Tuesday, 11 December 2007

drag queens and door whores

Previously on Fashionalism:
"Neden heteroseksüel Türk erkeklerimiz modayla ilgilenmeyi erkeklik derecelerini azaltıcı bir faktör olarak görüyorlar? Neden makyaj yapan erkeklerle dalga geçilir?"

Heteroseksüel erkeklerin çoğunluğunun -ülkemizdekilerin çoğunluğu, en azından- "Ne modası ya" şeklindeki düşüncelerinin kaynağı olabilecek zihniyet, malesef anlayış sınırlarım içerisinde bulunmuyor. Bu delikanlılarımız, sanıyorum ki isteseler de istemeseler de modanın parçası olmak zorunda olduklarını anlamış değiller. The Devil Wears Prada'daki "En ucuz mağazanın dandik indirim sepetinden alıp moda karşıtlığınızla övünerek giyeceğiniz 5 kuruşluk tshirt bile 3-4 sezon öncesi podyum modasının o dandik mağazaya ancak ulaşabilmiş versiyonundan başka birşey değil" önermesi ne kadar da doğru aslında. Dinlediğiniz müzik, gittiğiniz yerler, herşey için de geçerli değil mi bu önerme? Başkalarından etkilenmeden duramazsınız insan doğası gereği, giyiminiz de başkalarından etkilenir dolayısıyla. Çevrede gördüğünüz insanlardan etkileneceğinize, neden modanın kendisinden etkilenmeyesiniz ki? Böylece en azından 2 sezon geriden takip etmezsiniz herşeyi.

Bu dediklerim yanlış anlaşılmasın. Kimsenin sadece o günün trendi olduğu için birşeyi giymesi gerektiğini düşünmüyorum. Modanın amacı o değil zaten. John Galliano'nun tamamen içindeki teatral bir masal dünyasını yansıtan şovlarındaki mankenler gibi 5 ton makyaj yapmanın trend olması eminim Galliano'nun da amacı değildir. Tüm diğer sanatlar gibi, moda da ilham vermeyi ve tasarımcının, yani sanatçının, dünyasını dışarı vurmasını amaçlar. Tüm dünya insanlarının giyim tarzlarını tamamen ele geçirme amacı güden gizli güçler yoktur arkasında. Bu nedenle trend=moda olarak algılanmamalıdır; trend geçici ve değişkendir, moda ise tamamen başka bir dünya.

2. konuya gelince, makyaj yapan erkeklerle dalga geçilmesi tamamen kapalı zihinlilikten kaynaklanmaktadır. Bu dalga geçme eylemini benimseyen sözde modern insanlar, asıl dalga geçilmesi, hatta malesef acınması gereken kişilerin kendileri olduğunun farkında bile değildirler. Acınası olmalarının nedeni ise, hayatları boyunca kafalarına kazınmış olan "normal" kavramını sorgulamayı akıllarına bile getirmekten aciz oluşları, ve öylece kabullenişleridir. Onlara göre bir erkeğin etek giymesi, ruj sürmesi gibi davranışlar kabul edilemez; çünkü çevrelerinde böyle birşey yoktur ve olmamıştır. Aynı insanlar eşcinsellikten de nefret ederler -gaylere ibne diyorum ama lezbiyen görsem izlerim diyenlerden bahsetmiyorum bile- çünkü eşcinsellik "normal" değildir. Çünkü çoğunluk olan normaldir onların zihniyetine göre. İşte o düşünce tarzı da hayatım boyunca en tiksindiğim, zavallı bulduğum, nefret ettiğim, ve asla hayatımda yer vermeyeceğim şeydir. Bu durum beni o kadar sinirlendirmiştir ki yıllardır, sanırım damarıma en çok basan konu diyebilirim. Bunun nedenleri ise şöyle:

1-Kimse ne cinsel tercihi, ne cinsiyeti, ne ırkı ne de başka birşeyi nedeniyle başkasından üstün olduğunu iddia edemez. Önce adam gibi adam olmayı öğrenin, adam olmayanları aşağılayın eğer bu ihtiyacı çok hissediyorsanız.
2-Gerçekten bütün kalbimle umuyorum ki inşallah dünyadaki bütün homofobik varlıkların kendileri/aileleri/sevdikleri birileri eşcinsel çıkar ve tüm o lafları alıp bir yerlerine sokarlar.
3-Sevgili toplumun çok sevgili değer yargıları nedeniyle ve içsel hesaplaşmaları nedeniyle hayat eşcinseller için zaten yeterince zor, bir de kıt düşünceli insanların iğrenç hakaretlerine ihtiyaçları yok.
4-O hakaretler eşcinsellere gideceğine, kadınları sokakta yürüyemez hale getiren pis abaza heriflere gitsin lütfen.

Monday, 10 December 2007

kyle xy

Time is such a tricky thing. Knows exactly how to fuck with your mind. And what sucks the most is, after all this time, I'm still where I used to be 6 years ago. What's wrong with this picture? Is it that I'm too much of a hopeless romantic? Or is there something wrong with the rest of the world? I'm realling starting to believe that there's something seriously wrong here. Because I've been caring, and I've been laid back. I've been loving, and I've been distant. I've tried 'Oh I'm so in love with you' and I've tried 'I don't do relationships, sorry'. I've tried serious relationships, long distance relationships and even weekend flings. But still, it's not okay. That sucks.

I don't know when we'll meet again
I guess it'll be in an ordinary place

If my heart breaks, will you pick it up?
And put it in a plastic box
If my heart breaks, will you set it straight?
will you be there, if i call?
Still got you on speed dial...

Sunday, 9 December 2007

world in my eyes

I've never been one to take pride in my memory. I rarely remember things. Yet, I do remember that day. I'd been longing for guidance and one day, all the guidance in the world came to me through her eyes. How could I ever dare forget those eyes, her icy blue eyes that seemed to see right through me. I knew right then, that she had seen everything, I was stripped down to the bone in front of her, she knew it all, my sin and the blood on my hands. She had seen the worst of me, and still, she wouldn't leave. The forgiveness and love in her eyes. I knew she understood. She came up to me and told me to sleep well. I knew I'd never see her again.

Friday, 7 December 2007

dealing with your hangover

Çok içilen günlerin ertesi sabahı iğrenç bir başağrısı ve bulantıyla "Allah kahretsin" diyerek uyanmanıza engel olabilecek bazı öneriler..

Önceden alınabilecek tedbirler:
-Hiç içmeyin.
-Madem içtiniz, bari boş mideyle içmeyin.
-Tam yağlı yoğurt yemek midenin iç duvarında bir koruyucu zar oluşturarak alkolün etkilerini hafifletiyormuş. Devedikeni bitkisi de karaciğerinizi korumak adına önceden alınabilir, Solgar'da hap olarak bulunuyor. İlki işe yarıyormuş, ikincisini bilemiyorum.
-Sarhoşken yapıp sonrasında çok pişman olduğunuz tüm saçmalık ve rezilliklerin bir listesini yapıp kendinizi alkole boğmadan önce bir okuyun. Her bardaktan sonra bir daha göz atın. Listeye yenilerini eklemek istemezsiniz.
-Çok içmekte ısrarlıysanız, karıştırmayın.

İş işten geçtikten sonra:
-Uyumadan önce içebildiğiniz kadar çok su için. Ufak çapta bir zehirlenme yaşıyor olan vücudunuzun iyileşmesini hızlandırabilecek tek şey su. Ne kadar çok su içerseniz, sabah kendinizi yaşayan ölü gibi hissederek uyanma olasılığınız o kadar azalır. Ayrıca ertesi gün de her fırsatta su için.
-Sabah portakal suyu için.
-Ne kadar cezbedici görünse de kafeinden uzak durun. Diğer insanları bilemiyorum ama bende hangover+kahve çok fena titreme yapıyor bütün gün.
-Uyandıktan sonra mümkün olduğunca erken hafif birşeyler yemeniz iyi gelecektir.
-Akşamdan kalma halini gidermek için birayla güne başlayanlardansanız, şöyle bir silkinip kendinize gelin, en yakın zamanda alkol tedavisine başlayın.

Thursday, 6 December 2007

seriously??

Pozitif yaklaşımın ne kadar önemli olduğu ve etrafa verdiğimiz her çeşit enerjinin bize geri döneceğiyle ilgili bir kitap okuyordum uçakta. Artık pozitif olmaya son derece kararlı bir şekilde havaalanından Bostancı'ya geldikten sonra, 50 milyon bozdurmak istemediğim için taksi yerine dolmuşa binmeye karar verdim. Şaşkınbakkal'ın ne kadar olduğunu sordum adama, 1.05 cevabını aldıktan sonra da 1.10 verdim. Paramın üstü olan 50 bini bana vermeyen dolmuşçu herif, Marks and Spencer'ın önünde durdu ve bana "Şaşkınbakkal burası" yaptı. Ben de deli gibi yağmurda yürümek istemediğimden "Işıklarda inicem" dedim. Işıklar da 50 metre ilerde oluyor. Adam bu sefer ışıklarda durdu ve tam ben inerken "250 bin daha alayım" dedi. Eğer o kitabı okumamış olsaydım, akşam akşam uğraşmaktan hiç çekinmez ve ona "Kafanı sağına bi çevir, eğer okuman varsa, ki tipinden yok gibi duruyor, sağdaki durakta Şaşkınbakkal yazıyor, yani burası Şaşkınbakkal, ve ben sana 250 bin vermek zorunda değilim, eğer 5 kuruşun muhabbetini yapmakta ısrarlıysan paramın üstü olan 50 bini alayım asıl ben" derdim. Neyse, konunun özeti benim 250 binime olan derin bağlılığım değil tabii ki. Etrafta bu kadar orospu çocuğu insan varken pozitif olamıyorum, kusura bakmasın kimse. Pozitif olduğumda herkesi benim kadar pozitif sanıyorum, bütün duygularımı ortaya döküyorum, sonra da insanlar tepeme biniyorlar. Pozitif my ass yani. Demek ki orospu çocuğu olmak lazım. Nerede gördünüz ki beyaz atlı prenslerin iyi kızlarla evlendiğini, süper ahlaklı iş adamlarının çok zengin olduğunu falan? Filmlerde görürsünüz zaten ancak. Evet bundan sonra insanları kullanan, manipülatif, anlayışsız, duygusuz pislik bir insan olmalıyımdır belki de..

twin flames and soul mates

Have you been feeling alone or like something's missing in your life? Have you been feeling incomplete no matter what you did? Have you been searching for 'the one' to make you feel whole, but have been losing your faith in the whole 'true love' concept? Well hello then, welcome to the club! You're not alone. Actually, almost everyone feels that way. Being the love-addict that I am, I had been looking for an explanation and found the concept of twin flames. Your twin flame is the other half of your soul that you were split at the beginning of time. You both went your separate ways, lived many lives, and maybe even met in some of them but couldn't unite because one of you wasn't ready for the intense connection. Your ultimate goal is to reunite. All other relationships through all your lives are just practice for the ultimate relationship with your twin soul. This is why people feel incomplete and have a natural urge to become whole throughout their entire lives. It's very similar to what we call 'soul mates'. A person can have many soul mates, but only one twin flame. Soul mates are people that are on the same frequency level as you are, in other words, you are at the same stage of life with them. Usually you've known them in your previous lives as a family member, friend or lover. Soul mates help you improve and grow spiritually. Even if you haven't known them for a long time, you instantly connect. You love them, and they love you back, in a way you can't always explain. Known someone just for a few hours and felt as if they were your best friend? They're possibly one of your soul mates.


~~Currently in Lesbians on Ecstasy-Tell Me Does She Love The Bass mood

is it so hard to satisfy your senses
you found out to love me you have to climb some fences
scratching and crawling along the floor to touch you
and just when it feels right you say you found someone to hold you

baby tell me does she love you like the way i love you
does she stimulate you, attract and captivate you
tell me does she miss you, existing just to kiss you
like the way i do

Wednesday, 5 December 2007

lover i don't have to love

But you.. you write such pretty words
But life's no story book.
Love's an excuse to get hurt.. and to hurt.
Do you like to hurt? (I do, I do.)
Then hurt me.

Hurt me.

I want a lover I don't have to love. Hurt me.

*Someone please take me to a gay bar. Pretty pretty please.

*Telefon sapığım, savcılığa yönlendiriyorum seni yarından itibaren.

Saturday, 1 December 2007

staring back from the mirror's a face you don't recognize

in the cold light of morning while everyone's yawning, you're high
in the cold light of morning the party gets boring, you're high
as your skin starts to scratch and wave yesterday's action goodbye
forget past indiscretions and stolen possessions, you're high
in the cold light of day

tomorrow... tomorrow's only a kettle whisper away.

He walked through the guys that had passed out on the floor and stood by the pool. The light of day hit him hard, it was almost blinding. He had been up all night, partying away his hurt. One hundred Saturdays, one hundred days of alcohol and drug abuse, one hundred men he had allowed to use his body. As the light grew stronger, everything seemed to become clear. All the plans he had made for himself seemed worthless, he alone was worthless. This wasn't how he had planned to end up. As the drugs wore off, he realized the person he had become was quite annoying, even to himself. And it sucked that it was all he had, this useless mess, and he couldn't stand it. He thought to himself: Is this it?

Wednesday, 28 November 2007

stay with me, arienette.

Bright Eyes-Arienette dinliyorum bugünlerde. Yıllar önce çok dinlemiş olduğum ama uzun süredir dinlenmeden bilgisayarımda duran bir şarkıydı. Sözleri..?

"stay with me arienette, until the wolves are away" denilse de her zaman giden, unutulamayan, her zaman ukte olarak kalacak olan kişidir arienette. a perfect sonnet'deki birlikte ateşe atılan aşıklardan biridir, haligh haligh a lie haligh'daki gitmeyeceğine dair verdiği sözlerle siz kendinizi avuturken çoktan gitmiş olan kişidir. gelmeyeceğini bilir, arkasından it's cool we can still be friends dersiniz. o gider, siz oturup lua dinlersiniz.

ekşi sözlük'te bunu yazmışım arienette için. nerede ama arienette?

Tuesday, 27 November 2007

teen love

**Kyle XY en sevdiğim dizilerden biri haline geldi bugünlerde. Dün izlediğim bölümde Jessi'nin Declan'ı öpmeden önce söyledikleri bana çok garip hissettirdi: "You're lonely. I'm lonely." Neden gerçek hayatta olmuyor böyle şeyler?

When everything gets lonely I can be my own best friend. I’ll grab a coffee and the paper; have my own conversations with the sidewalk and the pigeons and my window reflection. The mask I polish in the evening, by the morning looks like shit.
- lua ; bright eyes

**Kış sevmem normalde. Tamamen bir yaz insanıyım. İnsanlar bunun Temmuz'da doğmuş olmamdan ya da İzmirli olmamdan kaynaklandığını söylerler. Belki de öyledir. Kapalı, gri havaları sevmezdim fazla. Eğer dışarı çıkmışsam öyle bir havada, ipod'umda gri şarkılar dinler ve yola bakardım içinde bulunduğum ulaşım aracının camından. Hatta bir de yağmur yağıyorsa, ve özellikle okuldan çıkmış eve dönüyorsam, işte o olabileceklerin en kötüsüydü. Yol boyunca müzik dinlerken, eve girdiğim anda içkimi alıp depres adını verdiğim playlist'imi açarak 2002 yılından beri kabullenememiş olduğum tüm kayıplarımı teker teker anarak son derece içler acısı bir 2-3 saat geçireceğimi bilirdim. Son birkaç aydır daha seyrekleşti bu durum. Alışıyor muyum, yoksa ilaçlar mı beni duygusuzlaştırıyor bilmiyorum. Belki de kışı sevmeye başlıyorumdur.

Relief from this longing, they can land that plane on my heart. I don't care just give me November, the warmth of a whisper in the freezing darkness of my room. But no matter what I would do in an attempt to replace. All the pills that I take trying to balance my brain.
- when the curious girl realizes she is under glass ; bright eyes

**Çocukluğumu özlüyorum. Çocukken yaşadığımız evi, babamla annem arkamda mutlu mutlu gülümserken ve ben önümde üzerinde 4 tane mum olan doğumgünü pastama üflerken çekilmiş fotoğrafımızı özlüyorum. Güvende ve seviliyor olmayı özlüyorum. Yalnız kalmaktan çok korkuyorum.

So don’t leave me here with only mirrors watching me. This house, it holds nothing but the memories. And the moon, it leaves silver but never sleeps. And then the silver turns to gray. Oh stay with me, Arienette, until the wolves are away.
-arienette ; bright eyes

**Önceki gece çok sevgi dolu hissediyordum. Dün de bütün gün sevgi doluydum. Bugün de sevgi doluyum. Falıma bakmadım, ama sanırım bu kalıcı bir sevgi doluluk. Burçlara inanıyorum ama fallar genelde saçma oluyorlar. Güneş çıktı birden. Üzülsem de umrumda değil, bu şekilde yaşayamam. Kırılmamak için kullanılan taktikler bana göre değil. Eğer bir çizgi roman karakteri olsaydım, yürürken arkamdan minik kalpler saçardım her adım attığımda.

Dear Jamie, this envelope will represent my heart. I'll seal it, send it off and wish it luck with its depart. And this stamp will be every action that carried my affection, across the air and land and sea. But should I trust the postage due to deliver my heart to you?
- dear jamie, sincerely me ; hellogoodbye

**Yengeç burcuyum.

I hope everything's alright with you. Maybe I should go and see about you. Collect some love, if you don't mind. Collect some love, if you won't mind, no. My heart it grows. And I think it shows. Fallin'. Fallin' in. I fall in love with you.
- teen love ; peter bjorn and john