Thursday, 13 September 2007

where's the party at?

I'm taking a few days off, no school, just gonna sit at home and enjoy doing nothing and being all by myself.
I feel much stronger and peaceful now. YAY!! :)

And I met someone who makes me feel very excited. I can't wait to get to know him better.

Tuesday, 11 September 2007

regina george is flawless

Adsl'ine şifre koyan birtakım paranoyak belirtiler gösteren insanlar sebebiyle birkaç gün nete giremedikten sonra, sonunda kendi kablosuz modemimi alıp kendi adsl'imi kullanmaya başlamış bulunmaktayım. Şifre bile koydum ki, otlakçılar giremesin, onlar da kendi modemlerini almak zorunda kalsınlar. Böylece zincirleme bir Herkes Kendi Netini Kullansın kampanyası başlasın. Evet, dünyada bir etki-tepki zincirine neden olmak pek ilginç, pek the Butterfly Effect modunda birşey.
İstanbul'dayım ve okulun 2. günüydü bugün. Danışmanlara, servisçilere, banka görevlilerine, kayıt görevlilerine, öğretim üyelerine, öğrencilere, taksi şoförlerine ve etrafımdaki her türlü insana *çok* fazla sinirlenip öfke patlamaları yaşıyorum bugünlerde. Evet, herşeye patlayacak bir neden bulmam an meselesi. Caddebostan Migros önünde oturup milleti kesmekten ve gereğinden fazla yüksek sesle gülmekten başka eğlencesi olmayan pek metalcore'cu gençlerimiz mesela? Neden olmasın sevgili seyirciler.
Bu arada, beni sinirlendirmek için özel çaba harcayan *bazı kişiler* (bu tamlamayı kullanmaktan çok zevk aldım, çok nostaljik) bu çabalarının işe yarayacağını düşünüyorlarsa, fazlasıyla yanılıyorlar. Çünkü davranışları bana sadece istediğini elde edemediği için ikinci seçeneğini kullanmak zorunda kalmanın ezikliğiyle ortaya çıkan *gülünesi*, zavallı, oksijen israfı hareketler gibi geliyor sadece. ;)

Friday, 7 September 2007

ilke'yi sevmemin nedenleri 2

ilke'yi sevmemin nedenleri yazı dizisinin devamı:

- en alkolik anlarımda bile bana sakinlikle ve anlayışla yaklaşması
- hayatında pek çok action'a neden oluyor olsam da bana kızmaması
- annesiyle evime çaya gelecek olması
- trip/sinir vs. yapma gereği duymadığım hayatımdaki TEK insan olması
- ona ihtiyacım olduğunu ve yanımda olması gerektiğini söylediğimde bunu tamamen "i mean it" modunda söyleyeceğim tek insan olması
- bazen ablam, bazen annem bazen de küçük kardeşim modunda hissettiğim tek insan olması
- sadece o bende kalırken başkası da kalırsa ikimiz de rahat edelim diye odama 3. bir yatak almam
- bu yazının daha sonra devamını getirecek olmam
- she's THE meri!!! başka ne gibi bir nedene ihtiyacım olabilir ki??

everyone knows that i'm the zero.

Bazen Taksim-Alsancak-internet falan filan gibi ortamlardaki kişilerin dedikodularının yayılması hızına cidden inanasım gelmiyor. Bazen Gossip Girls'e hak veriyorum gerçekten. Başıma "Sen onlardan birisin, ağzına sıçıcam senin" şeklinde bir sürü gereksiz insanın laflarını sarmış olsalar da, yine de anlayabiliyorum yaptıkları şeyi. Alakam bile olmayan insanların cinsel hayatlarından, favori kız/erkek tiplerine, tuvalete arkadaşlarıyla birlikte ya da yalnız gitmelerinden mutsuzluklarına kadar herşeyin kulağıma gelmesi, bu kadar fazla sır tutmak -o sırları bilmek istemiyor olsam da- beni çok sinir ediyor. Çok sevgili sırlarınızı paylaşmak istemiyorum. Bana yüklediğiniz şeyleri en yakın arkadaşlarımdan bile gizlemek zorunda olmayı da. Hatta, arkadaşım olmayan kişilerin haberini bile almak istemiyorum. Neden herkesin yediği her bok myspace'teki bulletinler hızıyla alakası olan olmayan herkese yayılmak zorunda ki? Neden bu kadar umrunuzda ki?
Yengeç burcu karakterim bu agresifliğin, bu meraklılığın, bu önyargının ve saldırma isteğinin nedenini anlayamıyor, kusura bakmayın.

heartbeats, pink and sweetness

3 günlük telefon görüşmeleri, ezberlenen operatör müzikleri ve sinir krizleri sonucunda ders programımla ilgili tüm sorunları halletmiş bulunmaktayım. Pek sevgili Emre Bey, Aslı Hanım'ın 3 günde halledemediği şeyi 5 dakikada halledip akıl sağlığımı korumama yardımcı oldular. Programım biraz fazla Hukuk'la dolu olsa da, sadece 2 gün erken kalkmamın gerekmesi ve ders aralarında en fazla 1 saat boşluk olması gibi nedenlerden dolayı çerçeveletip duvarıma asmak isteyeceğim derecede süper bir ders programı oldu. Hayatımda ilk kez okula gitmek için sabırsızlanıyorum. Bitse de gitsek modundayım, tabii bitmesi için başlaması gerekiyor önce. 3,5 hafta sonra Amsterdam'a ve maddi çöküntüye doğru yol alıyor olacağım. Bu iyi birşey. Garip bir şekilde İstanbul'a gitmek için de sabırsızlanıyor gibiyim. Sanırım bunun nedeni artık evde oturmaktan başka hiçbirşey istemiyor olmam. İzmir'de evde oturmam ve İstanbul'da evde oturmam arasındaki tek fark, İstanbul'da eve kapanma olayımı gerçekleştirirken tam anlamıyla sipariş verdiğim yemekleri getirenlerden başka hiç insan görmeyecek olmam. İnsanlarla karşılaşmak zorunda olmamam da iyi birşey. Sabah İstanbul'a gidiyorum. Evimi daha "home" moduna sokma amacım çerçevesinde gelecek olan yeni pembe yatağım ve Digiturk'üm sayesinde, artık dışarı çıkmama hiç gerek kalmayacak. Pembe eşyalar ve Digiturk'ün insanı bu kadar mutlu edebilmesi gerçekten mucizevi.

Thursday, 6 September 2007

work it harder

Dün her zaman olduğu gibi oldukça olaylı bir gündü. İzmir'deki son günümün sıkıcılıktan son derece uzak olması beni memnun etmiş olsa da, insanlarla tartışmaktan hoşlanmıyorum. Ama bundan daha da az hoşlandığım birşey varsa, o da insanların yaptıkları mallıkların yanlarına kalması. Dün bir sürü bacardi ve bir sürü bira içtikten sonra Kordon'a gittik. Işıl'la olan hiçbirşeyden pişman değilim, ettiğim hiçbir laftan da. Bunu yapmamın 3 nedeni var:
1-Ben aramızda geçen onca şeye rağmen hiçbirşey olmamış gibi onu görmezden gelirken onun bana Egemen'in msn'inden çocuk çocuk laflar atma gereği duyması
2-Egemen'le bizim aramızda birşeyler varken ve o bunu bilirken, gidip Egemen'le birşeyler yaşaması -kibarca ancak bu tabiri kullanabildim, bilen biliyor zaten- ve üstüne "Böyle böyle oldu, üzgünüm" diyeceğine hala bunu yalanlıyor olması
3-Ben gayet adam gibi konuşmak için yanına gitmişken bana karşı ukala ve hem suçlu hem güçlü tavırlar içinde olması
Bu nedenlerden dolayı hiç pişman değilim, az bile konuştuğumu düşünüyorum.
Ayrıca dün bir de Oğuz'un sayesinde İlke-Ben-Tuğba şeklinde bir telefon görüşmemiz oldu. İlke ve ben bizi tanımayan insanların hakkımızda o şekilde konuşmalarından ve yorum yapmalarından nefret ediyoruz. Tanımıyorsanız yorum yapmayınız efendim, bu kadar. Bizim amacımız en ufak bir gıcıklık taşımadan normal normal konuşmakken, "Ben seni tanımıyorum, bir nedeni de yok ama sana gıcık oluyorum" tarzı muhabbetler biraz anaokulu seviyesinde kaçıyor. Evet İlke'yle bu olay üzerindeki düşüncemiz bundan ibaret.

Wednesday, 5 September 2007

to the

Ne kadar yüzsüz bir insan olduğuna hakkaten şaşıyorum bazen. Yani bayağı ve ezik bir insan olduğunu zaten biliyordum ama bu kadarına çüş diyorum. Bari beyinsiz olduğun gerçeğini biraz gizlemeye çalışsan? Normal gibi davransan?  Sana daha söyleyebileceğim bir çok şey olabilirdi, ancak o kadar çöp bir insansın ki, sana sadece "YAZIK" kelimesini uygun buluyorum.
Hadi bakalım.

Monday, 3 September 2007

i'm so fly i give my girls jet lag

Me with the IAMX guy after the IAMX show. Can't remember his name though :(



Me & my girlz bangin with FEADZZZ!!



Me & Wendy, laughin our asses off with Lovefoxxx of CSS :)



Ece, me & dear Mr. FROST of the AUTOMATIC



'YAYY!!' with Luke Jenner of The RAPTURE


This was supposed to be a picture with the RAKES but you can't really see much.

Wednesday, 29 August 2007

zerofeelings goes blogger-crazy

İngilizcemi geliştiriyorum pt.2

I've totally gone blogger-crazy lately. It's like the word-vomits in Mean Girls, only it's more like a post-vomit. I got a Facebook account, it's so much fun, complicated though. I guess it's gonna take me a while to figure it out. Dyed my hair dark blonde today, it looks nice. I was planning on going out today, but I really wasn't in the mood both physically and emotionally. Yesterday's events really wore me out. I don't think I'll ever go to the Pub again. Note to self: Never get friendly with people who work at the bars that you go to a lot. It always causes trouble, sooner or later. Anyways, I'm really beginning to feel like alcohol is becoming a problem for me. When I drink too much, I talk too much, I can't control my temper and get into fights with people. I totally lose control over my words. And also I become this full-of-love-and-ready-to-hug kind of person. Suddenly it's like "Hey, it's not me, it's the vodka talking". I hate that and I hate doing things that I'll regret next morning.
Also after last night, I realized that I'm done with people who don't appreciate me or love me. I'm SO done. I won't let them stay in my life unless they respect me and want to be part of my life. I really don't need any extra luggage and I will no longer tolerate any asshole-ness from now on. I will not tolerate people who don't pay me attention, people who don't love me as I love them, people who talk behind my back while they're being hypocrites, disrespect, arrogance, lies, people who don't care whether they'll be part of my life or not, people who take me for granted, people who think I'm a spoilt little slut, people who are so pathetic that they have to make fun of me/my friends/my blogs to be able to stand the boredom of their sorry little lives and people who don't reply the messages that i send them on msn. If you think you qualify as one of the above, you're not welcome(you should really go and talk some more behind my back about... I don't know, that I'm writing in English maybe?). If not, I truly thank you for reading all this crap but I really had to get it all out :)

Monday, 27 August 2007

Hey There Delilah

Arabadaydım ve tam inmek üzereyken radyoda Plain White T's-Hey There Delilah çalmaya başladı. Araba durdu, ben bekledim. Şarkı bitti, indim. Sinemaya doğru yürürken o şarkıyı ne kadar çok sevdiğimi, sözlerinin benim için ne kadar çok anlam ifade ettiğini düşündüm. Hostel 2 izledim, ilki kadar beğenmesem de fena değildi. Çıktım, tekrar arabaya bindim. O anda tekrar Hey There Delilah başladı. Dilek tutmalıyım dedim, tuttum. Her zaman saat ve dakika aynı olduğunda tuttuğum aynı dileği tuttum, binlerce kez tutmuş olmama ve gerçekleşmemiş olmasına rağmen.
Bu sabah uyanamadım bir türlü. 12 saat falan uyudum, ve çok zor uyandım sonra. Bir ara uyanır gibi oldum rüyam bittiğinde, sonra rüyamda kimi gördüğümün farkına vardığımda hiç uyanmayasım geldi gerçekten. Tam olarak 21 Şubat 2002, saat 14.30dan beri böyle hissetmemiştim. Evet, tamamen böyle. Rüyamda o bir Türk'tü, adı Can'dı sanırım. Yeditepe'de okuyordu ve birlikte yurtta kalıyorduk (?). Garipti yani. Bundan sonra ondan Can olarak bahsetmeye karar verdim. O bu kadar uzaktayken yaşayamazmış gibi hissediyorum kendimi. Ne dandik. Gerçekten kardeş, en iyi arkadaş ya da sadece herhangi birşey edinmek istiyorum onu. Digital Love'ın sözlerindeki gibi hissetmek istemiyorum, rüyamda onu görüp inanılmaz mutlu olup sonra evimde uyanmak istemiyorum.
Evet, sanırım arıyor olduğum takıntıyı bulmuş bulunmaktayım. Tebrikler.

a thousand miles seems pretty far
but they've got planes and trains and cars
i'd walk to you if i had no other way
our friends would all make fun of us
and we'll just laugh along because we know
that none of them have felt this way

delilah i can promise you
that by the time we get through
the world will never ever be the same
and you're to blame

hey there delilah
you be good and don't you miss me
two more years and you'll be done with school
and i'll be making history like i do
you know it's all because of you
we can do whatever we want to
hey there delilah here's to you
this ones for you

oh it's what you do to me