Saturday 14 May 2011

that's the spirit

Fazla kilolarım hakkında toplumun genel 'güzellik' kavramının saçmalığına dair (ya da 'fazla' kavramının göreceli oluşuna dair) bir muhabbete girmeye üşendim şimdi. Ama olayı "Vücudum hedef kitleme dahil bile olmayan toplumun geneli tarafından beğenilecek diye hayatımı koşu bantlarında ve ölüm diyetleri yaparak geçirmeyi reddediyorum" diye özetleyebilirim. Hatta Sözlük'te "kalın bacaklara rağmen mini etek giymek" gibi başlıklarda belli ki beyin kapasitesi sınırlı insanlar tarafından yapılan yorumları gördükçe iyice sinir oluyorum ve kendimi KFC ile doldurup minicik eteğimle sokağa atasım geliyor. Ama malesef ayağımdaki stres kırığının 2,5 yıldır geçmemiş olması ve regl düzenimin kafayı yemesi gerçekleri bu kiloda olmamın sağlıklı olmadığını gösteriyor. Ayağımın tamamen iyileşmesi için ya bu yaz ameliyat olmam, ya da acil olarak bütün 'fazla' kilolarımı vermem gerekiyor. Bütün yazı yatakta ameliyat sonrası ayağımın iyileşmesini bekleyerek geçirmektense, ikinci seçeneği tercih ediyorum. Dolayısıyla toplumun siktiriboktan estetik anlayışı bir yana, en kısa zamanda kilo vermem gerektiği 283492 tane doktor tarafından sürekli kafama kazınmaya çalışılıyor.

Tuzsuz, zeytinyağsız yemek sevmeyen bir insanım. Haşlanmış şeyleri de sevmem. Zaten doğru düzgün sağlıklı yemek pişiremiyorum. Yağlı, sağlıksız, fast food familyasından ne varsa hepsini severim; yemek yapabilitem Marks and Spencer ya da Tesco'dan alınmış hazır yemekleri mikrodalgaya atmaktan ibarettir (abartıyorum tabii ki, ama İngiltere'deyken daha fazla yemek pişirmiyorum, bulaşığı yıkamaya üşeniyorum). Bunun değişmesi gerektiğinin farkına vardıktan ve dolaptaki mayonez ve diyet kola dışındaki sağlıksız her şey bittikten sonra alışverişe gidip dolabı Activia, meyve, ızgara yapılası et ve mikrodalgada haşlanmaya hazır doğranmış sebzelerle doldurdum. Bugün öğlen yemeği olarak somon fileto ve haşlanmış patates yemeye karar verene kadar her şey süperdi. Boş, sossuz olarak fırında pişmiş balıktan hiç hoşlanmadığımdan somona ballı hardallı sos yapmaya karar verdim. Balı biraz fazla kaçıp balığın yarısı yandığı için iğrenç bir şey oldu. Tadına bakıp çöpe attım. Umudum mikrodalgada pişmekte olan patateslerdeydi. Onlar da hazır oldukları için (hazır dediğim pakedinin içinde tereyağlı-otlu bir sosla hazır geliyor, pakedi açmadan mikrodalgalıyorsunuz) pek iyi değildi. Sinirim bozuldu, birazdan dışarı çıkıp bir şeyler mi alsam diye düşünüyorum. Eve en yakın yer bir Hint restaurantı, Hint pek sevmiyorum ama daha sağlıklı tabii KFC'ye göre. Öf.

Yemek yapmak alt tarafı tarifin dediklerini tamamen uygulamaktır diyenler çok yanılıyorlar. Ev arkadaşımla tamamen aynı şeyi yapıyoruz mesela, onunki süper oluyor, benimki tatsız tuzsuz fena bir şey oluyor. Neden böyle?

No comments: