Sunday 13 March 2011

L8 pt.2

Brighton'daki The L Word con'dan şimdi döndüm. İnanılmaz hızlı ve inanılmaz dolu bir haftasonuydu.

Perşembe günü babamlaydım, Soho'da yemek yedikten sonra oralardaki barları gezdik. İkimiz de gayet sarhoşken girdiğimiz bir pub'da London Lesbian and Gay Film Festival broşürleri duruyordu masamızın yanında (Soho şehrin gay bölgesi), "Festivalde çok görmek istediğim 3-5 film var, bilet almam lazım yarın" dedim, "Sen bir gün evlenirsen bir kadınla evleneceksin galiba bu gidişle" falan dedi babam durup dururken. Ben de "Asla evlenmeyi düşünmüyorum, ama düşünüyor olsam bir kadınla evlenirdim, evet" dedim. Sonra önünde gökkuşağı bayrağı olan bir barın önünden geçiyorduk, "Ben buraya geliyorum genelde" dedim, yeniden bu eşcinsellik muhabbeti açıldı, "Neden sormuyorsun bana açık açık" türü bir şey dedim, "Senin özel hayatın sadece seni ilgilendirir, o yüzden, sana biz ailen olarak hiç bir zaman karışmadık" falan dedi. Açık açık bir şey söylenmedi ama sanırım babama açılmış oldum böylece.. Sizce?

Cuma sabahı fena halde akşamdan kalma olarak uyandım (eğer sabah hiç bir neden olmadan 8'de uyanıyorsam akşamdan kalma olduğumdan emin olabilirsiniz). Bütün gün Japonya'daki depremle ilgili haberler izledim, bilgisayarım yanımda olmadığından festival biletlerini almak için BFI'ı aramam gerekiyordu, biletlerin satışa çıktığı saatten itibaren 3 saat denedim, sürekli meşguldü, sonunda düştü, ama bu sefer 45 dakika boyunca beklemeye alındım, baktım sıranın ne zaman bana geleceği belli değil, sonra ararım diye kapattım. Babamla dışarı çıktık, "Bir daha uzun süre içmeyeceğim" lafıma rağmen yine öğle yemeğimize bir şişe şarap eşlik etti, daha sonra Brighton trenine bindim, "Şarap benim uykumu getiriyor içtikten sonra, akşam da uykulu olmamam lazım, en iyisi içmeye devam edeyim" türü bir zihniyetle bir şişe şarap aldım istasyonda, trende onu içtim, Brighton'daki otelime geldiğimde gayet çakırkeyiftim (1,5 şişe şarap içip ancak çakırkeyif olabilmem size alkol toleransımın ne derece über boyutlara ulaştığını anlatıyordur sanırım). Üzerimi değiştim, convention kaydımı yaptırmaya gittim. Açılış seremonisi öncesi bir şeyler daha içeyim dedim, bara gidip fiyatlara bakmadan otomatik olarak "Bir double Jack Daniels + diyet kola alabilir miyim lütfen" lafı çıktı ağzımdan, sonra öğrendim ki Hilton'da bir double Jack'in fiyatı 11.50 pound imiş. Çüş diyoruz buna biz.

Cumartesi sabahı yine fena akşamdan kalma halde uyandım, her gün yeseniz sizi 2 yılda kalpten götürecek bir kahvaltıyla güne başladım.


Gün boyunca konuşmalar, imza session'ları, fotoğraf çekimleri falan vardı. Edindiğim izlenimler ve gayet random bilgiler:

The Real L Word//Tracy: Ekranda göründüğünden çok daha Latin görünüyordu. Programda en beğendiğim ana karakter oydu, ama makyajsız olduğundan sanırım, yakından görünüşü o kadar güzel değildi.

The Real L Word//Stamie: O da ekranda göründüğünden çok daha koyu tenli ve Yunan tipliydi. Bütün convention boyunca programda da ağzından düşürmediği "Bonjour cuntface" esprisini 204820 kere tekrarladı. Ama onun dışında inanılmaz komikti, o konuşurken 10 saniyede bir insanlar kahkahalarla gülüyorlardı.

Normalde konuklar diğer konuklar sahnedeyken asla görünmüyorlar bu tür convention ortamlarında, ama Tracy ve Stamie sürekli görünür haldeydiler, Stamie sahnede kim varsa "Do you miss making out with girls?" falan gibi abuk sorular soruyordu falan. Sevdim bu ikiliyi.

Heather Peace: Convention'daki en sıcakkanlı insan kesinlikle Lip Service insanı Heather Peace'ti. Hem komikti, hem güleryüzlüydü, insanlar soru sormak istediklerinde sahneden atlayıp koştura koştura yanlarına gidiyordu, kendisine ayrılan sürenin çoğunu koştura koştura geçirdi denebilir. Diğerlerinde olan "sıradan insanlara" yaklaşmayan celebrity takıntısı ya da özel soruları cevaplamama huyu onda yoktu; sevgilisine evlenme teklif etme planlarından seks hayatının detaylarına kadar her soruyu açık açık cevapladı. Doğumgünü olan insanların yine koşturarak yanlarına gidip teker teker öptü ve sarıldı, çok arkadaşça ve sıcakkanlıydı dediğim gibi. Bir de çocukken hamster'ını yanlışlıkla ezerek öldürdüğünü öğrenmiş olduk.

Kate French: Heather Peace'ten sonraki en güleryüzlü ve sıcakkanlı insandı. Özel istek üzerine Beyonce-Single Ladies dansını yaptı, saçma ötesi ve komikti. Hollywood'da heteroseksüel sandığımız çoğu kadının gay olduğunu, neden açılmadıklarını anlayamadığını söyledi. Biseksüel olduğunu açıklamış bulundu bir de.

Clementine Ford: Convention'ın soğuk insanlarındandı. Çoğu soruyu (özellikle Linda Perry ile ilgili olanları) cevaplamak istemedi.

Erin Daniels: Gayet sıcak ve komikti, Dana'nın ölmesine hala ne kadar uyuz olduğundan ve o yüzden ondan sonraki sezonları izlememiş olduğundan bahsetti. *Gerçekten* komikti, o kadar hazırcevap birini görmemiştim daha önce.

Lauren Lee Smith: O da çok sıcaktı, çok şirin bir gülüşü vardı. Fena uzun boyluydu ayrıca (oradaki en uzun boylu konuktu). Eşinin kendisinden 10 yaş büyük ve çocuk sahibi bir Alman adam olduğunu falan anlattı, hoşuna gitmeyen soruları geçiştiren biri değildi (çoğunluğun aksine).
Ama genelde herkesin yaptığı gibi cinsel yönelim sorularını geçiştirdi.

Laurel Holloman: Hayatımda gördüğüm en uyuz ünlüydü desem abartıyor olmam. Fena halde soğuk, ters ve diva tavırlarında biriydi. İmza verirken insanların yüzüne bile bakmıyordu. Out bir biseksüel olduğu halde nedense "Daha önce hiç bir kadınla öpüştünüz mü" sorusunu "Jennifer Beals ile öpüştüm işte dizide, sayılır mı" diye geçiştirdi. Ayrıca bu aralar resimle ilgilendiğini duyurup durdu, sonradan öğrendik ki bu kadar reklam yapmasının nedeni resimlerinin print'lerini convention'da £75 karşılığında satıyor olmasıymış. Ayrıca imza session'ında £75 verip o print'lerden almayan ve convention broşürünü imzalatmak isteyenlerin neredeyse yüzüne tükürüyordu, öyle bir ifadesi vardı. Hoş olmayan bir insan kısacası.

Janina Gavankar: O da en arkadaş canlısı ve sıcak konuklardan biriydi, imza verirken falan herkesle teker teker konuşuyordu, kendi yaptırdığı Sparkle Tooth çıkartmalarını dağıtıyordu. Papi ile alakası olmayan, çok daha şirin biriydi.

Aklıma gelenler bunlar şimdilik.

PS. Bir de convention'da 7 aylık bir bebek vardı, bütün haftasonu boyunca herkes "Ayy bebeğe bak, yerim" modundaydı, Erin Daniels ve Heather Peace özellikle. Kadınlardaki bu bebek takıntısı nedir, bilmiyorum, ama bebeği görünce çoğu insanın yüzüne bir gülümseme geliyordu, herkes durup saçma sapan sesler çıkartarak bebeği seviyordu falan, The L Word oyuncuları da dahil olmak üzere. Ben bebek görünce gülümsemeyi geçtim, "Seni çirkin, sümüklü şey" falan moduna geçiyorum. Asla içimde bir çocuk sahibi olma isteği olmamasındandır belki, ama anlayamıyorum insanlardaki bu takıntıyı.

No comments: