Wednesday, 10 November 2010

a day in the life of

Bu post'ta bugün ne yaptığımdan bahsetmeye karar verdim başlıktan da anlaşılacağı üzere ("Bana ne" diyorsanız boşuna okumayın diye söylüyorum).

Sabaha karşı şu anda ne olduğunu hatırlamadığım ama garip olduğundan emin olduğum bir rüya yüzünden uyandım, saat 10.00'a kurmuş olduğum saatimi 10.30 yaparak geri uyudum. Alarm çaldı, 10 dakika snooze'ladım, 10.40'ta uyandım. Bir adet Ham and Cheese Melt (ev arkadaşımın tepkisi: "Don't eat that unhealthy shit Leni") yiyip yanında Capri Sun içtim (ev arkadaşımın tepkisi: "How old are you Leni, five?"). Babam aradı, tam benim Brighton'a The L Word convention'ına gideceğim haftasonu iş için Londra'ya geleceğini söyledi. Convention'ı iptal etme olasılığım olmadığından babamı nasıl araya sıkıştıracağımı düşünerek stres oldum, ve geç kalma korkusuyla apar topar evden çıktım.



436 numaralı otobüse binerek okula gittim. Normalde bu hafta reading week nedeniyle okul tatil olmasına rağmen bugün bölümdeki öğrenciler, bölüm sekreteri ve bölüm başkanıyla birlikte tezlerle ilgili bir toplantı vardı. Ben daha konumu bile seçememişken bazı insanlar "Ben x konusunda empirical research yapmak istiyorum, en erken ne zaman başlayabilirim" falan gibi sorular soruyordu, iyice stres oldum. Bu arada bölümdeki öğrencilerin supervisor olarak 2 hocadan birini seçebileceğini ve hocaların birinin adının Kate Nash olduğunu öğrendim, eğlendim. Toplantı bitti, kütüphaneye gidip konu seçmeme yardımcı olabilecek birkaç (6) kitap aldım.

Eve dönmek için 436'ya bindim, kitabımı açtım tam okuyordum ki bir sonraki durakta otobüs "This bus terminates here" nidaları eşliğinde durdu. Londra'da otobüs şoförleri gecikince ya da saatinden çok önce gidiyorsa böyle yarı yolda durup "Bir sonraki otobüse binin" yapabiliyorlar, hem beklemek hem de 2 kere para ödemek zorunda kalıyor insan, sinir bozucu. Neyse, yarım saat bekledikten sonra gelen 36'ya bindim, fena trafik vardı. Normalde 1 saat olan yol otobüs değiştir, bekle, trafik vs derken 2 buçuk saat sürdü neredeyse.



Otobüsten inince durağın yanındaki Boots'a girdim, aradığım hiç bir şeyi bulamadan çıktım. Makyaj malzemelerinde marka olarak sadece 17 vardı, onun da ne bir dudak kalemi ne de kırmızı ruju vardı. Makyaj temizleme mendili bile yoktu ayrıca, o kadar minik bir Boots (sarı ve kahverengi dışında saç boyası satılmadığından bahsetmiyorum bile). Sinir olup çıktım, Superdrug'a gittim. Schwarzkopf Live Color XXL Real Red aldım diplerim için, ilk kez deneyeceğim, bakalım nasıl olacak. Bu aralar kirpiklerimi direk takmaymış gibi gösteren çok çılgın bir L'Oréal maskara kullanıyorum, o kadar mükemmel ki dandik makyaj temizleme mendilleri kesinlikle çıkaramıyor. O yüzden Garnier'ninkini aldım, onu da ilk kez deniyorum, umarım çıkarabilir ve kirpiklerimi koparmak zorunda kalmam her makyaj temizlediğimde. Bir de her zamanki fondötenim Rimmel Stay Matte Ivory ve günlerdir içimden atamadığım kalıcı koyu kırmızı ruj can çekmesi için bir adet Rimmel Lasting Finish ruj aldım. Ne kadar kalıcıdır bilemiyorum, ama Rimmel seviyorum, umarım kalıcıdır yeterince. Rengin adı da Tantrum, renk tonlarına böyle çılgın isimler veriyorlar bayılıyorum.



Eve geldiğimde saat 5.15 ve hava çoktan kararmıştı (artık 4.30 gibi kararıyor). Saat 11'de 1 saatlik bir toplantı için evden çıkıp nasıl bu saatte eve gelebildiğime hala şaşırıyorum. O da değil, saat 7.10 olmuş. Zaman çok fena hızlı geçiyor bugünlerde, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde bilgisayarı açıyorum, biraz sonra bir bakıyorum 4 saat geçmiş, "Naptım ben de o kadar çabuk geçti zaman" diye sorum kendime, hiç bir şey de yapmamışım. İlginç.

Laptopumu açıp Gaydar'a baktım, hem çok hoşuma giden o tatlı kızdan hem de yarın buluşacağım kızdan mesaj gelmişti, mutlu oldum. Yarınki kızla eğlenirim umarım.

Evde yemek kalmamıştı, dolapta gördüğüm Camembert'i fırında eriterek yedim, mükemmel oldu. Capri Sun çılgınlığım devam ediyor.


Günümün yarısı da bitti böylece.

Tez konusu seçmeme yardımcı olsun diye bir şeyler okumaya gidiyorum şimdi.

Bu arada tez konusu olarak aklımdan geçenler:

-Pornografide tecavüz, kadınların buna bakışı (izlerken zevk alıyorlar mı, alıyorlarsa neden, tecavüz kurbanları bu tür şeyler izliyor mu, izlerken ne düşünüyorlar, zevk alıyorlarsa kendilerini kötü hissediyorlar mı bu yüzden)

-Xena'ya feminist bir bakış (bir erkeğe bağlı olmayarak sadece iki kadının başrolde olması ama yine de yarı çıplak bir şekilde gezmeleri vs)

-Popüler kültürün giderek pornografik bir hal alması, herşeyin "sex sells" türü reklam stratejileri üzerinden yürümesi (peki ama seks neden satıyor? insanlar en batılı toplumlarda bile cinselliklerini içlerinden geldiğince yaşayamadığı için mi?)

Önerisi olan?

9 comments:

apollo boy said...

öneri değil de ikinci ve üçüncü seçenekler cidden ilgi çekici, hele üçüncü seçeneği okuduktan sonra ''cidden ha, neden ?'' tepkisi verdim.

zerofeelings said...

evet 2 ve 3 arasında gidip geliyorum ben de, 1. çok depresif ve bir sürü kadınla birebir konuşma gerektiren bir konu.

2 ve 3'le ilgili bir teori geliştirmem gerek ama eğer onlardan birini seçeceksem, nasıl bir hipotezim olmalı bilemiyorum, öneri bekliyorum :)

inatçı hardal said...

2 güzel gözükmekte,başarılı bir tez konusu olabilir =)
ayrıca şunu eklemeden geçemeyeceğim: capri sun bağımlısıyım ben de.ankarada çok nadir buluyorum bulunca da topluca alıyorum.bayılıyorum =)

enes güler said...

3 numara 10 numara tez olabilir.

D£R!N £G£L! said...

Xena'ya feminist bir bakış (bir erkeğe bağlı olmayarak sadece iki kadının başrolde olması ama yine de yarı çıplak bir şekilde gezmeleri vs)
-- Anlayamadım nokta xena'nın burada yarıçıplak durumu yine erkeklere hitap ediyor oluşunu mu sorguluyorsun? Ya da buna benzer bir izlenim mi bıraktı senin üzerinde?

Popüler kültüre gelince,Eskiden kadın bedeninin daha sık kullanıldığı aşikar iken şimdilerde erkek bedenininde pazar payının artmasıyla kültürün 3 boyutlu büyümesi anlamına geliyor. Diye düşünüyorum kendimce.

Ve pornografide tecavüz;
Sana birini tavsiye etmek isterim haddim olmadan. Hande öğüt.

http://kritisyen.blogspot.com/

Bir de şu kitaba bir bak istersen.
http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=1721

Şimdiden kolay gelsin diyor,istediğin her konuda elimden geldiğince yanında olacağımı bildirip koyboluşlarıma geri dönmek istiyorum.

zerofeelings said...

teşekkür ederim, popüler kültürün (özellikle reklamların) pornografikleşmesinin ve cinselliğin bir reklam strajetisi olarak kullanılmasının nedenlerini konu almaya karar verdim.

erkek bedeninin reklamlarda cinsel olarak gösterilmesini de eşcinsel dürtülerini açıkça yaşayamayan (ya da bu dürtülerin farkında olmayan) erkeklerin bu eksikliği tüketim yoluyla gideriyor olduğuna bağlamayı düşünüyorum.

D£R!N £G£L! said...

:) güzel yaklaşım ve iyi bir öngörü buna bir örnekte hemen verelim değil mi :)

Tom ford ''sex satar kuralı çok iyi biliyor'' başlıklı kaos gl de bir yazı vardı. Dilersen bir bak.

http://www.kaosgl.com/node/1816

zerofeelings said...

tom ford <3

bu sefer amargi'ye gelicem izmir'e dönünce, kararlıyım. sen izmirde misin?

D£R!N £G£L! said...

Yaşasınnn yaşasınnn :)

Evet İzmirdeyim :)