Wednesday 11 May 2011

slutwalk

Birisi Google'da 'justice as fairness' diye aratarak geçen yılın Mart ayında yazdığım bir post'a ulaşmış. O yazımı yeniden okudum da, zaman ne çabuk geçmiş, hayat ne çok değişmiş, ama bazı şeyler nasıl da aynı kalmış. O cümleleri yazdığım zaman Canterbury adlı küçük, şirin bir şehirde küçük, şirin bir evde tek başıma yaşıyordum. Yalnız ve karanlık bir evde yaşamak içime sürekli bir depresyonumsu his getiriyordu. Uzun süreli bir ilişkinin sevgisizleşmiş, son dönemlerindeydim. Mezun olmaya çabalıyordum, ve yüksek lisansımı nerede yapacağım kaygısı vardı içimde sürekli olarak. Açıkçası o notlarımla başvurduğum üniversitelere girebileceğimi sanmıyordum. Goldsmiths'e kesin olmaz gözüyle bakıyordum, Brian Molko oradan mezun ve Angela McRobbie orada ders veriyor diye öylesine yazmıştım tamamen. Notlarımın girmeye yetmeyeceğinden %200 emindim. Birkbeck'e herhalde girerim diye düşünüyordum, ama kabul edilmemeye de hazırlamıştım kendimi.

Şu anda Londra'nın ortasında kocaman bir apartman dairesini biri dışında merhabadan öte muhabbetim olmayan insanlarla paylaşıyorum. Hem evin aydınlık ortamı, hem de sürekli birilerinin olması yalnız hissetmemi önlüyor çoğu zaman. 9 aydır bir ilişki içinde değilim, ve hayatımda ilk kez yalnız olmaktan gayet memnunum. University of Kent'ten mezun oldum, giremem diye düşündüğüm Goldsmiths'ten deliler gibi okumak istediğim bölüm Gender Studies yüksek lisans diplomamı almış olacağım yakında. Yine mezun olma ve mezuniyet sonrasıyla ilgili kaygılarım var, ama geçen seneki kaygılarımın bu kadar güzel bir şekilde sonuçlanacağını kim bilebilirdi ki?

Bu hikayeden çıkarılacak ders: Hayatta insanın canını sıkan her şey eninde sonunda düzeliyor, kısa zamanda hayatınız 180 derece yön değiştirebiliyor.

**

Yarın Everything Everything konserine gideceğim. Geçen sene ilk kez Schoolin' adlı şarkılarını dinlediğimde ilk dinleyişte aşk yaşamıştım (ki benim için çok nadirdir ilk kez dinlediğim bir şeyi o kadar beğenmek). Ve o zamandan beri kime dinlettiysem "Bu ne biçim şarkı ya, beğenmedim" tepkisi veriyor. Israrla dinletiyorum. Hatta geçen sene buraya koyduğum halde aynı şarkıyı yine koyuyorum, seven birilerine denk gelebilmeyi umuyorum.




**

Kanada'da bir polisin "kadınlar tecavüze uğramak istemiyorlarsa slut gibi giyinmesinler" lafından sonra dünyanın bir çok yerinde Slutwalk'lar düzenlenmeye başladı. Londra'da da var Haziran'da. Yürüyüşün Facebook sayfasına adamın teki "Evet, haklısınız ama malesef tecavüz diye bir gerçek var, ve bu gerçek olduğu sürece çok açık saçık giyinmeyerek, gece tek başınıza karanlık sokaklarda yürümeyerek önlem almak mantıklı bir şey değil mi" türü bir yorum yazmış. Bir kadın da Londra'da metroda adım başı duvarları kaplayan "Lisanslı olmayan taksilere binerseniz yabancı birinin arabasına binmiş olursunuz, tecavüz kurbanı olmayın" posterlerinden bahsedip, "Bu posterlerin yerine neden 'Tecavüz etmek yanlış bir şeydir' mesajı verilmeye çalışılmıyor" diye sormuş. Haklı. Bir kadın ne kadar orospuca giyinirse giyinsin, isterse çırılçıplak gecenin bir vakti tek başına Taksim'in arka sokaklarında dolaşsın, tecavüze uğramamalıdır. "Orospu gibi görünüyorsun, demek ki aranıyorsun" bir bahane değildir. Zorla bir kadının vücuduna girmek kelimelerle ifade edilemeyecek kadar aşağılık, rezil, insanı geçtim hayvan bile denemeyecek zavallı yaşam formlarının yaptığı iğrenç bir harekettir. Kadınlara "O zaman öyle görünmeyin, böyle yapmayın vs" deneceğine, çocukluktan itibaren insanlara tecavüzün hiç bir koşulda kabul edilemez bir şey olduğu öğretilmelidir. Hiç bir kadın sokakta hayvan misali tahrik olunca sikini tutamayan birine denk gelirse diye görünüşünü, davranışlarını sansürlemek zorunda değildir.

No comments: