Tuesday 2 November 2010

you go back to her and i'll go back to black

Post öncesi not: Eğer bugün bana msn'de "Beni sen işlettin dimi, biliyorum" türü bir mesaj atan insan şu an bunu okuyorsa, bilsin isterim ki neden bahsettiği hakkında cidden en ufak bir fikrim yok. Cevap vermeme fırsat vermeden offline olduğun ya da beni engellediğin için mesaj atayım telefonuna dedim, numaranın olduğuna emindim, ama bulamadım nedense kayıtlı numaralarımda, herhalde Türk hattımda kaldı. Neyse, hayır, neden öyle düşündün bilmiyorum ama seni işleten insan ben değilim. İşletmek derken telefonla yapılan işletmeden bahsettiğini varsayıyorum, en son öyle bir şey yaptığımda 14 yaşındaydım. Kaldı ki İngiltere'den Türkiye'yi aramak yoluyla hiç yapmam.

Amerikalı ev arkadaşım "Come on, we're getting drunk" şeklinde elinde birer şişe Stolichnaya ve Kahlua ile odama daldı şu anda. Bu eve taşındığımdan beri her gün içen bir insan haline gelmiş olmama rağmen "Hayır, siz takılın" cevabı verdim. Çocuk şaşırdı.



Bugünlerde zavallı arkadaş canlısı ev arkadaşıma biraz ters davranmaya başladım sanırım. Normalde her gün onunla oturup içer, yemek yer, vakit geçirirdim; ama son günlerde içime kapandım ve beni içine kapanık halimle tanımadığı için ters geliyorum ona galiba. Hatta genel olarak bir tersim bugünlerde. Tahammülsüz, sabırsız, kolay sinirlenen bir insan oldum. Fena asosyal bir insanken kendimi zorlaya zorlaya sosyalleşmeme isyan mı ediyor içimde bir yerler, yoksa basit bir PMS belirtisi mi bu, bilmiyorum. Havanın 5'te kararır olmasıyla melankolik ruh hallerine geçiş yapmam yüzünden de olabilir. Ya da birisini 294829 kere Facebook'ta online görmeme rağmen günler önce attığım mesajı takmamış olmasındandır belki. Ona da fena sinirlenmeye başladım, üzülmüyor ve sinirleniyorum. Şu yukarıda gördüğünüz istasyonda geçiyor onun yüzünden 1 aydır hayatım, artık bu histen çok bıktım.

Bugün Facebook'ta okulun LGBT klübünün başkanının profiline bakıyordum. Bir insanın yıllar öncesine ait fotoğraflarıyla şimdiki fotoğraflarını karşılaştırınca ne kadar da onun hakkındaki düşünceleri değişiyor bakanın. Kızla ilk karşılaştığımda antipatik bulmuştum, ama yıllar öncesinden kalma dövme ve piercinglerle kaplanmamış masum suratlı halini görünce onu tanımak istedim. Bilmiyorum, keşke o zaman onu tanıyor olsaymışım diye bir düşünce belirdi kafamda birden. İlginç.

En çok gittiğim mekanda çalışan barmen abartısız hayatımda gördüğüm en güzel ve seksi kadınlardan biri. Hem vücudu, hem de yüzü kusursuzluk derecesinde güzel. Ama onu hiç çekici bulmuyorum, çok taş bebek çünkü. Oturup saatlerce bakılası derecede güzel olmasına rağmen soğuk ve cansız. Gülümsemesi gözlerine ulaşmayan. Böyle düşünen tek insan ben değilmişim; 1-2 arkadaşımdan da "Çok güzel ama çok uzak ve soğuk görünüyor" lafını duydum onunla ilgili. Biraz düşündükten sonra fark ettim ki, böyle "çok çok güzel" dediğim tiplerden etkilenmedim hiç ben. "Bana bakmayacak derecede güzel" diye düşünmekten kaynaklanan bir savunma mekanizması mı bu, güzellikle birlikte gelen götü kalkıklık mı beni itiyor, yoksa aşırı güzelliğin kendisi mi itici geliyor bilmiyorum (götü kalkıklıktan ve kendine çok güvenden nefret ettiğimi biliyorum). Sanırım "insan" olduğunu görebildiğim (kusurları olan, eksiklikleri olan, çok güzel denmeyecek) tiplerden hoşlanıyorum ben. Gerçekçilikten, karşımdaki insanın gerçek olmasından hoşlanıyorum. Çekingenlikten hoşlanıyorum. O yüzden böyle insanüstü güzellikte ve kendine güvenen kadınlar beni etkilemiyor. Yalnız mıyım bu konuda?

PS. Facebook'u açtığım anda günlerdir kafamdan atmaya çalıştığım insanın fotoğrafı sağda Photo Memories başlığı altında belirdi. Geçen gün durumunda back to black yazıyordu, bunu gördükten 5 dakika sonra okulda tuvalete girdim ve kabine birisi back to black stickerı yapıştırmıştı. Bütün dünya bana onu unutturmamak için komplo kurmuş sanki. Böyle şeyler sizin de başınıza geliyor mu?

No comments: