Saturday 28 August 2010

skins

Sıkıntıdan eski Skins bölümlerine bakıyordum bugün. İlk cast'la olan favori sahnelerimden biri bu, Sid'in Tony'e Crystal Castles eşliğinde babasının öldüğünü söylediği ve sarılarak ağladıkları sahne:



Hetero ortamlardan elimi eteğimi çektiğimden beri çevremdeki isanlardan "X benim hayatımın içine etti" gibi şeyleri 28392 kat daha çok duyuyorum. Bahsi geçen kişinin hayatlarını mahvedecek kadar ne yaptığını, ne kadar süre birlikte olduklarını sorduğumda da genelde 2-3 ay falan birlikte oldukları cevabını alıyorum.

Genellemelerden nefret ederim ama lezbiyenlerin ilk randevuya bir uhaul truck ile geldikleri görüşünde doğruluk payı yok değil. Facebook'um bir kızla tanışıp 2 gün sonra "Hayatımın aşkını buldum" diyen, soyadlarını o kızla aynı yapan, 2 ay sonra ayrılan ve ondan 1 ay sonra bu kez başkası için "Bu kez çok aşığım" muhabbetine girip soyadını değiştiren insanlarla dolu. Hiç bir heteroseksüel çiftte bu şıpsevdiliğe rastlamış değilim.

İnsan böyle ayran gönüllü olunca tanıştığının ertesi günü "Sana aşığım" dediği, 1-2 aydır çıktığı insanın "hayatını mahvetmesi" de kaçınılmaz tabii. Bana bu insanlar sanki biraz aranıyorlar gibi geliyorlar, aşk acısından o kadar zevk alıyorlar ki senede 5-6 kere çekmek istiyorlar sanki. Bu şıpsevdiliğin başka açıklamasını bulamıyorum, insanın 1-2 (bilemedin 3-4) kez "Tanışalı 2 gün oldu ama çok etkilendim" dediği birileri olur tabii ki ama o etkilenmenin birkaç aya geçtiğini görünce aklı başına gelir ve bir dahaki sefer o hissin geçici olduğunu bilir, değil mi? İnsanlar gerçekten saf mı, yoksa hissettiklerinin "gerçek aşk" olmadığını onlar da içten içe biliyor ama o aşkı bulamamış olduklarını kabullenmek istemedikleri için kendilerini mi kandırıyorlar?

Ben de öyleydim eskiden. Biriyle tanıştığım anda çok etkilendiğim ve o etkilenmenin büyüsüne kapılıp aşk zannettiğim çok oldu. Bu etkilenmelerin en güçlüsünü yaşatan insanla karşılıklı "Seni seviyorum" dediğimizde ilk kez görüşmemizin üzerinden 2 saat geçmişti. İlk günden itibaren bana üzerime düşmek derecesinde ilgi gösteriyordu, dünyanın en güzel jestlerini yapıyordu; o kadar ki içimdeki gerçekçi ses bana bu kadar sevginin anormal olduğunu ve onun bana olan hislerinden şüphe etmem gerektiğini söylüyordu. Dediğinin doğru olmasından korktuğum için o sesi bir süreliğine susturdum, aramızdakinin bir istisna olduğuna ve onun bana gerçekten aşık olduğuna inanmak istedim. Ama sonra gerçekçi sesim baskın çıktı ve sevgilimden "beni fazla sevdiği için" ayrıldım. Evet, yıllar boyunca pişmanlık duydum bu yüzden. Hala da duyuyordum, o yıllar bana onun her tanıştığı kıza "bir anda aşık olduğunu" ve onları beni sevdiği kadar çok sevdiğini gösterene kadar. Bunu fark ettiğim andan itibaren bütün bu anlık etkilenmelerimin adı üzerinde "anlık" olduğunun bilincinde davranıyorum.

8 comments:

TheParadoxOfTime said...

Lezbiyenlerin aşk acısından zevk aldığını mı söylemek istiyorsun? Üzgünüm tam anlayamadım hipotezini. Ama bence bu ayran gönüllülük, ruh ikiziyle tanışma isteğinden kaynaklanıyor. Bu kez bulmuş olmak istiyorlar ve buna kendilerini inandırıyorlar.Ve çabucak evlilik moduna geçiyorlar. En azından benim gözlemlediğim öyle.

zerofeelings said...

hayır, sadece bu ayran gönüllülüğü heteroseksüel çiftlerde pek görmezken lezbiyenlerde sık görüyorum. herkeste değil tabii ki :)

ruh ikizi hipotezi mantıklı, ben de öyle davrandığım dönemde "ruh ikizimi bulana kadar bir sürü kurbağa öpmem gerekecek galiba" mantığıyla her bir şey hissettiğimde aşık olduğuma inandırıyordum kendimi. ama dünyadaki en yengeç burcu, en ruh ikizine ve sonsuz aşka inanan insan olarak bile içten içe maksimum 1-2 saat içinde o insanın ruh ikizim olmadığından emin oluyordum. bunu bile bile kendimi "aşığım" bulutlarında gezdirme sebebim de aşık olmayı -hem aşkın güzel olması, ama daha çok aşk acısı çekmenin zerofeelings olmamı engellemesi nedeniyle- seviyor olmamdı.

TheParadoxOfTime said...

Aşk acısı çekmeyi bende seviyorum sanırım. Daha tam anlayamadım ama neredeyse emin. Bir sapkın ruh hali yada doğal bişi belki de :)
Ruh-eşimizi gözlerindeki parıltı ve sol omzundaki parlaklıktan bulabilseydik ( Brida kitabında olduğu gibi ) herşey çok güzel olurdu. :D

zerofeelings said...

eğer ruh eşi denen şey gerçekten varsa, insan gördüğünde nedenini açıklayamıyor olsa da anlar diye düşünüyorum. o konuda çok okurdum eskiden, "onu gördüğüm anda sanki dünya sarsıldı ve yerine oturdu, neden bilmiyorum ama o olduğundan emindim" şeklinde anlatıyor insanlar genelde.

:)

D£R!N £G£L! said...

İzlenmekten hoşlanmamaktan mı izleyemiyoruz sizi. Yoksa başka başka sebepler örüntüsünün getirdiği nedenler mi var.
Bakınız bu bir soru değil. Sonunda insanların merakını gidermek amacıyla kullanılan şu işaret (?) yok. Peki neden yazıyorsunuzun ardından şöyle söyliyebilirim. Size ulaşabilmenin yollarını arıyorum kendimce. Olmadı sık kullanılanlara başvurmakla yetinmek zorunda kalacağım sanırım.

zerofeelings said...

bence blogger'sal nedenlerden kaynaklanıyor bu. bugünlerde ben de izlemek istediklerimi izleyemiyorum.

bu kadar çabuk karşılaşacağımızı düşünmemiştim.

D£R!N £G£L! said...

Yolları,adımları unutmayınız sayın zerofeelings.

Anonymous said...

Bahsettiklerine benzer yaşananlar yüzünden tanıştığım birçok kişinin dengesiz ya da border line kişilik bozukluğuna sahip olduğunu düşünmeye başladığım dönemlerim oldu. Diyorum ki; tespit ne kadar üzücü olsa da doğru.