Monday, 31 May 2010

of drag kings and the wheel of fate

Dün gece hayatımın en ilginç akşamlarından biriydi. Evden çıktım, trene binerken su aldım, Saka Water marka, ve gayet Sabancı logosu falan vardı üzerinde. Yakın inceleme sonucu "from the Saka Spring in Turkey" falan yazdığını fark ettim üzerinde. İngiltere'ye su ihraç ediyormuşuz yani. Garip.

Sonra Londra'daki drag king competition'a geldim, şehrin hiç gitmediğim ve oldukça uzak bir bölgesindeydi. Aynı zamanda mahallede İngiliz'den fazla Türk vardı sanırım, Canısı Berber, Hanımeli Ocakbaşı falan vardı pubın karşısında.

Mekanda oha derecesinde taş kadınlar vardı ayrıca. Başka diyecek laf bulamıyorum o konuda. Neyse, competition başladı, performans kısmında bir tanesi yanımda duran kadını sahneye çekerek t-shirtünü yırtıp çıkardı. Kadın orada şok halinde üstsüz duruyorken onu öpmeye başladı, sırtına mum dökerek kuruduktan sonra bıçakla onları kazıdı. O sırada ?! şeklindeydim ben. Sonra da tonsil muayenesi modunda öpüştüler. Tanımadığım biri bana sormadan üstümdeki şeyi yırtıp sırtıma mum dökse büyük ihtimal sinir olurdum ama çok seksi bir sahneydi.

Pubdan çıktıktan sonra otobüs durağındaki insanların -ve etraftaki herkesin- Türkçe konuştuğunu fark ettikten sonra adamdan bir sigara istedim. Klasik "Türk görünmüyorsun" muhabbetinden sonra adam bana 2 yılda Türkçe'min nasıl bu kadar bozulduğunu sordu. Aksanlı konuşuyormuşum. "Ben hep böyle konuşuyordum ki" dedim, inanmadı. E ama ben hep öyle konuşuyordum gerçekten.

Daha sonra London Bridge'den trene bindim, trenin son durağı Ashford görünüyordu. Ashford benim yaşadığım yere 20 dakika falan uzaklıkta bir yer. Ashford'a geldikten sonra internette var görünüyor olduğu halde son trenin olmadığını gördüm, "oh fuck" şeklinde taksici buldum bir tane ve adam bana evime gitmenin 50 pound tutacağını söyledi. "Siktir istasyonda uyumak zorunda kalıcam sanırım" modunda gecenin 2'sinde istasyonda oturmuş ağlamak üzereydim ki yanıma bir güvenlik görevlisi geldi. Adama durumu açıkladım, "Ben halledicem" diyerek gitti, 5 dakika sonra "Your chariot awaits love" diyerek kapıdaki taksiyi işaret ediyordu bana. Taksi beni para almadan evimin kapısına kadar bıraktı. Southeastern Railways'in hastasıyım.

Böyle de bir gündü.

No comments: