Monday 14 March 2011

maybe it's because you're a londoner



Bu aralar Londra metrosunda The Londoner başlıklı reklamlar var. Çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.







Bugün uzun zamandır merak ettiğim, ama konusu nedeniyle izlemekte tereddüt ettiğim bir film olan The Kids are All Right'ı izledim. İzlemediyseniz gerisini okumayın, spoiler olmasın.






----------spoiler------------






- Filmde lezbiyen bir çiftin çocukları sperm donörlerini bulup onunla tanışıyorlar, annelerini de tanıştırıyorlar, daha sonra annelerden biri adamla seks yapıyor, diğer anne öğreniyor, bir süre aldatan anneye surat yapıyor, sonra hiç bir aldatanın kendini affettirmeye çalışması/aldatılanın aldatıldığı gerçeğini kabullenmeye çalışması süreci olmadan "Madem uzun süredir birlikteyiz, barışalım" türü bir şekilde barışıyorlar.

- "Eşcinsel kadınlar asla erkeklerle birlikte olmaz" gibi bir mit var insanların kafasında. Hayır, bir kadın gayet erkeklerle birlikte olup kendine lezbiyen diyebilir bana göre. Biseksüel olmakla aynı şey değildir bu. Nasıl hetero bir kadın bir kadınla birlikte olunca otomatik olarak biseksüel ya da gay olmuyorsa, gay bir kadın da bir erkekle birlikte oldu diye lezbiyen kimliğini kaybetmez. Filmde bu tabuya el atılmasını sevdim.

- Ama, filmde dediğim gibi barışma olayı doğru düzgün işlenmemişti. Aldatılan eş aldatan eşin ağzına bir kere olsun sıçmadı, aldatan eş bir kere olsun "Nolur beni affet" modunda özür dilemedi, özür sahnesi "Pardon ya" modundaydı. Aldatılmaya olabildiğince az yargılayarak bakmaya çalışıyorum, ama ortada çocuk olunca asla ve asla kabul edilebilir bir şey değil aldatmak. Eğer benim birlikte iki çocuk sahibi olduğum eşim beni (hem de bir erkekle) aldatsaydı, bağıra çağıra ağzıma gelen lafı eder, eşyalarını toplayıp evden defolması için ona 24 saat verir ve 1 hafta içinde de boşanıp çocuklarımın velayetini almak için gereken işlemleri başlatırdım. Çoğu insan da belki sonradan barışmaya karar verecek bile olsa ilk anda benzer bir tepki verirdi zannediyorum ki. O yüzden filmde aldatma olayının ortaya çıkmasından sonra gelişenler bana gerçekçi gelmedi.

PS. Şimdi Milliyet'te filmle ilgili bir eleştiriye denk geldim. Bazı yerlerin altını çizerek aynen alıntılıyorum:

"Lezbiyen ve homoseksüel ilişkilerin normal karşılandığı, Annette Bening ve Julianne Moore'un başrölleri paylaştığı 'İki Kadın Bir Erkek' ilginç konusu ve sürpriz sonuyla acaba Oscar adaylığını hak ediyor mu?

Sevgilinizle ya da kız arkadaşlarınızla filme gidecek olursanız, lezbiyen ve homoseksüel görüntülere hazır olun. Herkes bu görüntüleri kaldıramayabilir. Tamamıyla açık sahneler yer almıyor ancak görüntüleri aklınızdan birleştiriyorsunuz. Bu da bizim gibi seksi ayıp gören bir toplumda hoş karşılanmayabilir. Nitekim filmi izlerken bazı sahnelerde çok zorlandım. İki erkek birbirine bunu nasıl yapabilir diye düşündüm. Hem de kaslı kaslı yakışıklı adamlar."

İlk olarak neden bu filme sevgilimizle ya da arkadaşlarımızla değil de, sevilimizle ya da "kız" arkadaşlarımızla gidiyoruz? Erkek arkadaşlarımızla gidemez miyiz? İlginç bir kelime seçimi.

Ama asıl söylemek istediğim şey şu ki, Milliyet gibi ülkenin en büyük gazetelerinden birinde eşcinselliğin anormal olduğunu iddia eden, bariz homofobik bir insanın nasıl bu kadar açık açık böyle bir yazı yazabiliyor olduğuna gerçekten hayret ediyorum.

Öyle ki, Milliyet internet yayın yönetmenine bunun kabul edilemez bir durum olduğuna dair bir email attım az önce. Lütfen siz de Milliyet.com.tr'nin altındaki İletişim link'ine tıklayıp aynısını yapın. Yeterince insan şikayet ederse bu tür şeylerin gelecekte tekrarlanma olasılığı azalır.


No comments: