by these nights where I'm tossing and tortured til dawn by you, visions of you then you're gone. The shock bleeds the red from my face when I hear someone's taking my place. How could love be so thoughtless, so cruel? When all, all that I did was for you.
I break in two over you, I break in two and each piece of me dies and only you can give the breath of life. But you don't see me, you don't. Now you see me, now you don't. Now you need me, now you don't.
Ve "you" insanının verdiği cevap olarak The Fiction We Live:
You might be just what I need. No I would not change a thing. Been dreaming of this so long, but we only exist in this song. The thing is, I'm not worth the sorrow and if you come and meet me tomorrow I will hold you down, fold you in, deep, deep, deep in the fiction we live.
I break in two over you. I break in two and if a piece of you dies, Autumn, I will bring you back to life. Of course I see you, I do.
Sonra "yarın gidip buluşacak olsam" bana "Of course I see you, I do" diyecek bir insanın olmadığı, ve hep yalnız başına şarkılarını söyleyen hüzünlü sesli bir Autumn olarak kalacağım geldi aklıma. Hatta tam olarak şu anda henüz sonuçlanmamış, hala devam ediyor olduğunu düşündüğüm bir hikayenin çoktan bitmiş, trajik sonlu bir kısa hikaye olduğunu fark ettim.
I sure know how to ruin the mood.
Wednesday, 16 December 2009
a distance there is

Uzun zamandır hediye geldiği için Calvin Klein-Truth kullanıyordum, hoş ama aşırı bir bağlılık duymadığım bir parfümdü o yüzden değiştirmek istedim ama neyle değiştirmek istediğimde karar kılmak 2 haftamı falan aldı. Sonunda bu aralar içinde bulunduğum geçmişe dönüş ruh halini yansıtması açısından eski parfümlerimden birini seçmeye karar verdim, Paco Rabanne-Ultraviolet ve ondan sonraki parfümüm Burberry Original arasında gidip geliyordum. Orta son ve lise 1'deyken kullandığım Ultraviolet daha ağır ve "karanlık" bir havaya sahip olduğundan onu kış boyunca kullanıp bahar gelince Burberry'e geçmeye karar verdim sonunda. Bu haftaya Ultraviolet ile başladım, skin chemistry (her parfümün her insanda farklı kokması ve daha az/daha çok dayanması) hayretler içinde bırakıyor beni bazen. Bazı parfümler içinde banyo yapar modunda sıktığım halde çok hafif kokup az dayanıyor olmasına rağmen, Ultraviolet 2 damla sıkınca bile bilmemkaç metre öteden koklanabiliyor ve 2 gün dayanıyor. Çok ilginç.
Bu arada insanlar neden parfüm hediye eder birbirine? Hediye aldığınız insanın zaten kullanıyor olduğu bir parfüm olursa anlaşılabilir ama yeni bir parfüm hediye etmek çok, çok ters geliyor bana. Parfümün çok kişisel olduğunu ve insanın asla başkası için asla doğru parfümü seçemeyeceğini düşünüyorum. Güzel bir koku evet, belki, ama "doğru parfüm", hayır. Parfümlerime "tamamen benim şu anki ruh halimi yansıtıyor" şeklinde bağlılık duymayı seviyorum ve şu ana kadar 3-4 kere yaşadığım, son derece nadir bir durum.
Ultraviolet. Oriental Floral.
Top notes: Apricot, coriander, pepper, pimento, fresh almong, Brazilian rosewood.
Middle notes: Violet, jasmine, rose, Japanese osmanthus (bu ne??).
Base notes: Amber, patchouli, cedar, vanilla.
Floral parfüm sevmem ama floral kokmuyor bu garip bir şekilde. Oriental ve ağır, ama biraz da şekerli gibi kokuyor. Siyah bir zemindeki koyu mor ipeğin üzerinde duran bitter çikolata parçaları gibi..
Tuesday, 15 December 2009
L7
Haziran'da The L Word convention var. Papi, Shane, Alice, ve Lara'nın geliyor olması!! Lara <3
http://www.seanharry.com/L7/
Gidilir mi? bence gidilir.
Bir de Alice is cool, çok ilginç.
http://www.seanharry.com/L7/
Gidilir mi? bence gidilir.
Bir de Alice is cool, çok ilginç.
Sunday, 13 December 2009
peaches feels cream
Bu gece Koko'da Peaches var :)

What else is in the Teaches of Peaches? Huh? What?
too old to feel an earthquake, too cool to even care

I <3 JCDC!! Karl Lagerfeld insanına kıyasla ne kadar yanakları sıkılası kendisi. Arkadaki fotolar mükemmel ayrıca.
Son 1 haftadır ne kadar meşgul olduğumu anlatmam mümkün değil. Kesinlikle abartmıyorum, ÖSS'ye hazırlanırken bile gün içinde 5 dakika boş zamanım olmamacasına meşgul olmamıştım, kafayı yemek üzereydim kesinlikle eğer 1 gün daha sürseydi. 1 hafta içinde 3 tane 10'ar sayfalık essay yazmış bulunuyorum, ki son zamanlarda blog dahil hiçbirşey yazamadığım writer's block ötesi bir dönemdeydim. Şu son birkaç günü atlattıysam hayatta beni kim tutar diye düşünüyorum cidden, bütün haftam 4 saatte bir Ritalin alıp kahveyle beslenerek ve okuduğum en basit cümleyi beynim almaz hale gelene kadar sabahlayıp sonra 3 saat uyuyup tekrar aynı şekilde devam ederek geçti. Bundan sonra en ufak bir beyin aktivitesi gereken herşeyden uzak durmayı planlıyorum 1-2 hafta. Bu dönem bitti ama en azından. Oturduğum yerde bir dünya kilo verdim, nasıl oldu bilmiyorum ama bu dönem sürekli örnek öğrenci modunda ve meşgul olmama bağlıyorum. Günlerdir, scratch that, haftalardır dışarı çıkmıyorum, o kadar ki yarın -teknik olarak bugün- akşam Peaches konseri var, kotlarımın hepsi artık kalçamdan düşüyor ve yeni kot alma ihtiyacı duymuyordum 1 aydan fazla zamandır eve kapanmış olduğum için. Dolayısıyla yarın gidip almam lazım. Ayrıca şu an fark ettim ki günlerdir Word'le yatıp kalkıyor olduğumdan 5 dakikada bir elim sol üst köşedeki save düğmesini arıyor, sonra bakıyorum ki burası Word değil.
2 hafta sonra İstanbul'a geliyorum ve gayet çok heyecanlıyım, çok çok çok özlediğim bir sürü insan var ve son zamanlarda tanıdığım en gelecek vaat eden insan orada. Hayatımdan fazlasıyla memnunum şu anda.
Conforming on a monday
Too often and too cold
But you aren't even listening
Because you are just too old to feel an earthquake
Or too cool to even care
But you aren't even listening
So why should I?
You are a natural disaster
And I've wanted you too much
And now I'm gonna lose
I've wanted you too much
And now I've gotta choose
You're the cause of all this
And I'm sick of trying to please you
And you're gonna feel my emotions coming
Because you're the world
Bir de alakasız olacak ama eBay'den 100 pound'a designer çanta alıp sonra sahte çıktı diye dünyayı yerinden oynatanların hastasıyım. Hiç mi akıl fikir yok acaba? Yarattın bari takip et diyoruz..
Şu an yatsam bütün gün uyurum sanırım.
You are a natural disaster..
Friday, 4 December 2009
boys wanna be her

Bugün tanımadığım birinin Facebook fotoğraflarında yine tanımadığım 2. birinin fotoğraflarını ararken tanımadığım 3. birinin fotoğraflarını görüp oha diye kaldım. Drag king bir hanfendiydi kendisi, ama bir insanın hem kadın hem de erkek hali bu kadar mı güzel olabilir?
Drag'e ve drag king'lere bayılıyorum. Androjenliğe ve cinsiyet kavramının tamamen ağzına sıçmayı felaket derecede çekici buluyorum ayrıca. Ama bebek yüzlü kadınlarda drag genelde bir garip duruyor, drag partilerine giderken erkek olarak gitmememin tek sebebi bu. Vücudumu halledebilirim ama sanki yüzüm ne yaparsam yapayım hiç erkeksi görünemezmiş gibi geliyor. Belki görünebilir demek ki. Any tips?
Black Eyed Peas-Meet Me Halfway takılıyor bugünlerde kafama. Fergie'nin söylediği kısımlar çok mükemmel, keşke sadece onları dinleyebilsem hatta. Ayrıca kendisi normalde hiç etkileyici bulmadığım bir insan olarak klipte süper güzel çıkmış. Kadınlarda koyu renk saç takıntılı bir insan olarak bu konuda obtektif olamayabilirim, evet.
Tuesday, 1 December 2009
let me go cause i can't shine bright enough for you

Alize'yle ilk aşk hakkında konuşurken bakınıyor olduğum forumda "First Love" başlığı çıktı karşıma. Tesadüf?
İlk post'u okudum ve çok kötü hissettim birden:
do you ever forget?
I found out recently that the woman who was my first love took her own life 4 years ago. I was informed by a random stranger through facebook. It was a horrendous shock and I found it very upsetting that I had to find out in that way. We lost touch back in '03 and a mere 2 years later she was gone. I've often thought of her over the years, wondering where she was, hoping she had found happiness. Little did I know she had died.
Oha gerçekten. Çok, çok ve çok korkunç birşey, bana olsa naparım bilmiyorum. Ofh.
And if all else fails you can look up at the sky
Because it's the same one that shines above you and I.
And if all else fails you can close your eyes
And I'll be right beside you.
I'll be the one by your side.
So close your eyes and sleep to dream.
I'm by your side.
No words to speak.
We'll set our course and make it through.
No matter how far I go
No matter how much this hurts
I wanted you to know,
My heart remains with you.
İlk post'u okudum ve çok kötü hissettim birden:
do you ever forget?
I found out recently that the woman who was my first love took her own life 4 years ago. I was informed by a random stranger through facebook. It was a horrendous shock and I found it very upsetting that I had to find out in that way. We lost touch back in '03 and a mere 2 years later she was gone. I've often thought of her over the years, wondering where she was, hoping she had found happiness. Little did I know she had died.
Oha gerçekten. Çok, çok ve çok korkunç birşey, bana olsa naparım bilmiyorum. Ofh.
And if all else fails you can look up at the sky
Because it's the same one that shines above you and I.
And if all else fails you can close your eyes
And I'll be right beside you.
I'll be the one by your side.
So close your eyes and sleep to dream.
I'm by your side.
No words to speak.
We'll set our course and make it through.
No matter how far I go
No matter how much this hurts
I wanted you to know,
My heart remains with you.
Sunday, 29 November 2009
wrapped up in arms and underwear is how i like you
Yüksek lisans başvurularımı sonunda tamamlamış bulunuyorum ve üstümden felaket bir yük kalktı.
Bugün havanın 4-4.30 gibi karardığını fark ettim. Ve son birkaç haftadır %90 yağmur yağmış olabilir. Evimin jaluzileri şu ana kadar hiç açılmadılar, eve gece mi gündüz mü olduğu anlaşılacak kadar bile günışığı girmiyor kısacası. Yine de gayet ilginç bir şekilde en pozitif insanı bile depresyona sokma potansiyeli yüksek olan bu faktörler pek canımı sıkmıyor, me likes.
TOEFL skorum Çarşamba'dan sonra geçerli olmuyor artık. İnsanlardan salak bir test için bir dünya para aldıktan sonra o testin 2 yıl sonra geçersiz olması çok saçma. Sadece belli bir puanın altındaki sonuçlar iptal olsa "unutabilme faktörü" mantıklı gelebilir, ama onun dışında saçma gayet. Ayrıca İngiliz üniversitelerinden mezun olan yabancı öğrencilerin TOEFL skoruna ihtiyacı olup olmaması web üzerindeki en el atılmamış konu sanırım Google ile karar verdiğimiz üzere. Başvurduğum üniversitelerin yeniden İngilizce yeterlilik sınavına girmemi istemeleri durumunda "Ödeyin gireyim kuzum" şeklinde bir tavır takınmayı planlıyorum, umarım olmaz öyle birşey. Kesinlikle bir daha uğraşamam çünkü, sanırım hayatta TOEFL kadar sıkıcı çok az 3 saat geçirmişimdir.
Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili bir essay yazıyorum bu aralar. Son 2 haftada Türk dış politikası hakkında Türkiye'de 20 yılda öğrenmediğim kadar şey öğrenmiş olmam da ne kadar içler acısı bir durum. Bir de lise tarih derslerinde hep öğretilen "Araplar İngilizler'e katılarak bize ihanet ettiler" ve bunun benzeri daha bir çok muhabbet gayet ilginç şekilde sadece ne olduğu belirsiz Türk forumlarında çıkıyor, başka hiç bir doğru düzgün kaynakta yok.
Bugün havanın 4-4.30 gibi karardığını fark ettim. Ve son birkaç haftadır %90 yağmur yağmış olabilir. Evimin jaluzileri şu ana kadar hiç açılmadılar, eve gece mi gündüz mü olduğu anlaşılacak kadar bile günışığı girmiyor kısacası. Yine de gayet ilginç bir şekilde en pozitif insanı bile depresyona sokma potansiyeli yüksek olan bu faktörler pek canımı sıkmıyor, me likes.
TOEFL skorum Çarşamba'dan sonra geçerli olmuyor artık. İnsanlardan salak bir test için bir dünya para aldıktan sonra o testin 2 yıl sonra geçersiz olması çok saçma. Sadece belli bir puanın altındaki sonuçlar iptal olsa "unutabilme faktörü" mantıklı gelebilir, ama onun dışında saçma gayet. Ayrıca İngiliz üniversitelerinden mezun olan yabancı öğrencilerin TOEFL skoruna ihtiyacı olup olmaması web üzerindeki en el atılmamış konu sanırım Google ile karar verdiğimiz üzere. Başvurduğum üniversitelerin yeniden İngilizce yeterlilik sınavına girmemi istemeleri durumunda "Ödeyin gireyim kuzum" şeklinde bir tavır takınmayı planlıyorum, umarım olmaz öyle birşey. Kesinlikle bir daha uğraşamam çünkü, sanırım hayatta TOEFL kadar sıkıcı çok az 3 saat geçirmişimdir.
Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili bir essay yazıyorum bu aralar. Son 2 haftada Türk dış politikası hakkında Türkiye'de 20 yılda öğrenmediğim kadar şey öğrenmiş olmam da ne kadar içler acısı bir durum. Bir de lise tarih derslerinde hep öğretilen "Araplar İngilizler'e katılarak bize ihanet ettiler" ve bunun benzeri daha bir çok muhabbet gayet ilginç şekilde sadece ne olduğu belirsiz Türk forumlarında çıkıyor, başka hiç bir doğru düzgün kaynakta yok.
Saturday, 28 November 2009
armour love

Yalnızlık sandığım kadar korkulası ve kötü birşey değilmiş aslında. Hem fiziksel hem de duygusal olarak yalnızlığımın doruklarında olduğum şu dönemde kendimi fazlasıyla introspektif buluyorum. Ve hayır, introspection'ın doğru düzgün bir çevirisi yok, baktım.
Wikipedia diyor ki:
Introspection is the self-observation and reporting of conscious inner thoughts, desires and sensations. It is a conscious mental and usually purposive process relying on thinking, reasoning, and examining one's own thoughts, feelings, and, in more spiritual cases, one's soul. It can also be called contemplation of one's self, and is contrasted with extrospection, the observation of things external to one's self. Introspection may be used synonymously with self-reflection and used in a similar way.
Çok çılgın bir kendimi sorgulama, en derine gömülü isteklerimi ortaya çıkarma ve onlara ulaşma yönünde adımlar atma sürecindeyim kısacası. Kendi karakterimden hiç olmadığım kadar memnunum, dış faktörlerin önemsizliğini gittikçe daha çok anlıyorum.
Salı gecesi Datarock, Perşembe gecesi La Roux için Londra'ya gittim. Daha geçen sene Londra trenindeyken zamanı içerek geçiren bir insandan trende kitap okuyup sunum hazırlayan biri haline kendim bile fark etmeden ne zaman geldim bilmiyorum. Son trenle -gayet enteresan bir şekilde tamamen ayık olarak- eve dönerken Ashford-Canterbury West arası raylarda çalışma olduğu için otobüsle gidiliyordu. Gecenin 2'sinde minik kırsal kasaba ve köylerden geçer ve otobüsten inip tek bir insan olmayan yollarda yağmurun altında eve yürürken arka arkaya sadece Kings of Convenience-Misread & Know How ve Bright Eyes-Landlocked Blues dinler buldum kendimi. Ve aylardır ilk kez bütün bu yalnızlığımın ortasında çok huzurlu ve "evde" hissettim.
Bir de bütün bu içe dönüşümden midir bilmiyorum, o otobüste giderken birden nereden geldiği hakkında en ufak bir fikrim olmayan bir düşünce belirdi kafamda. Hayatımdaki en büyük pişmanlık ve en büyük bencillik olarak gördüğüm davranışımın aslında şu ana kadar yapmış olduğum tek "selfless act" olduğu düşüncesi. Nereden geldi bilmiyorum, ama ben düşünmedim bunu, onu biliyorum. Ama artık pişman olmamam gerektiğini ve herşeyin öyle olması gerektiği için olduğunu hissediyorum. "If you walk away, I'll walk away/ First tell me which road you will take/ I don't want to risk our paths crossing someday/ So you walk that way, I'll walk this way" . O an o yolu yürümeye ikimizin de hazır olmadığına, herkesin önce kendi başına yürüyebilir hale gelmesi gerektiğine ve zamanı gelince yollarımızın kesişeceğine inanıyorum.
Bir de Landlocked Blues'un sözlerini ben yazsam -not that I ever could- bu kadar "ben" olurmuş.
And the world's got me dizzy again
You'd think after 22 years I'd be used to the spin
And it only feels worse when I stay in one place
So I'm always pacing around or walking away
I keep drinking the ink from my pen
And I'm balancing history books up on my head
But it all boils down to one quotable phrase
"If you love something, give it away"
A good woman will pick you apart
A box full of suggestions for your possible heart
But you may be offended, and you may be afraid
But don't walk away, don't walk away
We made love on the living room floor
With the noise in the background from a televised war
And in that deafening pleasure, I thought I heard someone say
"If we walk away, they walk away"
But greed is a bottomless pit
And our freedom's a joke, we're just taking a piss
And the whole world must watch the sad comic display
If you're still free, start running away
Because we're coming for you!
I've grown tired of holding this pose
I feel more like a stranger each time I come home
So I'm making a deal with the devils of fame
Saying, "Let me walk away, please"
You'll be free, child, once you have died
From the shackles of language and measurable time
And then we can trade places, play musical graves
Until then walk away, walk away, walk away
So I'm up at dawn
Putting on my shoes
I just want to make a clean escape
I'm leaving, but I don't know where to
I know I'm leaving, but I dont know where to
Wikipedia diyor ki:
Introspection is the self-observation and reporting of conscious inner thoughts, desires and sensations. It is a conscious mental and usually purposive process relying on thinking, reasoning, and examining one's own thoughts, feelings, and, in more spiritual cases, one's soul. It can also be called contemplation of one's self, and is contrasted with extrospection, the observation of things external to one's self. Introspection may be used synonymously with self-reflection and used in a similar way.
Çok çılgın bir kendimi sorgulama, en derine gömülü isteklerimi ortaya çıkarma ve onlara ulaşma yönünde adımlar atma sürecindeyim kısacası. Kendi karakterimden hiç olmadığım kadar memnunum, dış faktörlerin önemsizliğini gittikçe daha çok anlıyorum.
Salı gecesi Datarock, Perşembe gecesi La Roux için Londra'ya gittim. Daha geçen sene Londra trenindeyken zamanı içerek geçiren bir insandan trende kitap okuyup sunum hazırlayan biri haline kendim bile fark etmeden ne zaman geldim bilmiyorum. Son trenle -gayet enteresan bir şekilde tamamen ayık olarak- eve dönerken Ashford-Canterbury West arası raylarda çalışma olduğu için otobüsle gidiliyordu. Gecenin 2'sinde minik kırsal kasaba ve köylerden geçer ve otobüsten inip tek bir insan olmayan yollarda yağmurun altında eve yürürken arka arkaya sadece Kings of Convenience-Misread & Know How ve Bright Eyes-Landlocked Blues dinler buldum kendimi. Ve aylardır ilk kez bütün bu yalnızlığımın ortasında çok huzurlu ve "evde" hissettim.
Bir de bütün bu içe dönüşümden midir bilmiyorum, o otobüste giderken birden nereden geldiği hakkında en ufak bir fikrim olmayan bir düşünce belirdi kafamda. Hayatımdaki en büyük pişmanlık ve en büyük bencillik olarak gördüğüm davranışımın aslında şu ana kadar yapmış olduğum tek "selfless act" olduğu düşüncesi. Nereden geldi bilmiyorum, ama ben düşünmedim bunu, onu biliyorum. Ama artık pişman olmamam gerektiğini ve herşeyin öyle olması gerektiği için olduğunu hissediyorum. "If you walk away, I'll walk away/ First tell me which road you will take/ I don't want to risk our paths crossing someday/ So you walk that way, I'll walk this way" . O an o yolu yürümeye ikimizin de hazır olmadığına, herkesin önce kendi başına yürüyebilir hale gelmesi gerektiğine ve zamanı gelince yollarımızın kesişeceğine inanıyorum.
Bir de Landlocked Blues'un sözlerini ben yazsam -not that I ever could- bu kadar "ben" olurmuş.
And the world's got me dizzy again
You'd think after 22 years I'd be used to the spin
And it only feels worse when I stay in one place
So I'm always pacing around or walking away
I keep drinking the ink from my pen
And I'm balancing history books up on my head
But it all boils down to one quotable phrase
"If you love something, give it away"
A good woman will pick you apart
A box full of suggestions for your possible heart
But you may be offended, and you may be afraid
But don't walk away, don't walk away
We made love on the living room floor
With the noise in the background from a televised war
And in that deafening pleasure, I thought I heard someone say
"If we walk away, they walk away"
But greed is a bottomless pit
And our freedom's a joke, we're just taking a piss
And the whole world must watch the sad comic display
If you're still free, start running away
Because we're coming for you!
I've grown tired of holding this pose
I feel more like a stranger each time I come home
So I'm making a deal with the devils of fame
Saying, "Let me walk away, please"
You'll be free, child, once you have died
From the shackles of language and measurable time
And then we can trade places, play musical graves
Until then walk away, walk away, walk away
So I'm up at dawn
Putting on my shoes
I just want to make a clean escape
I'm leaving, but I don't know where to
I know I'm leaving, but I dont know where to
Sunday, 22 November 2009
mix the chemicals right dear, mix the chemicals right
Şu son 6 ayda çok büyüdüğümü hissediyorum. Fazla büyüdüğümü hissediyorum hatta, pek hoşuma gitmiyor. İnsanın ruhunun birden 20 yıl yaşlanması mümkün mü? Kalıcı birşey mi bu? Beni gençliğime bağlayan tek özelliğim olan haftada bir falan dışarı çıkıp bir sürü viski diyet kola içip saçmalayıp geç saatlerde eve gelmek için delicesine duyduğum istek bile yok olmuş durumda. Alkol alasım gelmiyor, evden çıkasım hiç gelmiyor, "Haftalardır dışarı çıkmadın, Cumartesi bugün, şehirdeki tek gay bar yan sokakta, git bari bi yarım saat bişey iç dön gözün insan yüzü görsün" diye zorluyorum kendimi, gidiyorum, yaşıtım olan insanların -benim de yapıyor olmam gerektiği gibi- sarhoş sarhoş bağrınarak ait oldukları sürünün içinde kendilerini var etme yoluyla önemli hissetme çabalarına eğlence gözüyle bakıyor olmaları bana üzücü geliyor, sonra onlar daha club'vari ortamlara akmak için gidiyorlar, barda sadece 35+ kalabalık kalıyor, onlardan daha umutluyum, sonra bakıyorum ki onlar da genç hissetme isteği midir nedir 21 üstü bir insanın asla denememesi gereken şekillerde dans etmeye başlıyorlar. Kendimden her türlü umudu kesmiş olarak eve dönüyorum.
Sosyalliğim tamamen sıfırlanmış durumda. İstanbul'da günlerce evden çıkmadığım depresyon dönemim bu açıdan şu anki halimin eline ayna bile tutamıyor kesinlikle. Dışarı çıkıyorum çıkmasına da; okuldaki insanlarla meraba-naber, proje yaptığım Fransızlar'la havadan sudan muhabbetler, Lisa ve MSN'de konuştuğum 4-5 insan dışında sosyal etkileşimim hiç yok. Garip bir şekilde yalnız hissetmiyorum ama genelde. Bu sefer kimseye yeterince tanımadan sadece içimdeki bir boşluğu doldursun diye "en iyi arkadaş" kavramını yüklememekte çok kararlıyım.
New Moon güzeldi bu arada gayet. Rachelle Lefevre <3
Sosyalliğim tamamen sıfırlanmış durumda. İstanbul'da günlerce evden çıkmadığım depresyon dönemim bu açıdan şu anki halimin eline ayna bile tutamıyor kesinlikle. Dışarı çıkıyorum çıkmasına da; okuldaki insanlarla meraba-naber, proje yaptığım Fransızlar'la havadan sudan muhabbetler, Lisa ve MSN'de konuştuğum 4-5 insan dışında sosyal etkileşimim hiç yok. Garip bir şekilde yalnız hissetmiyorum ama genelde. Bu sefer kimseye yeterince tanımadan sadece içimdeki bir boşluğu doldursun diye "en iyi arkadaş" kavramını yüklememekte çok kararlıyım.

Sinemaya giderken gayet durduk yere aklıma A Perfect Circle-Passive geldi, eve gelince buldum dinledim 292874 yıl sonra tekrar. Fazla nostaljik olmuş olabilirim bu aralar.
Leaning over you here
Cold and catatonic
I catch a brief reflection
Of what you could and might have been
It's your right and your ability
To become my perfect enemy
Wake up, why can't you
Face me
Come on now
Don't play dead
Because maybe
Leaning over you here
Cold and catatonic
I catch a brief reflection
Of what you could and might have been
It's your right and your ability
To become my perfect enemy
Wake up, why can't you
Face me
Come on now
Don't play dead
Because maybe
Someday
I will walk away and say
You fucking disappoint me
I will walk away and say
You fucking disappoint me
Maybe you're better off this way
Subscribe to:
Posts (Atom)