Thursday 14 October 2010

so you came like a missile

Eve internet hala bağlanamadığından Starbucks'tan son 2 gündür yazdığım post'ları yolluyorum.

13/10/10, 6pm

Eve hala internet bağlanamadığı için uzun zamandır yazamıyorum. Starbucks gibi public ortamlarda blog yazasım gelmediğinden ve telefondan yazmaya üşendiğimden net bağlanana kadar beklerim diye düşünmüştüm, ama beklememi imkansız hale getiren bir şey oldu.

Kendime sosyal olma sözü verdiğimden –ve evde internet ya da tv olmadığından- bu aralar çok dışarı çıkıyorum (neredeyse her gece dışardayım denebilir). Geçen Perşembe başıma geleceklerden habersiz bir şekilde First Out’a gittim. Barda çalışan çok tatlı kızdan içkimi aldıktan sonra oturup arkadaşımı beklemeye koyuldum. Arkadaşım geldi, oturduk ve erken dönmeye karar verdi. Daha eve gidesim olmadığından ben kaldım. Gecenin ilerleyen saatlerinde bara gidip içki almamla ve barda çalışan çok tatlı kızın paramı kabul etmeyip o mükemmel gülüşüyle “Ben ısmarlıyorum” demesiyle başladı olaylar. Bir barmen durup dururken kendi maaşından kesileceğini bile bile içki ısmarlamaz bir müşteriye diye düşündüm. Uzun zamandır ilk kez yüzümde salak bir gülümsemeyle eve döndüm.

Sabah gayet akşamdan kalma bir şekilde uyandığımda aklıma ilk gelen şey oydu. Dayanamadım, Cuma akşamı yine gittim aynı yere. Yoktu. Salak gülümsememin yerini “Acaba o davranışını yanlış mı anladım” duygusu aldı.

Bu sırada gayet obsesif hallere bürünmüştüm. Yıllardır hiç kimseye takmadığım kadar takmıştım ona, Cumartesi yine gittim, bu kez ordaydı. Selamlaştık, gayet sıcaktı ilk başta, ama sanırım yanımdaki arkadaşımı sevgilim sandı ve bir garip davrandı ikimize de günün geri kalanında.

Bütün haftasonu boyunca benimle her gün konuşma şanssızlığına sahip 3-4 arkadaşımın sürekli olarak kafasını ütüledikten –ütülemek diye kibarca söylediğime bakmayın, baya sikmek aslında- sonra en sonunda onun Facebook’unu bulup friend request yolladım. Beni ekleyene kadar –2 gün boyunca- telefonuma yapıştım denebilir, abartısız 5 dakikada bir kontrol ettim eklemiş mi diye.

Bu sırada dün yine çalıştığı yere gittim, yoktu, orada çalışan ve arada selamlaştığım diğer barmenlerden birine sordum onu. Ondan bahsederken bana içki ısmarladığını ve ona teşekkür etmek istediğimi söylediğimde barmenin bana “A evet o çok tatlı kızdır, yapar öyle şeyler” cevabı vermesi üzerine ne kadar depresifleştiğimi, ne kadar 2-3 yıldır hiç bir şeye üzülmediğim derecede üzüldüğümü anlatamam. Çok moralim bozulmuş bir halde eve geldim. Tam kendimi yatağa fırlatıp ağlayarak uyuya kalma planımı gerçekleştirmeye hazırlanıyordum ki telefonuma baktım ve beni eklediğini gördüm. Biraz havadan sudan konuştuk, sonra profiline baktım, In A Relationship yazdığını fark ettim. İyice sinirim bozuldu, kafam karıştı, düşünmemek için 9 gibi uyudum.

Sabah uyandığımda ilişkide olan biriyle uğraşamayacağıma ve geri çekilmeye karar vermiştim. Bugün yine arkadaşımla ordaydık, tamamen arkadaşça bir ruh haliyle kahvemi aldım, naber’leştik, para üstünü almak için elimi uzattım. Bana parayı verirken hiç gerek olmadığı halde bir eliyle elimi tuttu, diğer eliyle elime parayı koydu. Gayet bariz bir şekilde elime neden dokunduğunu merak ettim, yine kafam karıştı. Daha sonra arkadaşım geldi, az önce gayet arkadaşça olan kız yine soğuk davranmaya başladı hem bana hem de arkadaşıma. Çok karışık bir ruh hali içinde eve döndüm.

Yarın Brüksel’e gidiyor olduğumdan bu hafta onu bir daha göremeyeceğim. Dün gece Facebook’taki son mesajıma cevap vermemişti, gördüğünde cevap verir mi bilmiyorum. Bu bir sıcak, bir soğuk davranışları kafamı o kadar karıştırıyor ki; dengemi bulamıyorum günlerdir. Ne uykusunda ne de uyanıkken başka bir şey düşünemeyen, arkadaşlarına başka bir şeyden bahsedemeyen, “Ben biriyle tanıştım ve onu düşünürken kalbim yerinden fırlamak istiyor” diye çatılara çıkıp bağırmak isteyen bir insan haline geldim son bir haftadır. Böyle sentimental şeylere sinir olan biri olduğumdan kendime sinir oluyor; geçen haftaki umursamaz ruh halime dönmek istiyor ve dönemiyorum. Uzun zamandır hiç kimseden bu kadar etkilenmemiş, kimseyi gidip gamzesinden öpmek istememiştim daha önce. Çok kafam karışık. Niye böyle bir ileri bir geri modunda davrandığını anlamıyorum. Hiç bir şey eskisi gibi değil Perşembeden beri. Onu görmeyeceksem dışarı çıkmak, hatta yataktan çıkmak anlamsız geliyor. Bu karışık ruh halini üzerimden atamıyorum. Ve her gördüğümde kafam daha da karışıyor.


So you came like a missile
Falling on my head with the black sky
Think you’re giving but you’re taking my life away

Then you came with your breeze blocks
Smashing up my face like a bus stop
Think you’re giving but you’re taking my life away

Like the drunk you convinced was sober
You keep me falling over
In the daylight
Think you’re giving but you’re taking my life away

With the best of intentions
You tried to give an ocean directions
Think you’re giving but you’re taking my life away

So you came like a missile
Leaving me the whole world in exile
Think you’re giving but you’re taking my life away

14/10/10, 4.24 pm

Dikkat: Bu son derece obsesif, delirmiş bir post. Kafa ütülenmesine katlanamıyorsanız okumayın.

Günlerdir içinde bulunduğum garip ruh halinden çıkamıyorum. Önceki post’umda biriyle tanıştığımdan ve onsuz her şeyin çok anlamsız geldiğinden bahsetmiştim. Kesinlikle abartmıyorum. Eğer onu görmeyeceksem uyanık olmak istemiyorum. Günde 12-13 saat uyur oldum. Onun çalıştığı yere gitmeyeceksem dışarı çıkmak istemiyorum, o orada yoksa orada kalmak da istemiyorum, sinirim bozulup eve geliyorum, ona ulaşabilmek ve aklımdan geçenleri söyleyebilmek istiyorum, Facebook’una 40 yılda bakan biri olduğundan söyleyemiyorum, onunla konuşamadıkça ve evde internet de olmadıkça uyanıklık çok anlamsız geliyor. Ya da hiç bir şey yapılmaya değer olmuyor denebilir. O yüzden içiyorum. Zamanı geçirmek, onu kafamdan çıkarabilmek için sürekli çakır keyif gezer oldum. Bir oturuşta çok içer ama çok nadir içerdim son bir kaç yıldır, şu anda sürekli içme modundayım. Son 10 gündür alkolsüz geçirdiğim tek bir gün olmadı, akşamdan bile kalmıyorum eskisi gibi, sabah uyanır uyanmaz yine içmeye başlıyorum. O bir barda çalıştığı için orada oturma bahanesi olsun diye ardı ardına içmeye devam ediyorum. Sonra frustrated bir şekilde eve dönüyor, onu düşünmekten uyuyamayacağımı bildiğimden sızabilmek için yine içiyorum. Kafayı yemiş bir haldeyim tamamen (bunu yazarken bir adet Strongbow yudumluyor olduğumu söylemiş miydim?). Uyanık olduğum her dakika en az bir kere elime dokunuşunu canlandırıyorum kafamda. Kendi kendime adını söyleyip duruyorum. Çek alfabesiyle ilgili şeyler okuyorum –o Prague’lı olduğu için. Herkese ondan bahsetmek istiyorum. Saatlerce bahsedeyim istiyorum. Arkadaşlarımı falan deli etmiş durumdayım gerçekten şu son 1 hafta.

Geçen hafta bugün bu saatlerde evde oturup bir şeyler içiyor, dışarı çıkmaya hazırlanıyordum. Hayat süperdi, ben mutluydum, hayatımın Londra’ya taşınmamla aldığı yönden çok memnundum. O bara girip onun o güzel gülüşünü ve gamzelerini görene kadar. Nasıl böyle oldu bilmiyorum. Nasıl hiç tanımadığım bir insana bu kadar yakın hissedebiliyorum, onu nasıl liseli kızlar gibi tamamen moronlaşacak derecede aklımdan çıkaramıyorum bilmiyorum. Daha önce böyle crush’larım olmuştu, ama günlük hayatımın akışını durduracak derecede değil. *Hiç* bu kadar tamamen başka birine bağlı yaşadığım, elimden bir şey gelmedikçe kendi kendime çıldırdığım olmamıştı. Daha önce hiç birinin gayet masum bir şekilde elime dokunmasını günlerce kafamda oynatıp durmamıştım.

Az sonra Brüksel’e gidiyorum. Çok heyecanlıydım gideceğim için, şu anda ne kadar gitmek istemediğimi anlatamam. Gitmek ondan uzaklaşmak, onu görmemek anlamına geliyor çünkü. Onu görme ihtimalim olmadığı zaman Belçika’da yapabileceğim hiç bir şey beni heyecanlandırmıyor.

Of.

Profilinde IAMX-Missile dinlediği yazıyordu, 2 gündür sabahtan akşama onu dinliyorum.

Aşk böyle bir şey mi? Bilmiyorum.

1 comment:

Anonymous said...

Evet Aşk böyle bir şey.