Wednesday, 8 August 2007

a dozen roses

a dozen roses in the car, and i don't know where you are
i don't know what i'm doing, you're moving like a movie
you still move me

Topshop'tan gelen mesajla uyandım. %80 indirim varmış. Artık Topshop'ın indirimlerinden bile sıkılmaya başladım. Ama bu, bugün oraya gitmeme engel değil. Sıkıldığım ve hala yapıyor olduğum bir sürü diğer şey gibi.

Geri çekilişimde son derece kararlıyım, son derece "retreating" hissediyorum kendimi. İlke de geri çekiliyormuş. Ama onun geri çekilişi ve benimki arasında bazı farklar var. En başta amaçlarımız farklı. Geri çekiliş nedenim, kalbimin kırılmasından sıkılmış olmam. Ama bu sıkılsam da hala yaptığım birşey olmayacak bu kez. Artık sadece onları sevmemi isteyen kişileri seveceğim. Ayrıca ben mekanlardan geri çekilmiyorum. Yakın arkadaşlarımdan da. Bilemiyorum, zaten hiç bir zaman bir ortamdan/mekandan kendini soyutlayacak bir insan olamadım. Ya da eve kapanıp o şekilde mutlu olacak birisi. İnsan insanıyım ben, birileriyle paylaşmadan mutlu olmuyorum. Artık geri çekildiğimde nasıl olacağından emin değilim, sanırım ben geri çekilmeye karar verdiysem birilerinin üstüme gelmeye karar vermesi gerekiyor. Aslında bu geri çekilme son derece eğlenceli ve egoya yararlı birşey. Gerçekten hayatımda ilk kez bunu yapıyor olmak bana benzersiz bir zafer ve mücadele hissi veriyor. Son 4-5 yıldır ilk kez birilerine ihtiyaç duymuyorum.

Bugün Ezgi'yle Starbucks'a gitmeyi ve daha sonra Topshop-The Pub-Ev yapmayı planlıyorum. Her zamanki gibi. Rutinler çoğu insanı sıkar, bana çok fazla zevk veriyorlar. O tanıdıklık hissi, herşeyin kontrolümde ve bildiğim gibi olacağını bilmek beni mutlu ediyor. Belirsizliklerden nefret ediyorum.

i loved so much the way we touched and pseudo-kissed
oh i already miss you singing like this over the phone
every now and every then i tend to pretend i'm not alone
i'm not so alone

Msn'de away mesajımı sadece seçtiğim birine gidecek şekilde ayarlayıp, mesaja onun hakkında düşündüklerimi, onu ne kadar çok sevdiğimi ya da ne kadar nefret ettiğimi yazmaya bayılıyorum. Böylece bana mesaj atarlarsa bu yazdıklarımı görebiliyorlar. Ama genelde hiç bilemeyecek olmaları ne kötü. Birine çok değer verip, onunla ilgili hayaller kurup ona hayatını vermeye hazır olmak ama onun bunu hiç bilmeyecek olması ne kadar dandik. İşte bu yüzden romantik komedileri seviyorum. Herkes aklından geçeni söylüyor.

No comments: