Saturday, 17 April 2010

you had me in the palm of your hand

Sana o mesajı yollamasaydım çok içimde kalırdı ve söylemedim diye pişman olurdum ileride. Hala haksızlık ettiğini ve dün gecenin zaten yapmak istediğin bir şey için bir bahane olduğunu düşünüyorum; bu yaptığının önceki gece bahsettiğimiz o "çocuk gibi küsmek"ten ne farkı var ki? Ben söylemem gerekeni söyledim, bundan sonra bir daha konuşacaksak ilk adım senden gelir, sen bana cevap bile vermedikçe ne arayıp özür dilerim ne de peşinden koştururum. Sen bilirsin tamamen. Böyle olsun istemem ama yapabileceğim bir şey kalmadı.

Drove on by your house today,
I know it's hard to stay away.
It's alright, you pick a fight,
But my heart is on the tray.

Whatever you may think of me
You know that there'll never be
Someone who loves you more than I do.
One day you will understand
You had me in the palm of your hand,
And I will be gone, leave you to wonder.

I took a breath, looked at your door,
The times that I've been here before.
Your smiling face, your warm embrace,
Those days are not here anymore.

Drove on by, I don't know why
It's so hard to stay away.
I kiss goodbye, a teary eye,
It's another lonely day.

Tuesday, 13 April 2010

you're not gonna reach my telephone

Bugün en olmayacak zamanda gizli numaralı birisi aramaya başladı. Meşgule atıyor olmama rağmen en az bir 10 kere araması ve hala devam ediyor olması sonucu telefonumu kapattım. Yarım saat sonra telefonumu açtığımda yine aramaya başladı kendisi. Bir süre daha meşgule attıktan sonra pes etmeyeceğini anlayıp telefonu açtım. "İpek ben senin gay arkadaşınım parti ayarladım" konseptli bir şeyler dedi bana telefondaki kişi, daha sonra "Ben kimim?" diye 20 kere sorması ve benim 20 kere "Bilmiyorum" cevabı vermem, onun da hala "gay arkadaşın, nasıl tanımazsın" muhabbetleri sonrası "Bak söylemiyorsan kapatıyorum" dedim, söylemedi ve kapattım. Bir daha aramadı.

Bir kere kayıtlı olmayan numaraları, özellikle gizli numaraları kesinlikle açmıyorum. Ses tanıma konusunda problemli bir insanım, ve bir sürü gay erkek arkadaşım var, arayan kişi gerçekten arkadaşımdıysa ve tanımadıysam üzgünüm. Ama gizli numaradan aramasından, en az 20 kere meşgule atıyor olmama rağmen arayıp durmasından ve ısrarla adını söylememesinden dolayı bunun bir telefon şakası olması ihtimali daha yüksek geliyor bana, eğer öyleyse ve bu devam ederse özel numara bile olsa bunun savcılığa kadar yolu olur. Kim niye böyle bir şeyle uğraşır bilmiyorum ama "Ben kimim" sorusunun cevabını tahmin etmek gibi bir şey kesinlikle benim eğlence anlayışım değil. Gerçekten arkadaşım olan biri idiyse üzgünüm, ama öyle olan birisi böyle bir şey yapmazdı diye düşünüyorum.

Monday, 12 April 2010

absolute clarity


A few times in my life I've had moments of absolute clarity, when for a few brief seconds the silence drowns out the noise and I can feel rather than think, and things seem so sharp and the world seems so fresh. I can never make these moments last. I cling to them, but like everything, they fade. I have lived my life on these moments. They pull me back to the present, and I realize that everything is exactly the way it was meant to be.

why more comfortable seeing two men holding guns than holding hands?

Deniz Harp Okulu'ndaki iki erkeğin tuvalette yakalanmasıyla ilgili bu haberi okudum az önce.

Aklımdan geçenler:

1- Eşcinselliğin "tüyleri diken diken eden cinsel sapkınlık" olarak tanımlanmasına LOL diyebiliyorum sadece. Ait olduğunuz prehistorik döneme geri dönün lütfen (bu cümleyi bundan sonra çok kullanacağımı tahmin ettiğimden AOPDGD diye kısaltmaya karar verdim).

2- Bu öğrencilerle ilgili yasal işlem yapılmadığından şikayet edilmiş. Eşcinsellik yasadışı değil ülkemizde bu tür yaşam formlarının üzüleceği üzere.

3- Okul komutanı önce öğrencilerin "şahsi tercihleri" olduğu gerekçesiyle konunun kapatılmasını isterken daha sonra velilerin ısrarları üzerine öğrencilerin ailelerine çocuklarını kendileri okuldan almalarını istemiş. Keşke "şahsi tercih" görüşüne sahip çıkabilseymiş kendisi, orduda homofobi konusunda Amerika'dan falan daha gelişmiş bir tavır koymuş olurmuş en azından.

4- Çocukların aileleri "Keşke bunu öğreneceğimize çocuklarımızın öldüğünü öğrenseydik" demişler. Kafayı mı yediniz acaba? Bence öyle. Çünkü hiç bir aklı başında anne-baba çocuğunun ölmüş olmasını dilemez. Çocuğum eşcinsel olarak mutlu olacaksa mutsuz olsun, hatta ölü olsun demek nasıl bir mantıktır? AOPDGD 2 kesinlikle.

İnsanlar kafayı yemişler.

Saturday, 10 April 2010

drive yourself insane tonight, it's not that far away

Sonunda İzmir'deyim. Biraz önce televizyonda kanallara bakınıyordum ki TRT'de bir magazin programına denk geldim.

1- TRT'de neden magazin kanalı var ki? Ne kadar saçma.

2- "Ünlü oyuncu" diye bahsettikleri insanların birini tanımıyorum, "ünlü sanatçı" dedikleri tiplerin de bir tanesi sanatçı değil. Yok Tuğba Özay yeni albüm yapmışmış, yok Özlem Yıldız'ın çocuğuymuş, Türkiye dışındaki hiç bir ülkenin magazin standartlarına göre magazin değeri bile olmayan bu insanlar neden magazin programlarında ki? İğrenç.

Bir de dün gece Digiturk dizi ve film kanallarında bir şey olmaması nedeniyle "Bari Türk kanallarını karıştırayım" diye düşünmemle karşıma Beyaz Show çıktı. Yine "ünlü sanatçı" şeklinde tanıtılan ve Serena'daki uyuz müdür olarak hatırladığım Zuhal Topal konuktu. Kendisi bu sıralar bir izdivaç programı sunuyormuş, bütün show boyunca programına çıkan insanları kötüleyip durdu. E o zaman niye sunuyorsun ki? Bu kadının nesi "sanatçı" ayrıca, izdivaç programı sunuyor kendisi for f's sake.

Ayrıca yine aynı programda ülkem insanlarına "Herkes aldatır mı" diye soruluyor. "Kadın görevini yapsa erkek aldatmaz, dişi köpek kuyruk sallamasa erkek peşinden gitmez" türü cevaplar veren erkekler. Rezil ötesi şeyler bunlar artık, diyecek laf bulamıyorum.

Reklam arasında Axe Jet diye bir şeyin reklamını gördüm, bu kadar seksist ve kadını küçük düşürücü bir reklam görmemiştim uzun zamandır. İğrenç.

İnsanlar kafayı yemiş.

Thursday, 8 April 2010

this is the good life

Birkbeck'teki MA Gender Sexuality and Culture bölümünden kabul geldi bugün. Goldsmiths'tekinden çok daha az bir ortalama istediler ve geçen yılki kendini salmış ortalamam bile yetiyor girebilmeye. İngiltere'deki en süper Gender Studies programı Birkbeck'inki ve derslerin akşam yapılıyor olması + British Museum dibi gibi Londra'nın en merkezi yerinde okuyabilecek olmam + istersem aynı okulda PhD'ye devam edebilme şansımın olması mükemmel.

Son essay'imi teslim ettim bugün, inanılmaz içim rahatladı ama aynı zamanda Kent Uni ve undergraduate zamanımın son dersine girdiğim için de nostaljik bir hüzünle doldum.

Yarın İzmir'deyim.

PS. Blackberry'mi unlock etmeme yardım edene benden bir içki.

Tuesday, 6 April 2010

no, you don't move me anymore

Foucault ve governmentality üzerine bir essay daha yazmam gerek ve o bittikten sonra Cuma günü okul bitiyor, İzmir'e geliyorum. Mezun olmama sadece finaller kaldı.

Embedding özelliği kapatıldığından ekleyemiyorum ama Yeasayer-O.N.E. videosunu kesinlikle izleyin. Odd Blood albümlerine fena takılmış bulunuyorum bir süredir. Multikültürel ve garipten başka şekilde tanımlayamıyorum albümü, çok alışılmadık ve kimseye benzetemediğim bir soundları var. Hep aynı şeylerden sıkıldıysanız dinleyin.

One's not enough
I won't stop 'til I've given you up
Clear-eyed as I am, it's hard having fun
It's much easier said than it's done

Hold me like before
Hold me like you used to
Control me like you used to

No
You don't move me anymore
And I'm glad that you don't
'cause I can't have you anymore
But I thought you should know
You don't move me anymore
And I'm glad that you don't
Because I can't take it anymore

It feels like being tranquilized
I know the separation kills us so
But I won't stop falling like raindrops
Because I like it when you lose control

Monday, 5 April 2010

remember me

Yeasayer'ın son albümüne bağımlıyım bu aralar.

Bugün asıl görmek istediğim film Chloe çevredeki sinemalarda vizyonda olmadığından Robert Pattinson'ın yeni filmi Remember Me'ye gittim. İtiraf ediyorum ki filmi izlememdeki tek neden R-Patts'in o güzel yüzüne hasta oluşumdu. Ama film hiç beklenmeyen bir şekilde sonuçlandı ve tahmin edemeyeceğim kadar etkilendim kesinlikle. Tavsiye ederim.





---------spoiler----------


Bu post'un geri kalanını filmi izlemeyi düşünüyorsanız sakın okumayın.



"Şirin bir aşk hikayesi ama amacı ne bu filmin" şeklinde ilerleyen film sondaki 9-11 sahnesiyle bambaşka bir anlam kazandı tamamen. Başkalarının hayatını nasıl etkilediğimiz ve her anımızın nasıl son olabileceği hissi mükemmel bir şekilde verilmiş. Filmdeki favori quote'um "Our fingerprints don't fade from the lives we touch" tüm filmi özetliyor denebilir.

Saturday, 3 April 2010

motosikletli kız

Gizli gizli sevdiğim ve sorarsanız sevdiğimi asla kabul etmeyeceğim guilty pleasure şarkılarım listesine Teoman-Motosikletli Kız da eklemek istedim bugün. Ortaokulda çok severdim bu şarkıyı, Teoman'dan beklenmeyecek kadar güzel ve sözleri mükemmel kesinlikle. Şu ana kadar motosikletli kız 1 tane oldu hayatımda ama bir gün birine aşık olursam fon müziğimiz bu olsun mümkünse.



Videoyu direk görmezden gelip şarkıyı dinleyin bence.

Motosikletli kız günlerdir seni bulmak için buralardayım
Sen yoksun
Motosikletli kız çatladı mı dudağın, avucun, yüzün, yüreğin?
Üşüyor musun?
Kırık bir kalp elinde kala kala

Bir karamel tadıysa dünya senin ağzında
Gittikçe azalan her nefes aldığında
Bir karamel tadıysa dünya senin ağzında
Gittikçe azalan her kalbin atışında

Sanki seni benim için yapmışlar
Sanki benim için yaratmışlar.

le deuxième sexe

Ekşi Sözlük'teki "kadınlığını kullanamamış kadınlar" başlığını gördüm biraz önce.

Aşağıda da başlıktan 2 entry görmektesiniz:

7. efenim bir de şu okulu bitireyim, şu doktorayı yapayım, şu master da bitsin ondan sonra mantığı ile kariyerinden başka herşeyi geride bırakarak zirveye ulaşan bayanlar vardır. zirveye vardıklarında bir de farkederlerki yaşları 40ı geçmiş ve kadınlıklarını zirvede yaşayacakları zamanları kariyer peşinde harcamışlardır. otomatikman etraftaki bekar, yaşı yaşına ve huyu huyuna uygun olan sosyo kültürel seviyesi yüksek erkek konsantrasyonu da zaten dip yapmıştır. es kaza kafaya ve mantığa uygun bir erkek bulunupta evlenip çocuk yapıncaya kadar da zaten kapıya menapoz çilesi dayanır. bir ömür böyle yiter gider işte. bekar, kariyerli, kültürlü ve bir o kadar da yalnız kadınlar çoğalır toplumda.
(matrixx, 03.04.2010 15:32)

8. düzenin düzdüğü kadınlar.
(gloomystorm, 03.04.2010 15:36)

-Bir kere o başlık neden "kullanmamak" değil de "kullanamamak"? (Self-cevap: Çünkü erkek egemen, misogyny diz boyu bir ülke Türkiye.) Oradaki -amamak gayet kullanmamanın kötü, tercih edilmeyen bir eylem olduğunu ima ediyor. Kadın illa "kadınlığını" kullanmak zorunda mı? "Kadınlık" nedir bir kere? Cinsel cazibesini kullanarak kendini güçlü hissetmek midir? Ben bunu yapmıyorum diye "kadın" değil miyim? Böyle salak şeyleri nerelerinden çıkarıyor insanlar?

-7. entry konusunda ne desem bilemedim. Böyle zihniyetler beni çok sinirlendiriyor kesinlikle. Neymiş, mastermış doktoraymış derken kadınlar koca fırsatını kaçırıyorlarmış. Kadının hayatının yegane amacı koca bulmak zaten. Bunu yapmayarak geçen hayatlar "bir ömür böyle yiter gider" kapsamına alınıyormuş. (Bir de kendimi tutamayarak ekliyorum ki "menapoz" menopoz diye, "bulunupta" bulunup da diye ve ki de ayrı yazılır.)

Bu "kariyerli, kültürlü, ve bir o kadar da yalnız kadın" stereotipi nedense kadının-yeri-evdedir'ciler tarafından çok karşımıza çıkarılıyor. Herhalde böyle olayları dramatize ederek kadının bağımsızlığının kötü bir şey olduğuna bizi inandıracaklarını sanıyorlar. Kadının kariyer yapmasının özel hayatını feda etmesini gerektirdiği gibi salak bir önyargı yaratılıyor kafamızda (sanki kariyer yapan erkekler için aynı şey geçerli değilmiş gibi). Kadınlar çocuklarını kreş, anaokulu, bebek bakıcısı vs. yerlere teslim etmek için "Ama çok çalışıyorum" gibi bir bahaneleri olmak zorunda hissettiriliyorlar. Geçin bence bunları. Her kadın evlenmek isteyecek, çocuk isteyecek, maternal dürtü sahibi olacak ya da çocuğuna %100 kendisi bakmamak için geçerli bir bahanesi olmak zorunda gibi bir şey yok. Ben ne evlenmek istiyorum, ne de çocuk sahibi olmak; olsam da çocuğuma benden çok bakıcılar bakar herhalde, kesinlikle sürekli bir başkasına bakmakla uğraşamam ve "annesel"liğin A'sı yok ruhumda. Bunda da en ufak bir anormallik görmüyorum. Hayatın amacı uygun eşi bulmak ve üremek değil.

-8. entry konusunda ne desem bilemedim. Böyle insanlar o kelimeleri kullandıkları ağızlarıyla annelerini nasıl öpüyorlar merak ediyorum.