Okula gitmek için bile erken uyanmaya üşenen bir insan olarak bu sabah dağıtılan YSL Manifesto tote'lardan almak için sabahın 7 buçuğunda kalkıp Londra'ya gittim hiç üşenmeden. Tam tren yaklaşırken son anda YSL Facebook sayfasından kesin nerede dağıtılacakmış bir bakayım dedim, ben Bond Street'e gitmeyi planlamışken Covent Garden yazıyordu, iyi ki bakmışım yani. Sonuç olarak iç bayıltıcı bir metro yolculuğu sonunda dağıtım saatinden (11.00) 15 dakika önce Covent Garden istasyonundan dışarı adımımı attığımda hiç de beklediğim gibi "2 saat nerede dağıtıldığını aramak zorunda kalacağım, insanlar izdiham içinde kapışıyor olacaklar" şeklinde bir ortam yoktu, 2-3 tane kız sakin sakin gelene geçene dağıtıyorlardı YSL tote'ları. Onu alıp tekrar metroya binip Oxford Circus H&M'e gittim yeni Sonia Rykiel koleksiyonuna bakmak için. Fashionista izdihamı asıl orada yaşanıyormuş meğer. Koleksiyonun satışa çıkmasının üzerinden sadece 2 saat geçmesine rağmen XS ve S dışında tek bir şey kalmamıştı, son M ve L bana denk geldi sanırım. Ayrıca H&M'in kalıpları zaten normalden küçük olduğuna göre XS hangi yaratıklar giyiyor bilemiyorum, ilginç.
Blog'uma eklemiş olduğum bir adet şey sayesinde kim nereden buraya geliyor bakıp eğleniyorum bir kaç gündür. Dilara'nın -Strasbourg'da başka okuyucum yoktur herhalde :) - varlığından haberdar olmak bana mutluluk veriyor. Ayrıca gayet enteresan bir şekilde istisnasız her gün Google'da "nasıl cool olunur" diye aratıp cool kid olmakla ilgili yazıma ulaştıklarını görüyorum insanların. Çok garip gerçekten. Eğer buraya bu yüzden geldiyseniz boşuna, cool olmak internetten öğrenilecek şey değil nitekim, özenilesi bir şey de sayılmaz.
Asıl bahsetmek istediğim gerizekalının tekinin "sarhoş etmek için İMOVANE" diye aratıp benim uyku ilacım Imovane'dan bahsettiğim yazıya gelmiş olması. Birincisi i harfi büyük olduğunda noktalı olmuyor, I oluyor, hala öğrenemiyor insanlar sinirleniyorum. İkincisi insanların uyuyabilmesi için üretilmiş bir hapı tecavüz hapı olarak kullanmayı akıl eden zihniyetten (Imovane kesinlikle "hadi kafa olalım" şeklinde alınacak etkiyi yapan bir hap olmadığından amaç bu sanıyorum ki) de tiksiniyorum ayrıca, her kim aradıysa bir zahmet gidip kendini öldürsün lütfen. Ya da ilaç dolabımda kutular dolusu Imovane var, hepsini yutturup gecenin bir yarısı Tarlabaşı'nın ortasına bırakayım kendisini. Buraya bak sen: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=allah%C4%B1m+madem+yaratt%C4%B1n+takip+et
Saturday, 20 February 2010
Tuesday, 16 February 2010
if at first you don't succeed, failure may be your style

Bu akşam Duygu'ya Babyshambles biletini vermek için Londra'ya gidiyorum yine, aylardır uğramadığım Wotever'a gitmeye karar verdik yemek yedikten sonra. Bu gece Wotever'da Quentin Crisp'in ölmeden önceki son görüntülerini içeren bir kısa film gösterilecekmiş ve Quentin Crisp seviyorum kesinlikle.
"The very purpose of existence is to reconcile the glowing opinion we hold of ourselves with the appalling things that other people think about us." --Quentin Crisp

Monday, 15 February 2010
A Single Man + I Can't Think Straight
Dün Londra'da A Single Man izlemeyi başardım sonunda. Aylardır bu filmi bekliyor olduğum gibi hayatımda hiç bir filmi beklememiştim, izlemeden önceki gece heyecandan zor uyudum, o derece. Son derece yüksek olan beklentilerime rağmen hayal kırıklığına uğratmadı beni A Single Man.
Film Christopher Isherwood'un aynı adlı romanından Tom Ford tarafından uyarlandı bilmeyenler için. Isherwood'un partneri Don Bachardy'nin -filmde İngilizce hocalarından biri olarak görünüyor- kendisini başkası için terk etmesinin ardından kaleme aldığı roman, 16 yıllık sevgilisi ölen George'un hayatındaki bir günü başından sonuna bizlere gösteriyor.
George karakteri Colin Firth için yazılmış sanki, o derece üzerine oturmuş. Filmi izlediğinizde Firth'ün bu rolle neden Venedik Film Festivali'nde En İyi Aktör ödülü aldığını ve aynı dalda Golden Globe ve Akademi ödülüne aday gösterildiğini anlayacaksınız. Aşağıdaki fotoğrafta ve filmin genelinde görebileceğiniz yüz ifadesi verilmek istenen yalnızlık, umutsuzluk ve hüzün hissini çok iyi yansıtıyor. George'un sevgilisi olmadan yaşama devam edemeyen, bir nevi ayakta ölü modunda bir adam haline geldiğini açıkça görebiliyoruz.

Eğer hareketli filmlerinden hoşlanıyorsanız bu filmi büyük ihtimalle sıkıcı bulacaksınız, çünkü çok durgun ve yavaş ilerleyen bir film. Ayrıca tam bir melankoli ve umutsuzluk hakim, başlamasından 5 dakika geçmeden salonun çoğunun ağladığı duyulabiliyordu. Bence kesinlikle görülmeli, ama hüzünlü bir ruh halindeyken görülse daha iyi çünkü odun ötesi biri değilseniz kesinlikle ağlayacaksınız.
Filmde en sevdiğim nokta George'un eşcinsel olmasının sadece ufak bir detay olarak gösterilmesi; filmin ana öğesi sevgilisinin erkek olması değil, ölmüş olması. Ayrıca filmde renkler mükemmel bir şekilde kullanılmış. George'un ruh haline göre donuk, nötr tonlardan sıcak, canlı tonlara geçen renklere dikkat edin. Tom Ford'dan daha azını beklemezdim zaten.

A Single Man sonrası içine edilmiş moralime sıcak bir White Mocha ve Shamim Sarif filmi I Can't Think Straight süper geldi. Alt ya da orta sınıf LGBT temalı filmlerden sıkılmış olan bir insan olarak benim için bu sefer en azından kızlardan birinin mega üst sınıf olması iyi bir değişiklikti. Arada bir çok güldüğüm anlar dışında öyle çok da süper bir film değildi, denk gelirse izleyin ama denk gelmezse piyasada aynı konuyu işleyen çok daha başarılı filmler mevcut. Coming out hikayeleri içimi sıkıyor benim ayrıca, iki karakter de out and proud lezbiyen insanlar olarak tanışırlarsa daha çok hoşuma gidiyor.
Ayrıca filmdeki başrol bayanlarından biri olan Lisa Ray'e dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kadar etkileyici olamaz bir insan. Yok artık.

Bu arada fotoğrafı için Google'larken öğrendim ki Lisa Ray kansermiş. Üzüldüm.
Random pics from V day:


Film Christopher Isherwood'un aynı adlı romanından Tom Ford tarafından uyarlandı bilmeyenler için. Isherwood'un partneri Don Bachardy'nin -filmde İngilizce hocalarından biri olarak görünüyor- kendisini başkası için terk etmesinin ardından kaleme aldığı roman, 16 yıllık sevgilisi ölen George'un hayatındaki bir günü başından sonuna bizlere gösteriyor.
George karakteri Colin Firth için yazılmış sanki, o derece üzerine oturmuş. Filmi izlediğinizde Firth'ün bu rolle neden Venedik Film Festivali'nde En İyi Aktör ödülü aldığını ve aynı dalda Golden Globe ve Akademi ödülüne aday gösterildiğini anlayacaksınız. Aşağıdaki fotoğrafta ve filmin genelinde görebileceğiniz yüz ifadesi verilmek istenen yalnızlık, umutsuzluk ve hüzün hissini çok iyi yansıtıyor. George'un sevgilisi olmadan yaşama devam edemeyen, bir nevi ayakta ölü modunda bir adam haline geldiğini açıkça görebiliyoruz.

Eğer hareketli filmlerinden hoşlanıyorsanız bu filmi büyük ihtimalle sıkıcı bulacaksınız, çünkü çok durgun ve yavaş ilerleyen bir film. Ayrıca tam bir melankoli ve umutsuzluk hakim, başlamasından 5 dakika geçmeden salonun çoğunun ağladığı duyulabiliyordu. Bence kesinlikle görülmeli, ama hüzünlü bir ruh halindeyken görülse daha iyi çünkü odun ötesi biri değilseniz kesinlikle ağlayacaksınız.
Filmde en sevdiğim nokta George'un eşcinsel olmasının sadece ufak bir detay olarak gösterilmesi; filmin ana öğesi sevgilisinin erkek olması değil, ölmüş olması. Ayrıca filmde renkler mükemmel bir şekilde kullanılmış. George'un ruh haline göre donuk, nötr tonlardan sıcak, canlı tonlara geçen renklere dikkat edin. Tom Ford'dan daha azını beklemezdim zaten.

A Single Man sonrası içine edilmiş moralime sıcak bir White Mocha ve Shamim Sarif filmi I Can't Think Straight süper geldi. Alt ya da orta sınıf LGBT temalı filmlerden sıkılmış olan bir insan olarak benim için bu sefer en azından kızlardan birinin mega üst sınıf olması iyi bir değişiklikti. Arada bir çok güldüğüm anlar dışında öyle çok da süper bir film değildi, denk gelirse izleyin ama denk gelmezse piyasada aynı konuyu işleyen çok daha başarılı filmler mevcut. Coming out hikayeleri içimi sıkıyor benim ayrıca, iki karakter de out and proud lezbiyen insanlar olarak tanışırlarsa daha çok hoşuma gidiyor.
Ayrıca filmdeki başrol bayanlarından biri olan Lisa Ray'e dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kadar etkileyici olamaz bir insan. Yok artık.

Bu arada fotoğrafı için Google'larken öğrendim ki Lisa Ray kansermiş. Üzüldüm.
Random pics from V day:



Friday, 12 February 2010
understand this is a dream

Ruhuma ciddi anlamda dokunabilmiş 3-5 gruptan biri olan The Juliana Theory yıllar önce dağılmıştı. 2010 Ağustos'ta Amerika'da 6 konser vermek için son kez bir araya geleceklermiş ama insan bari tek bir kez de olsa Avrupa'nın herhangi bir yerine uğrar değil mi? Gidebilmek için ilk çocuğumu rahatlıkla feda edeceğim bu konserlerin hiç birine gidemiyorum kısacası. Life's not fair.
Did you really think that it was over,
when you hung up the phone, and said goodnight?
And did you ever think that it'd be too much?
I can't leave without saying goodbye
So did you really think that you could take it?
Could you make it alone tonight?
I never could have hoped for anything more
Be my angel if you can, alright
You always say goodnight, and you, you always say goodnight.
So baby did you sleep an hour for me?
How I wish I was there right now
I wasn't gonna tell you I could change things
I'm afraid I never will know how
But I don't really think that I can take it
Will I make it alone somehow?
So hold me in your arms before I leave you
I'll be back as soon as time allows
You always say goodnight, yeah, and you
you always say goodnight.
Goodnight.
Goodnight The Juliana Theory, and goodbye.
some people are gay, get over it pt.3
Alexander McQueen'in ölüm haberi üzerine sözlükteki başlığını okuyordum ki, en kibar şekilde densiz olarak tanımlayabileceğim bir yaşam formunun entry'sine denk geldim.
32.ibne olmanın cezasını öbür tarafta çekecek kafir. artık zebanilere tasarlarsın kıyafetlerini zındık seni.
(hayvansi terlik, 11.02.2010 21:22)
Kanım sinirden beynime sıçramak üzereydi ama yine de "Yok artık, ciddi ciddi kimse böyle birşey yazmamıştır?" diye düşünüp söz konusu varlığın diğer entry'lerine baktım. Tiksinme refleksimi fazlasıyla tahrik eden konsept hepsinde mevcut, homofobi mi istersiniz kadın düşmanlığı mı, ne ararsanız var:

Gerçekten inanılır gibi değil. Böyleleri (böyle insan demeyi uygun göremedim nedense) kendileriyle nasıl yaşıyorlar?
Onu da geçtim, sözlüğün artık iyice çivisi çıkmış bir yer haline geldiğinin kanıtı bu. Kesinlikle bir kontrol mekanizması gerekiyor, düşünce özgürlüğü iyi tamam da, herkesin yarrak ibne ıvır zıvır saydırma ya da nefret dolu düşünceleri yayma özgürlüğü de olmamalı mahalle kıraathanesi gibi.
Bunun üzerine birden fark ettim ki böyle insanlar uçurumdan aşağı düşmek üzere olsalar ve tek kurtuluşları benim elimin onları tutuyor olması olsa; ailesi, sevdikleri vardır diye bir saniye düşünmeden bırakır ve en ufak bir vicdan azabı da duymam sanırım.
32.ibne olmanın cezasını öbür tarafta çekecek kafir. artık zebanilere tasarlarsın kıyafetlerini zındık seni.
(hayvansi terlik, 11.02.2010 21:22)
Kanım sinirden beynime sıçramak üzereydi ama yine de "Yok artık, ciddi ciddi kimse böyle birşey yazmamıştır?" diye düşünüp söz konusu varlığın diğer entry'lerine baktım. Tiksinme refleksimi fazlasıyla tahrik eden konsept hepsinde mevcut, homofobi mi istersiniz kadın düşmanlığı mı, ne ararsanız var:
Gerçekten inanılır gibi değil. Böyleleri (böyle insan demeyi uygun göremedim nedense) kendileriyle nasıl yaşıyorlar?
Onu da geçtim, sözlüğün artık iyice çivisi çıkmış bir yer haline geldiğinin kanıtı bu. Kesinlikle bir kontrol mekanizması gerekiyor, düşünce özgürlüğü iyi tamam da, herkesin yarrak ibne ıvır zıvır saydırma ya da nefret dolu düşünceleri yayma özgürlüğü de olmamalı mahalle kıraathanesi gibi.
Bunun üzerine birden fark ettim ki böyle insanlar uçurumdan aşağı düşmek üzere olsalar ve tek kurtuluşları benim elimin onları tutuyor olması olsa; ailesi, sevdikleri vardır diye bir saniye düşünmeden bırakır ve en ufak bir vicdan azabı da duymam sanırım.
Thursday, 11 February 2010
a kiss with a fist is better than none
3 Mart Çarşamba Londra Oh No Ono konserine bilet almış bulunuyorum. National Express'le Paris'e gidiş dönüş 20 poundmuş Londra'dan biletini erken alırsan, o yüzden Paris'e mi gitsem bu aralar diye aklıma geldi ve Last.fm Paris event'lerine bakıyordum ki gözüme 15 Nisan Uffie + Delphic + Teenage Bad Girl çarptı. Bourges neresidir, nasıl gidilir bilen var mı? Dilara, bunu okuyor musun? Sanırım "okuyor musun" demek yerine mail atmak daha başarılı, evet.
Ayağım hala çok acıyor, yapmak istediğim hiç bir şeyi yapamıyorum o yüzden. İnsanın 1 yılda 3 kere aynı kemiğinde stres kırığı olması normal mi? Sanmıyorum. Ameliyat olma olasılığım var bu yaz tekrarlayıp durduğu için, bu da iyileşme ve sonra da rehabilitasyon falan filan şeklinde 6 ay doğru düzgün yürüyememem anlamına geliyormuş. Korkunç.
HIM'in son albümüyle ilgili Florence and the Machine'e bile 6 veren NME "süper, çok başarılı" falan tarzında yorumlar yapınca aşırı merak ettim, dinlemeliyim en kısa sürede.
Blog'uma kimin nereden girdiğini gösteren şeyi koyduktan sonra fark ettim ki buraya gelenlerin hangi işletim sistemini ve browser'ı kullandığına kadar gayet görebiliyorum. Çok çılgın yani. Ve hiç beklemediğim insanlar blog'umu okuyorlarmış, ilginç.

Not: Birisi Florence'ın NME'deki Cosmic Love Tour ad'ini scan etsin nolur, bulamıyorum nette.
Ayağım hala çok acıyor, yapmak istediğim hiç bir şeyi yapamıyorum o yüzden. İnsanın 1 yılda 3 kere aynı kemiğinde stres kırığı olması normal mi? Sanmıyorum. Ameliyat olma olasılığım var bu yaz tekrarlayıp durduğu için, bu da iyileşme ve sonra da rehabilitasyon falan filan şeklinde 6 ay doğru düzgün yürüyememem anlamına geliyormuş. Korkunç.
HIM'in son albümüyle ilgili Florence and the Machine'e bile 6 veren NME "süper, çok başarılı" falan tarzında yorumlar yapınca aşırı merak ettim, dinlemeliyim en kısa sürede.
Blog'uma kimin nereden girdiğini gösteren şeyi koyduktan sonra fark ettim ki buraya gelenlerin hangi işletim sistemini ve browser'ı kullandığına kadar gayet görebiliyorum. Çok çılgın yani. Ve hiç beklemediğim insanlar blog'umu okuyorlarmış, ilginç.

Not: Birisi Florence'ın NME'deki Cosmic Love Tour ad'ini scan etsin nolur, bulamıyorum nette.
some people are gay, get over it pt.2
Esra Erol'un davranışlarını prehistorik bulan tek insan ben değilmişim:
http://www.medyatava.com/haber.asp?id=62198
http://www.medyatava.com/haber.asp?id=62198
some people are gay, get over it
Sözlük'te Esra Erol'un izdivaç programında bir kadının başka bir kadına talip olmasıyla ilgili entry'i gördükten sonra acaba doğru mudur diye merak ediyordum. Kısmen doğruymuş. Olayla ilgili haberi burada okuduktan sonra kafama takılanlar:
-Böyle programlar popüler hale geldiğinden beri yıllardır hep "Biz de arayıp kadına talip olsak nolur acaba ahaha" şeklinde muhabbetler geçmişti bir sürü arkadaşımla aramda. Bazen öyle şeyler oluyor ki böyle programlarda, insanlar o kadar "yok artık" derecesinde salak laflar ediyorlar ki, programın tamamı kurgu mu diye merak etmeden duramıyorum. Eğer kurgu değilse ve bu kadın ciddi ciddi aradıysa cesaretinden ötürü tebrik etmek gerek kendisini. Lezbiyen değilse ve sadece eğlencesine aradıysa bile eşcinsellik kimsenin haber yapmaya gerek duymayacağı kadar normal hale gelene kadar gerekirse rahatsız edicilik seviyesinde toplumun gözüne bir şekilde sokulmalı diye düşünüyorum, bu yüzden yine de tebrik edilmeli. Eğer kurguysa, Esra Erol'un az sonra bahsedeceğim şekilde leş tepkiler verip homofobi üzerinden rating kazanması üzerine kurgulanmış bir programın varlığı bile ne kadar içler acısı.
"Eda Hanım, "Ben Hollanda'da bir kadınla evlendim. Hollanda'da evim var. Maddi durumum da iyi. Oradaki bayanlardan beni anlayacak biriyle evlenmek, beraber yaşamak istiyorum" deyince başta sunucu Esra Erol olmak üzere stüdyodaki herkes dondu, kaldı. Sunucu Erol, ilk şoku atlatır atlatmaz, "Haydi git başka programlara" diyerek, sesi yayından aldırdı ve kameraya dönüp, izleyicilerle dertleşmeye başladı. "Bu hanım şov yapmak istedi. Biz de buna istemeden alet olduk. Çeşit çeşit insan var. Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor ama bu sadece şov amaçlı. İyi de Serdar Bey'i niye kullandı?" diyerek üzüntüsünü dile getirdi."
-"Haydi git başka programlara" nedir bir kere? Görgü ya da terbiyeden en ufak bir şekilde nasibini almamış böyle lafları insanlar nasıl ülkenin en çok izlenen televizyon kanallarında edip hala işlerine sahip olabiliyorlar? "Bu programın konsepti bu değil, biz burada kadınların kendilerini erkeklere beğendirebilmek için bir taraflarını yırttıkları ve aklı başında tek bir insanın ciddi ciddi oturup izlemediği bir program yapıyoruz" yeterli olurdu bence.
-"Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor" ama bıdı bıdı bıdı bıdı. Cinsel tercihin beni ilgilendirmiyor ama hayatımda eşcinselliğini istemem. Eşcinsel olmana saygı duyuyorum ama sokakta el ele geziyorsunuz rahatsız oluyoruz. Gay olabilirsin, bana bundan bahsetmediğin sürece sorun değil.
Böyle insanlar hakkında ne düşündüğümü f word kullanmadan anlatabilmem mümkün değil.
"Sinirlerine hakim olmakta güçlük çektiği gözlenen Erol konuşmasını şöyle sürdürdü: "İyi oldu be, renk geldi programa... Hep birlikte güldük, eğlendik. Aslında söyleyecek çok söz var ama terbiyem müsaade etmiyor... Ama ben o telefon numarasını bulurum. Arayan kişinin de canını yakarım..." "
-Buna ne desem bilemedim gerçekten, sanırım Esra Erol insanının lafları gayet kendi kendini açıklıyor. Terbiyesi müsaade etmiyormuş. Hangi terbiyesi acaba? Bir kadın olarak son derece kadını aşağılayan bir programı sunup hala kendiyle yaşamaya devam etmesine yardımcı olan terbiyesi mi, yoksa kendisininki gibi olmayan her türlü sevginin "yanlış" ve o sevgiden hastalıklı olma derecesine varan bir şekilde nefret etmenin "doğru" olduğunu söyleyen terbiyesi mi?
-"Ben o telefon numarasını bulurum, arayan kişinin de canını yakarım" şeklinde tehditlerle bu kadının hala nasıl bir işi var? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki insanlar bunu tamamen normal karşılıyor? Haberin altındaki yorumlara bakıyorum, tamamen YAZIK diyesim geliyor. O daracık kafalarının içine hapsolarak yaşayıp gidecek olan o insanlara yazık.
-Böyle programlar popüler hale geldiğinden beri yıllardır hep "Biz de arayıp kadına talip olsak nolur acaba ahaha" şeklinde muhabbetler geçmişti bir sürü arkadaşımla aramda. Bazen öyle şeyler oluyor ki böyle programlarda, insanlar o kadar "yok artık" derecesinde salak laflar ediyorlar ki, programın tamamı kurgu mu diye merak etmeden duramıyorum. Eğer kurgu değilse ve bu kadın ciddi ciddi aradıysa cesaretinden ötürü tebrik etmek gerek kendisini. Lezbiyen değilse ve sadece eğlencesine aradıysa bile eşcinsellik kimsenin haber yapmaya gerek duymayacağı kadar normal hale gelene kadar gerekirse rahatsız edicilik seviyesinde toplumun gözüne bir şekilde sokulmalı diye düşünüyorum, bu yüzden yine de tebrik edilmeli. Eğer kurguysa, Esra Erol'un az sonra bahsedeceğim şekilde leş tepkiler verip homofobi üzerinden rating kazanması üzerine kurgulanmış bir programın varlığı bile ne kadar içler acısı.
"Eda Hanım, "Ben Hollanda'da bir kadınla evlendim. Hollanda'da evim var. Maddi durumum da iyi. Oradaki bayanlardan beni anlayacak biriyle evlenmek, beraber yaşamak istiyorum" deyince başta sunucu Esra Erol olmak üzere stüdyodaki herkes dondu, kaldı. Sunucu Erol, ilk şoku atlatır atlatmaz, "Haydi git başka programlara" diyerek, sesi yayından aldırdı ve kameraya dönüp, izleyicilerle dertleşmeye başladı. "Bu hanım şov yapmak istedi. Biz de buna istemeden alet olduk. Çeşit çeşit insan var. Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor ama bu sadece şov amaçlı. İyi de Serdar Bey'i niye kullandı?" diyerek üzüntüsünü dile getirdi."
-"Haydi git başka programlara" nedir bir kere? Görgü ya da terbiyeden en ufak bir şekilde nasibini almamış böyle lafları insanlar nasıl ülkenin en çok izlenen televizyon kanallarında edip hala işlerine sahip olabiliyorlar? "Bu programın konsepti bu değil, biz burada kadınların kendilerini erkeklere beğendirebilmek için bir taraflarını yırttıkları ve aklı başında tek bir insanın ciddi ciddi oturup izlemediği bir program yapıyoruz" yeterli olurdu bence.
-"Kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor" ama bıdı bıdı bıdı bıdı. Cinsel tercihin beni ilgilendirmiyor ama hayatımda eşcinselliğini istemem. Eşcinsel olmana saygı duyuyorum ama sokakta el ele geziyorsunuz rahatsız oluyoruz. Gay olabilirsin, bana bundan bahsetmediğin sürece sorun değil.
Böyle insanlar hakkında ne düşündüğümü f word kullanmadan anlatabilmem mümkün değil.
"Sinirlerine hakim olmakta güçlük çektiği gözlenen Erol konuşmasını şöyle sürdürdü: "İyi oldu be, renk geldi programa... Hep birlikte güldük, eğlendik. Aslında söyleyecek çok söz var ama terbiyem müsaade etmiyor... Ama ben o telefon numarasını bulurum. Arayan kişinin de canını yakarım..." "
-Buna ne desem bilemedim gerçekten, sanırım Esra Erol insanının lafları gayet kendi kendini açıklıyor. Terbiyesi müsaade etmiyormuş. Hangi terbiyesi acaba? Bir kadın olarak son derece kadını aşağılayan bir programı sunup hala kendiyle yaşamaya devam etmesine yardımcı olan terbiyesi mi, yoksa kendisininki gibi olmayan her türlü sevginin "yanlış" ve o sevgiden hastalıklı olma derecesine varan bir şekilde nefret etmenin "doğru" olduğunu söyleyen terbiyesi mi?
-"Ben o telefon numarasını bulurum, arayan kişinin de canını yakarım" şeklinde tehditlerle bu kadının hala nasıl bir işi var? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki insanlar bunu tamamen normal karşılıyor? Haberin altındaki yorumlara bakıyorum, tamamen YAZIK diyesim geliyor. O daracık kafalarının içine hapsolarak yaşayıp gidecek olan o insanlara yazık.
on most surfaces
Wednesday, 10 February 2010
better you than me
Gideceğim workshop'a daha 1 saat var diye zaman geçirmek için okulda kütüphaneye gidip video-DVD izleme yerlerinden birine oturmuş Okin'in Rawls'a feminist eleştirisini okuyordum ki videolar arasında gözüme Gay Classics diye birşey çarptı ve alıp izlemeye karar verdim. Çocukluğumdan beri VHS izlememiştim, ileri-geri sarmak ne kadar işkenceymiş unutmuşum. Video kasetteki kısa filmlerin ilki 1950 yapımı bir sessiz filmdi, sessizlik neden bilmiyorum aşırı rahatsız etti beni. İkincisi, Flames of Passion, inanılmaz derecede romantik ve şirindi. Bundan sonra bir süre trenlerdeki insanlara farklı bir gözle bakacağım sanırım.

Kütüphaneden dışarı çıktığımdaysa azıcık kar yerini çok çılgın bir kar fırtınasına bırakmıştı. Okul tatil ve hayat süper olsa.
Kafamda sürekli Delphic var bugünlerde..
Missing the life gone by that I have lost
I'm missing the better times that I had lost
When you're near me I get tired
When you follow
When you speak what you say is what will go
Doubt, in it all for me
I've hit the wall, all thats left for you is doubt
Better you than me, I've so far to fall
But I can't change now
Subscribe to:
Posts (Atom)