Monday 8 November 2010

the drummer goes on, the drama goes on

Sözlük'te I Love You Phillip Morris başlığına bakıyordum bugün tesadüfen. Filmi izlemediyseniz, Jim Carrey ve Ewan McGregor'ın iki sevgiliyi canlandırdığı bir film (film bundan ibaret değil tabii ama bahsedeceğim şey filmdeki bu temayla ilgili).

Bir kaç tane "Eşcinsellerin de aşık olabileceğini anladım bu filmi izleyince" konseptli entry gördüm. Her ne kadar eşcinselliğin romantik olamaması düşüncesini moronik bulsam da, bazı insanların hiç eşcinsel birini tanımadıkları (ya da tanıdıklarının farkında olmadıkları) ve toplumun kafalarına doldurduğu deli saçmalarından başka referans noktaları olmadığını düşünerek o entry'leri kötülemedim: En azından sonunda ışığı görmüşler, değil mi?

Elimi "çok kötü" butonuna götürenler "Eşcinsellik içeren sahneler çok uzun tutulmuş, rahatsız ediciydi, eşcinsellik çok ön plandaydı" vs. konseptli entry'ler oldu.

İzlemeyenler için, filmdeki öpüşme/sevişme/seks sahneleri ortalama bir Hollywood filmindeki kadar. Daha fazla değil. İnsanlar homofobik olduklarından rahatsız oluyorlar yani. Olmalılar da, olsunlar hatta, evet. Gerçek hayatta ve popüler kültürün her alanında %98 her şey heteroseksüel zaten. Bu hetero istilasına "Çok uzattınız, bu kadar ön planda olmasın" diyor muyum ben? İzlemiyorum, bitiyor. O kadar ki, sırf bu yüzden sinemaya 40 yılda bir giden, kitap okuma seviyesi günde bir kitaptan ayda bir kitaba inen biri haline geldim. Her şey heteroseksüel çünkü.

İnsanlar eşcinsellik gözlerine sokulunca rahatsız olma hakkına sahipler, ben de heteroseksüellik gözüme sokulunca rahatsız oluyorum, ama o durumdan uzak durmak (filmi izlememek, eşcinsel bir çift görünce bakmamak vs.) yerine gidip de bik bik edenler beni sinir ediyor. Rahatsız olacaksanız gitmeyin kardeşim. Eşcinsellik kavramı zaten yüzyıllardır bastırıldığı yerden güç bela bir nefeslik kafasını çıkartmışken gidip de "Çok eşcinsel, olmadı bu" deme hakkını nerden buluyorsunuz kendinizde? Tuzunuz kuru tabii. Rahatınıza edeyim mümkünse.

No comments: